Adalet Bakanlığı’nın Meclis Dilekçe Komisyonu’na gönderdiği bilgiye göre; 15 Eylül 2018 tarihi itibariyle 211 bin 274 kapasiteli toplam 449 cezaevinde, 246 bin 426 tutuklu bulunuyor. Yani kapasitenin 35 bin 152 üzerinde. Sürekli artan cezaevi nüfusuna karşı yaşam alanları daraltılan tutuklular, hak ihlallerinin de beraberinde arttığını belirtiyor. Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Yönetim Kurulu Üyesi Berivan Korkut, tutuklulardan gelen mektuplarda yer alan şikayetleri ve hak ihlallerini anlattı. Son 10 yılda hapishane nüfusunda ciddi oranda artış yaşandığını belirten Korkut, kapasitenin çok üzerinde olmasının tutukluların yaşam alanlarını önemli ölçüde etkilediğine dikkat çekti. Korkut, “Mahpus kapasite fazla olduğu için sağlığa erişmede ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Hastaneye aylarca ulaşmıyor. 12 kişilik koğuşta 30 kişi kalıyorlar. Yataklar yetmediği için dönüşümlü yatan mahpuslar var. Bazı cezaevlerinde tuvaletin önüne kadar yer yataklarının olduğunu söylüyorlar. Kapasite fazlalığı sosyal aktivitelere çıkışta, psikologla görüşmede, haklarına ulaşma konusunda çok ciddi bir sorun yaşatıyor” diye belirtti.
Bir yılda 3 sevk
OHAL öncesi yaşanan hak ihlallerinin OHAL’den sonra da devam ettiğinin altını çizen Korkut, siyasi tutukluların isteği dışında bir yıl içinde üç farklı cezaevine sevk edilebildiğini aktardı. Korkut, “Mahpuslar her sevk durumunda yeniden semaver, televizyon gibi şeyler almak durumunda kalıyor. Ailelerin mahpuslara uzak olması, anne babanın yaşlı ya da hasta olması nedeniyle görüşe gelememesi gibi hiçbir etken göz önüne alınmadan sevkler yapılıyor. Böylece hem aile hem de mahpus cezalandırılıyor” ifadelerini kullandı.
‘Dünyadan koparıyorlar’
Cezaevinde herhangi bir uygulamaya karşı gelen tutukluların disiplin cezalarıyla karşı karşıya kaldığına dikkat çeken Korkut, 3 buçuk yıldır görüş yasağı olan tutukluların olduğunu kaydetti. Korkut, avukatın da ziyarete gitmemesi halinde tutuklunun dış dünyayla bağının tamamen koparıldığını ifade etti.
‘Kitaplar alınmıyor’
Cezaevlerindeki en temel şikayetler arasında kitap kısıtlamalarının olduğuna vurgu yapan Korkut, sözlerini şöyle sürdürdü: “Birçok hapishane aileler ya da kurye yoluyla gönderilen kitapları almıyor. Mahpuslara kantin yoluyla kendi paralarıyla kitap alması dayatılıyor. Mahpusların istediği kitaplar olmuyor ya da çok pahalı oluyor. Bu da pratikte kitap alamama ve okuyamama gibi bir sonuç doğuruyor. Dışarda toplatma kararı olmamasına rağmen kitaplara el konuluyor. Mahpusların kendi bulunduğu yerde 5-7 kitabın üzerinde kitap bulunduramıyor. Bu durum mahpusun araştırma yapmasını imkansız hale getiriyor. Türkçe yazılmayan kitaplar konusunda da sıkıntılar yaşanıyor. ‘Çevirmen yok’ denilerek başka dilde yazılan kitaplar içeriye verilmiyor. Bazı mahpusların yıllardır üzerinde çalıştıkları kitap taslaklarına el konulduğu belirtiliyor. Mahpusun kendi yazıp dışarı gönderdiği taslaklar basılıp kitap olduğunda sakıncalı bulunarak içeri alınmayabiliyor.”
‘Sorunlar normalleştiriliyor’
Sürekli artan kalabalık sorununu çözmek ve yaşanan hak ihlallerini önlemek için hiçbir çözüm önerisi sunulmadığını dile getiren Korkut, hapishanede yaşanan sorunların bakanlıklarca ele alınıp önlem geliştirilmesi gerektiğini ifade etti. Hapishanelerdeki temel hakların ‘hak’ olarak görülmediğinin altını çizen Korkut, zaten sınırlı olan iletişim haklarının engellenmesinin ötelenemeyecek kadar önemli bir konu olduğunun altını çizdi. Hapishanede yaşananların kamuoyuna yeterince yansımadığını aktaran Korkut, “Hapishanede yaşananlar noktasında ilgisizlik söz konusu. ‘Hapishanedir olur’ diye bakılıyor. Hapishanede yaşanan sorunlar yalnızca tutuklu kişiler ve yakınları, ilgili derneklerin üzerinden çözülebilecek konular değil. Bu konuda bütün çevrelerin biraz daha ilgili olmaları, hapishane sorunlarını çözebilir. On binlerce insandan bahsediyoruz. Bu insanlar bizim toplumumuzun bir parçası. Bu sorunların çözümü konusunda birlikte harekete geçmemiz gerekiyor” dedi.
İSTANBUL