İktidarın süreklilik arz eden gerilim ve ötekileştirme politikalarıyla yangın yerine çevrilen ülkede enflasyonun, işsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun tavan yaptığı bir süreçte seçimler gerçekleştirildi. Sıkıştırılan, ötekileştirilen kitlelerin değişim umudu alanlara da yansıdığı üzere güçlüydü. Anketlerden çıkarılan sonuçlar üzerinden, iki turlu olarak gerçekleştirilecek olan seçimlerin ilk turda muhalefetin lehine sonuçlanması öngörülmekteyken yıkım yaratan iktidar klikleri birinci turda bir kez daha Meclis çoğunluğunu elde etti ve ikinci tura kalmakla beraber cumhurbaşkanı adayları da dört puanı aşan bir farkla yarışı önde bitirdi.
Bu sonuç Millet İttifakı’nı destekleyen kitlelerde hayal kırıklığı yarattı. Oysa Millet İttifakı farklı toplumsal kesimlere yönelik önemli vaatlerde bulunmuş, “demokratik ve sosyal devlet” anlayışını öne çıkarmıştı. Halihazırdaki somut duruma bakınca geniş toplumsal kesimler açısından bazı olumlu gelişmeler mümkün olabilecekti.
Fakat somut biçimde artık klasik devlet kurumsallığı, işleyişi ve demokratik kırıntılar içeren bir hukuk sistemi söz konusu değildi. Artık devletleşmiş bir parti ve bağlaşıklarının otoriter rejimi hüküm sürmekteydi. Yirmi bir yıllık süreçte iktidar tarafından ihtiyaca binaen siyasi partiler ve seçim kanununda da yüzlerce değişiklik gerçekleştirilmişti. Seçim kazanmak için nasıl bir düzenleme gerekiyorsa öyle yapılmaktaydı.
Tarihsel gelişim bağlamında bir burjuva iktidarı ya da burjuva sınıfı mevzu bahis değildi. Zaten gayrimüslim halkların tasfiyesiyle sermaye el değiştirmiş; devlet eliyle yaratılan, beslenmekte olan, el koyma geleneği güçlü olan muktedirler söz konusuydu. Klasik devlet işleyişi artık engel olarak görülmüş, zaten 12 Eylül darbesiyle neoliberal politikaların ve sınırsızca el koyma olanaklarının önü ardına kadar açılmıştı. Daha dizginsiz yağmalanabilecek bir ülke vardı ve bunun için devlet kurumlarının şu veya bu iktidar klikleri ve sermaye gruplarınca ele geçirilerek güç elde edilmesi yeterliydi.
İktidar bağlaşıkları devlet olanaklarını ve kolluk baskısını sonuna kadar kullanmıştır fakat yaşanan enflasyon, yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik ve depremlere, seçim hilelerine rağmen aldıkları toplumsal desteğin oranı oldukça yüksektir. Bunu da başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere ötekileştirdiklerini şeytanlaştırma, tehdit unsuru olarak gösterme politikalarıyla başarmışlardır. Kürt karşıtlığı üzerine oturttukları dil ve politikalarla ağır toplumsal sorunların gündemleşerek daha görünür olmasını engellemişlerdir. Millet İttifakı’nda somutlaşan muhalefet de başta Kürt ve Alevi meselelerinde temel olarak aynı ideolojik motivasyona sahip oldukları için Cumhur İttifakı’nın belirlediği gündem ve dilin dışına çıkamamış, barışçı ve özgürlükçü politikalar geliştirememiş, iktidarın oyun alanı dışına çıkmamış, çıkamamış ve baştan kaybetmiştir. Şovenizmin ve yapay ırkçı bir milliyetçiliğin bilinçlere enjekte edilmesi karşısında özgürlükçü, eşitlikçi fikriyat ve politikaların esas alınmadığı, istikrarlı bir mücadeleyle toplumsal rızalaşma teşkil edilemediği sürece tüm halklarımızı ayrıştıran, düşmanlaştıran ve talana açık duruma düşüren ideolojik manipülasyonların, otoriter oluşum ve rejimlerin önüne geçilemeyecektir.
Emek ve Özgürlük İttifakı kapsamlı ve rızalaştırıcı bir programla halklara seslenip çalışmalarını yürütmüş, kazanımlar elde etmekle beraber hedefler tutturulamamıştır. Yeşil Sol çatısı altında bütünlüklü bir buluşma daha üst düzeyde bir başarıyı mümkün kılabilirdi. TİP’in ayrıksı duruşu gerek ittifak gerek TİP gerekse kolektif demokratik kazanımlar açısından olumsuz bir etken olmakla beraber hedeflerin tutturulamamış olmasının çoklu nedenleri vardır. Sermaye ve iktidar kliklerinin topyekûn saldırısı karşısında bütünlüklü bir duruş gerekliliktir.
Kürt halkı ve demokratik Kürt hareketi kapsamlı saldırı ve baskılamalara rağmen üzerine düşen sorumluluğu büyük oranda yerine getirmiştir. Rızalaşma temelli komünalist bir geleneği temsil eden Alevi halklar ise demokratik mücadelenin temel bileşenlerinden olmakla beraber henüz Yol’un fikriyat, ilke ve anlam dünyası üzerinden inşa edilmiş bütünlüklü bir örgütlülük biçimine ulaşamamış, buradan hareketle toplumsal varlığını savunacak, genel demokratik mücadeleye azami katkıyı sunabilecek bir düzey tutturamamıştır. Bu ihtiyaç ve görevin yerine getirilemediği sürece toplumsal çözülüş ve asimilasyonun önüne geçmek mümkün olamayacaktır.
Dersim bu süreçte hak bir duruş gerçekleştirmiştir. İnsanlık aleminin, halkımızın özgün bir rengi olarak farklı yöntemler öneriyor olsak dahi her koşulda mücadele ve direnişimiz kendi insan gerçeğimiz üzerine temellenmelidir. Seçimler süreci devam ediyor, dönemin görevleri bizleri bekliyor. Tüm ülkede hak duruş gösteren ve emek veren tüm canlarımıza aşkı niyazlarımı sunuyorum.