Bu topraklarda yetişmiş, ABD’de yerleşik ünlü bir iktisatçı olan Daron Acemoğlu “Erdoğan neden kazanıyor?” başlıklı önemli bir makale yazdı (1).
Bu makalesinde Acemoğlu, “AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yaygın yolsuzluklara ve kötü ekonomi yönetime rağmen muhtemelen iktidarı elinde tutacağının, bu olası gelişmenin ise dünyadaki diğer sağcı popülist politikacılar için iyi ama Türkiye’nin çökmekte olan ekonomisi için çok kötü bir haber olduğunun” altını çiziyor.
Acemoğlu, Kahramanmaraş depreminin neden olduğu büyük sosyal ve ekonomik yıkıma, hayal kırıklığına ve ülkede uzunca bir süredir yaşanmakta olan yüksek enflasyona, işsizliğe, yoksulluğa ve diğer ekonomik zorluklara rağmen Erdoğan’ın kazanmasının ardındaki asıl faktörün ülkede yükselen milliyetçilik olduğunu vurguluyor.
“Milliyetçilik asıl faktör”
Ona göre, “muhalefet açısından olumsuz giden şey seçimler sırasında yaşanan usulsüzlüklerden ziyade çok daha temel bir sorun. Öyle ki Türk seçmeninin ne kadar milliyetçi hale geldiğini görmeden sonuçlara anlam verebilmek mümkün değil. Bu değişiklik, ülkenin güneydoğusundaki Kürt ayrılıkçılarla uzun süredir devam eden çatışmayı, Orta Doğu’dan gelen büyük mülteci akınlarını ve büyük medya kuruluşları ile Erdoğan’ın AKP’si tarafından yürütülen onlarca yıllık propagandayı yansıtıyor. Milletvekili seçimlerinde AKP, koalisyon ortağı MHP, hatta muhalefet koalisyonunun en büyük ikinci partisi olan İYİP ve en az üç parti daha milliyetçi gündemlerle yarıştı. Örneğin MHP, hasta ve iletişimsiz bir lider tarafından yürütülen etkisiz bir kampanyaya rağmen oyların yüzde10’undan fazlasını aldı. Özetle, Erdoğan’ın milliyetçiliği, seçmenlerde Kılıçdaroğlu’nun ılımlılık ve yolsuzlukla mücadele kampanyasından daha fazla yankı uyandırdı.”
Acemoğlu’nun bu tespitleri kısmen benim son yazım ile örtüşüyor. (2) Bu yazımda ben sadece milliyetçiliğin değil, yanı sıra siyasal İslam’ın, derin yoksulluğun ve ağır borçlandırmanın da yıllardır halkımızın ayağında birer prangaya dönüştüğünün ve onun özgürleşmesinin önünde engel oluşturduğunun tespitini yapmıştım. Acemoğlu bunlardan sadece birini ön plana çıkartıyor.
Milliyetçilik çağın sorunu
Acemoğlu’nun bu tespiti milliyetçiliğin küresel çapta artık önemli bir hastalığa ve çok tehlikeli bir olguya dönüşmekte olduğu gerçeğinin de bir ifadesi aslında.
Zira bir toplum birlikte ürettiği, kazandığı ve adil biçimde paylaştığı sürece ekonomik ve sosyal olarak gelişir ve refahını artırır. Oysa otokrat milliyetçi liderlerin zenginliği, ulusun refahı arttığında değil, ulusu korku altında baskıladıklarında artıyor.
Özellikle de 2017 yılından bu yana ülkede kişi başı gelirin, kişi başı varlığın düşmüş, buna karşılık dolar milyarderlerinin zenginliklerinin giderek artmış olması bunun en somut kanıtı.
İnsanlığı ilk öncelik olarak görmeyen böyle otokratik liderler gerçek anlamda farklı dinlere, inançlara, ulusal kimliklere ya da cinsel kimliklere saygı duymazlar. Buna karşılık retorik gereği bazen bu grupları da düşündüklerini söylerler. Oysa gerçekte sadece kendilerini düşünürler.
Bu yüzden de milliyetçilik küresel çapta yenilgiye uğratılmadan ne ülkemiz halkları ne de dünya halkları huzur bulacaktır.
Bugün iktidar bloku milliyetçilik ve siyasal İslam üzerinden seçimleri kazanmış olabilir ama bunlar 29 Mayıs’tan itibaren ülkenin başta çok ciddi ekonomik sorunları olmak üzere hiçbir sorununu çözmeye yetmeyecektir.
İşler daha da kötüleştiğinde bir zamanlar bu söylemlerin arkasından giden kitleler seslerini yükseltmeye başlayacaklar. Bu noktada söylemlerin ve ikna çabalarının yerini devletin uyguladığı zor alacaktır.
Bu yüzden de muhalefetin milliyetçi söylemleri yükselterek, milliyetçi kesimlere daha fazla yaslanarak artık bir referanduma dönüşmüş olan ikinci tur seçimlerini kazanma şansı yoktur. Kaldı ki bu seçim bu yolla kazanılmış olsa dahi ilerde yaratacağı büyük sosyal zararlar nedeniyle halklara, insanlığa, ülkeye faydası olmayacaktır.
Sonuç olarak
Muhalefetin Brezilya’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda, yenilmez olduğu düşünülen devlet başkanı otokrat Bolsonaro’nun ya da Kolombiya’daki devlet başkanı mafyatik Dugue’nin nasıl demokratik, sol muhalefet tarafından yenildiğine odaklanmasında fayda var. Her ikisinde de muhalefete zaferi milliyetçilik değil, demokrasi, insan hakları, sosyal adalet gibi vurgular getirdi.
Kaldı ki, ikinci turu kazansak da, kaybetsek de ülkedeki demokratikleşme mücadelesi sürecek. Yani önümüzde yürütülmesi gereken uzun ve çok zorlu bir demokrasi mücadelesi bulunuyor.
Başta işçi sınıfı ve halklarımız olmak üzere tüm toplum bu uzun erimli mücadeleye odaklanmalıyız. Milliyetçilik, popülizm, şovenizm gibi gerçek ekonomik ve sosyal sorunları örtmeye yarayan araçlarla değil, emek, doğa, insan hakları, kadın hakları, demokrasi, sosyal adalet ve barış gibi kavramlarla bu zorlu mücadeleye hazırlanmalıyız.
Dip notlar:
- Daron Acemoğlu, “Why Erdoğan Wins”, https://www.project-syndicate.org/commentary/explaining-turkish-president-erdogan-election-success-by-daron-acemoglu(18 May 2023).
- Mustafa Durmuş, “Prangaları kırmak için ne yapmak (ya da yapmamak) lazım?”, https://t24.com.tr(20 Mayıs 2023).