Sömürgeci devletler Kürt direnişlerini kırmanın temel yöntemi olarak sürekli Kürtlerin maneviyatlarına saldırarak sonuç almaya çalışır. Kürdün iradesini ve maneviyatını kırmak, başarıya olan güvenini zedelemek ve zafer umudunu köreltmek içindir. Çünkü maneviyatı çöken bir toplum asla zafere ulaşamaz ve direnemez
Rubar Amedi
Tüm canlı varlıklar ruhsal bir inançla varlıklarını devam ettirmeye çalışırlar. Bu inanç tarihsel toplumla ahlak ve kültür ile beslenerek gelişir.
Toplumların ayakta kalabilmesi için bir manevi değer inşa etmeleri kaçınılmazdır; buna göre değer yargılarını geliştirerek var olmanın savaşını verirler. Bu savaşımı verirken büyük bir manevi olgu yaratmaya çalışırlar. Manevi olgu ve ahlak olmadan hiçbir toplum, grup, ideoloji ayakta duramaz, yaşamın reel gerçekliği karşısında eriyip giderler. Zaman zaman manevi varlıklar değişse de sonuç ve amaç itibarı ile aynı duyguyu ve amacı taşırlar. Bütün ahlaki değerler maneviyat üzerine şekillenir. Maneviyatı zayıf olan, maneviyatı güçlendirecek temel yaklaşımlar ortada yoksa ahlak da yok olmaya mahkûm olacaktır. Ahlak toplumsal değer yargılarının toplamıdır. Tarihsel süreç içerisinde toplumlar birikimlerini, değer yargılarını, örf ve adetlerini, gelenek ve göreneklerini ahlak ile topluma taşırlar. Bir toplumdaki krizin derinliği ahlaktaki alçalmayla bağlantılıdır. Ahlak ile maneviyat sarsılmaz bir bağ ile birbirine bağlıdır.
Maneviyatın kökeni
Maneviyat kavramının kökeni Arapça olan bir kavramdır. Yürek, moral gücü, dayanabilme inanç ve kararlılık anlamına gelir. Maneviyat olgusu ise varlığın kendisini inanca, morale ve bilince dönüştürmesidir. Bu dönüşüm maddi varlıktan uzak, tamamen soyut ele alınan bir olgudur. Maddiyattan farkı daha kutsal olandır, daha inançsal olandır.
Tüm semavi dinlerin ayakta kalabilmesinin temel nedeni de kutsal olan maneviyat değerlerini yaşamları ile bütünleştirmesindendir. Vaat edilen cennet ve cehennem, görülmeyen melekler, vicdan gibi olgular, mükâfat ve ödüllendirme gibi duygular toplumlarda manevi yönlerin gelişim sürecini belirler. Maneviyat toplumlarda geçmiş ile gelecek arasındaki en kuvvetli bağdır. Bu bağın zarar görmesi toplumun ahlak ve vicdanını yitirmesi anlamına gelir. Bu nedenledir ki klan-kabile toplumlardan tek tanrılı dinlere kadar olan süreçte toplumlar sürekli maneviyat ile ayakta kalmışlardır. Bundan dolayıdır ki egemen güçler sürekli olarak kendi lehlerine kullanmaya çalışırlar. Egemenler toplumun manevi değerlerini milliyetçilik, bayrak, şehitlik ve gökyüzündeki tanrının yeryüzündeki temsilcisi olan ulus-devlet zihniyeti ile güçlendirerek toplumda sahte maneviyat ve bağlılık ağı oluşturuyorlar. Vatan ve bayrak en kutsal değer olarak kabul edilirken, açlık, yokluk ve yoksulluk ise kader olarak kabul ettirilip itaatkâr bir toplum yaratılmaya çalışılır. Böylelikle toplum daha kolay kontrol edilir ve daha kolay yönetilebilinir. Burada temel amaç ahlaki ve politik olmayan bir toplum yaratma çabasıdır. Çünkü ahlaki ve politik bir toplum manevi değer yargılarını toplum olma özelliğinden alarak gelişebilen, sorgulayabilen ve dönüşebilen bir toplumdur. Böyle bir toplum her zaman egemen güçler için tehlike arz eden bir toplum olduğundan her daim saldırılara açık bir toplumdur.
Maneviyata saldırı
Bu bakımıyla; tarihten günümüze Kürt halkı maneviyatı en güçlü olan toplumlardan biridir. Geçmiş tarihten günümüze kadar bu manevi güç ve inançla tarih sahnesinde var olmuşlardır. Zerdüştî gelenekten İslamiyet’e kadar olan süreçte yaşanan da bunun en belirgin örneğidir. İslamiyet Arap yarım adasında çıkmasına rağmen günümüzde Kürtler Araplardan daha inançlı ve kendini İslam dünyasının temsilcisi olduğunu iddia eden Türklerden daha fazla Müslümandır ve daha çok manevi ve inançsal olarak bağlıdır İslamiyet’e. Dört sömürgeci güç de bu durumu bildiklerinden dolayı İslamiyet’i Kürtleri kontrol altına almak için sürekli kullanmışlardır ve halen de bunu istismar ederek dini politik bir unsur olarak kullanmaya devam etmektedir. Sömürgeci devletler Kürt direnişlerini kırmanın temel yöntemi olarak sürekli Kürtlerin maneviyatlarına saldırarak sonuç almaya çalışmıştır. İhaneti geliştirmenin en büyük amacı da Kürdün iradesini ve maneviyatını kırmak, başarıya olan güvenini zedelemek ve zafere olan umudunu köreltmek içindir. Maneviyatı çöken bir toplum asla zafere ulaşamaz ve direnemez.
Tüm sömürgeci egemen güçler için en iyi Kürt ölü Kürt’tü. Ama Kürt halkı tarihi direnişleri ile kendini küllerinden yeniden yaratınca sömürgeci güçler için Kürdün ölüsü bile egemen güçlere bir tehdit unsuru oldu. Bunun içindir ki mezarlıklarımıza ahlaksızca saldırmaları, cenazelerimizin yerlerde sürüklenmesi, şehit arkadaşlarımızın kemiklerinin dahi mezarlıklardan alınarak bilinmeyen yerlere götürülmesi bu korkunun ürünüdür.
Kürt isyan önderleri olan Şêx Seîd, Seyît Riza ve arkadaşlarının, Kürt Alimi Saîdê Kürdî’nin günümüze kadar mezarlarının dahi bilinmemesinin temel nedeni de Kürtlerin manevi anlamda güç alabilecekleri hiçbir odağın bırakılmaması gerektiğine yönelik bir egemen devlet politikası olmasından dolayıdır.
Kürtlerin maneviyatına ve değerlerine yönelik devlet tarafından çok sistemli ve yoğun bir saldırı var. TC bu saldırıyı gerçekleştirirken tüm özel savaş yöntemlerini ahlaksızca ve pervasızca kullanmaktan asla geri kalmamıştır. Manevi değerlerine saldırılan bir toplum ayakta kalabilmek için manevi değerlerine daha çok anlam biçerek ve daha çok bu değerlere sarılarak, bilinçlenerek ayakta kalabilir.
Temel ölçü şehitler
Ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar Kürtlerdeki manevi duygu ve şehitlerine olan bağlılığı her zaman en kuvvetli olgulardan biri olmuştur… Zafere olan inancımız ve mücadeleye olan bağlılığımızın tek temel ölçüsü şehadet kavramını en iyi şekilde anlamak ve bunu yaşam gerekçemiz yapmak olacaktır
Kurdistan mücadelesi büyük zorluklar ve fedakârlıklar ile yürütülen bir mücadeledir. Yaşamımıza, toprağımıza ve onurumuza tecavüz edenlere karşı yürütülen kutsal bir mücadeledir. Bu mücadelede yaşamını yitirenler en kutsal değerlerimizdir, şehitlerimizdir. Tüm dinlerdeki şehitlik tanımına uyan bir şahadet tanımıdır. Egemen güçler şehitlik kavramının içini özünden boşaltarak anlamsızlaştırmaya çalışmaktadır. Şehitlik kavramının içi boşaltılarak ezilen kesimlerin, direnen kesimlerin elinden almaya çalışıyorlar. Şehitlerimiz bu halkın kutsalıdır, en büyük manevi değerlerimizdir. Her birinin fedakârlıkları, kahramanlıkları ve katlanmak zorunda oldukları zorlu yaşamları bizi canlı tutan, inancımızı dirilten ve geleceğe yönelik umudumuzu yeşerten en büyük manevi gücümüz ve moral kaynağımızdır. Bu bakımdan şehitliklerimize yapılan saldırılar tamamen Kürt halkının maneviyatını, umudunu köreltmeye yöneliktir. Hakeza önderliğimizin tarihin en ağır tecrit koşullarında tutulması, halk ile bağının koparılması da bu politikanın bir ürünüdür.
Ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar Kürtlerdeki manevi duygu ve şehitlerine olan bağlılığı her zaman en kuvvetli olgulardan biri olmuştur. Bu maneviyat olmamış olsaydı Diyarbakır Cezaevi’nin en vahşet koşullarında Mazlumların, Kemallerin ve Dörtlerin direnişi olmazdı. Bu maneviyat ve inanç olmasaydı köylüsünden emekçisine, doktorundan avukatına, kadınından gençliğine kadar gerillaya katılım bu kadar olmazdı. Bu anlamıyla maneviyatın mutlak anlamda bilinç ile geliştirilmesi gerekir, ahlak ile yaşamın tüm alanlarına sirayet etmesi gerekir. Şehitlerimize olan inancımız ve haklı davamıza olan bağlılığımız bizim için en büyük moral ve inançtır.
Bu değerleri her koşul altında sahiplenmek ve geliştirmek Kurdistan’da yaşayan biz yurtseverlerin en temel görevi olmalıdır. Zafere olan inancımız ve mücadeleye olan bağlılığımızın tek temel ölçüsü şehadet kavramını en iyi şekilde anlamak ve bunu yaşam gerekçemiz yapmak olacaktır.