Milyonlarca insan büyük bir değişim umuduyla sandığa gitti. Muhalefet partileri ilk turda Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına inanıyordu. Fakat “Osmanlı’da oyun bitmez” kelamının günümüzde de geçerli olduğunu adeta unutmuşlardı. Unutmak zulmün tekrarına meydan açmaktır, topluma ihanettir.
Kitleler yıllardır demokrasi beklentisi içindeler. Bunca yaşanmış acılar, milyonlarca dolarlık dış borçlar, faiz ödemelerine giden bütçe, kayıt dışı ekonomi, rüşvet, baskı, sürgün, halkın iradesine kayyum atama, eğitimin dincileştirilmesi, ekolojik felaketler, cins sorunu, insan hak ve hürriyetlerinin kısıtlanması, açlık, yoksulluk, sürekli savaş çığırtkanlığı, düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme önündeki yasal ve idari engellerin en üst düzeyde yaşandığı bir dönemde seçimler oldu.
Türkiye’de sistem, devlet vatandaş içindir ilkesi yerine, vatandaş devlet içindir ilkesine göre oluşturulmuştur. Pasif, hakları sınırlandırılmış, nesne haline getirilmiş birey, devlete hizmet etmekle sorumlu tutulmuştur. Mevcut sorunlar bir sistem değişikliğini mecbur etmiştir. Yeniden toplumcu bir yapılanmaya ihtiyaç olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Seçimlere katılımın yüzde doksan olması toplumda bir değişim beklentisinin de yüksek olduğu anlamına gelir.
Resmi ideolojiyi aşamayan partiler mevcut sorunları tam olarak anlamadıkları için çözüm gücü olamıyorlar. Sağ partilerin dünya genelinde yaşanan krizleri anlayıp sorunları çözemeyecekleri netleşmiştir. Sol hareketler ise alternatif olamadıkları durumlarda sağ partilerin birer mezhebi olmaktan ileri gidemezler. İster sistemden kaynaklı olsun isterse de rejimden kaynaklı olsun kriz ve kaos haline neden olan sorunlar çözülmeden toplumun kriz hali sürekli kendini yenileyecektir. Bu durumda demokratik siyaseti esas alarak sorunlara çözüm üretecek alternatif dinamiklerin mücadelesi belirleyici olacaktır. Söz konusu Türkiye olunca binlerce yıllık Rıza Toplumu birikimini, doğal toplum özelliklerini bünyesinde taşıyan Kürtler ve Aleviler en önemli dinamikleri oluşturuyor. Bu seçim döneminde bu dinamizm net olarak açığa çıkmıştır.
Toplumda en üst düzeyde bir demokrasi beklentisi olduğu gerçeği net olarak açığa çıkmıştır. Bu beklenti temsili sistemin sınırlarını aşan, tabanın iradesinin esas alınması gerektiğine yönelik bir beklentiydi. Seçim sonuçları bu hakikati net olarak göstermiştir. Hangi parti olursa olsun, isminin arkasında hangi sıfat olursa olsun, doğrudan herkesin katılımı için tabanın örgütlü olması şartını ihlal etmemeli. Tabanın iradesinin yansıması, kararların alttan üste doğru alınması demokratik siyasetin temel ilkesidir. Çünkü “daha fazla demokrasi, daha fazla komünalite, daha fazla toplum” demektir. “Daha fazla toplum daha az iktidar daha az devlet demektir.”
Seçimlerin seyrine baktığımızda kendini güç olarak örgütleyen bir iktidar söz konusudur. Devletin bütün zor ve ideolojik aygıtlarını ele geçiren, seçim için seferber eden bir iktidar. Güç olarak örgütlenen bunun aygıtlarını oluşturan bir iktidar; topluma karşı baskı ve zoru, tekçiliği, eril zihniyeti ifade eder. İktidar olan, örgütlü kötülüğü üretir, kendini özne olarak ifade ederken, kendisi dışındaki tüm “ötekileri” nesne ilan ederek yok sayar. Bu seçimlerde Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da dahil olmak üzere, Kürtler, Aleviler, farklı kimlikler, tercihler nesneleştirilmiştir. AKP-MHP ittifakı seçim propagandasını özne-nesne ikilemi üzerine kurmuştur. Kendisini özne, kendisi dışında kalan tüm kesimleri nesne olarak kabul etmiştir. Her dönemin stratejik belgesi olan Kürt ve Alevi karşıtlığı bu seçimde de yerini korumuştur.
İktidar sadece kendisi dışındaki kesimleri nesneleştirmiyor; hitap ettiği toplumsal kesimleri de nesneleştiriyor. Birçok parti başkanı kendi tabanlarını nesneleştirerek, birer eşya haline getirdiler. Bu gerçekliğin net olarak bilinmesi gerekir. Bu tarz bir siyaset anlayışı ırkçı bir anlayıştır. Kutsal diye kabul edilen değerlerin çoğu iktidar içindir. Nesneleşen toplumun ağzı var, kendisi için konuşmaz, aklı var, kendisi özgür düşünmez, ayağı var, kendisi için yürümez, ayakları üzerinde duramaz. Kendisine yetmeyeceğini kabullenmiştir. Ele, dile, göze nazar etmezler. Özne olmayanın düşünme yetisi olmaz. “Nasıl yaşamalı, ne yapmalı, nereden başlamalı?” sorularının cevabı kendisi için bir anlam ifade etmez.
Yapılan seçimler, seçim yapan güçlerin toplumcu değerleri, mücadele düzeyleri, geçmiş pratikleri umut olmanın düzeylerini, kaostan çıkacak düzeni belirler. Bu hakikatten hareketle kaostan kurtuluş için; güçlü ittifaklar oluşturmak, ikrarında durmak, toplumsal faydayı merkeze koymak gibi güçlü tercihlerde bulunmayı şart kılar. Toplumsallığı esas alarak demokratik temelde güç biriktirmek, muhalif olmanın en önemli ölçüsüdür.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılının aynı zamanda demokratik mücadele yüzyılı olacağını söylemek abartı değildir. “Muteber” olmayan kesimlerin başında gelen Kürtler ve Aleviler demokratik mücadelenin merkezinde olan kesimi oluşturuyor. Hakim iktidar güçleri bu gerçekliğin farkındadırlar. Seçim sürecinde hazırlıklarını buna göre yaptılar. Kemal Kılıçdaroğlu’nun inancı, etnik aidiyeti sürekli gündeme getirildi. Yeşil Sol Parti’nin Millet İttifakı’na Cumhurbaşkanı desteği vermesi, yine Kürtlük üzerinden vuruldu. Kürt halkı kararlı duruşunda geri adım atmadı. Bunca baskıya rağmen duruşu tarihseldi.
Cumhur İttifakı için seçim; Kürtlerin Türklerle buluşmasının önüne geçme seçimiydi. Seçimin ikinci turunda Kemal Kılıçdaroğlu’nu Sinan Oğan’a muhtaç etmemek gerekiyor. Belki de üst aklın denklemi bunun üzerine kuruludur.