14 Mayıs’tan evvel sandığa gitmeden önceki konuşmalardan bir kesit çıkardım ve yazımın konusu yaptım. Gerçi daha birçok olay var ama yazmaya kalksam bitmez. Ben yazıma en baştakinden başlayayım. Erdoğan, “Ülkemizde siyasetin seviyesinin bu kadar düşürülmesine gönlüm razı değil” dedi. “Sürtük, çapulcu, çürük, namusuz, şerefsiz, çapsız, camide bira içtiler, ananı da al git…” diyen kimdi acaba? Siyaset dilini hiç kimse sizin kadar alt seviyelere çekmedi. Siz siyaseti bu hale getirdiniz.
Erdoğan, “Kızılay çadır satma işlerine giremez.” Satmışlar. Üstelik bunlara karşı gelenlere hakaret edildi, protesto eden gençler güvenlik güçleri tarafından tekme tokat dövüldü, gözaltına alındı.
Erdoğan, “Cezaevlerinde bol miktarda gazeteci yok, hepsi yalan.” Basın özgürlüğünde 180 ülke arasından 165. olmaktan rahatsız olmuyorsunuz ve utanç duymuyorsunuz.
Yıldırım, “Bu seçime şeytan karıştı” diyor. Bence şeytanın aklına bile gelmez sizin yaptıklarınız. En büyük şeytanlıkları siz bilirsiniz.
Nebati, “Siz Tunceli derken biz Dersim demeyi öğrettik sizlere.” Ya sabır.
Çiller, “Erdoğan giderse ülke elden gider.” Sen gittin ülke elden gitmedi, bir nefes aldı. Merak etme, şimdi hiç elden gitmez.
Soylu, “Reis HDP belediyelerinden rahatsızım bunları derhal görevden alacaksın dedi.” Benim istediğim bir göz, reis verdi iki göz. “İki gün sonra hepsini görevden aldım.” Kendini kurtarmaya mı çalışıyor? Zemzem suyuyla da yıkansan kendini kurtaramaz, temizleyemezsin, boşuna uğraşma.
Oğan, “Hedefimiz HDP’nin anahtar parti konumunu elinden almak.” Birileri bir boy aynası alıp göndersin.
Özdağ, bir seçmenin HDP’ye oy vereceğini söylemesi üzerine “Sen hiç katile benzemiyorsun” dedi. Boy aynası iki olsun lütfen.
Bunlar seçim öncesi söylemler ve bu söylemlere karşı verilen cevap siyasi seviyemizin bir ölçüsü olarak karşımıza çıktı. Bu seçimlerde özellikle de deprem bölgesindeki sonucu anlamakta da zorlandık. Halk, yöneticilerin bize hizmet için var olduğunu, oraya buraya savurdukları paraların bizim paralarımız olduğunu, işini dürüstlükle, adaletle yapmayanların gitmesi gerektiğini, kendi haklarını aramayı, saygıyı, eşit şartlarda yaşamayı, ağzından çıkanın kulağının duyması gerektiğini… mi unuttu?
İkinci tura bu şartlar altında gireceğiz.
Evet, seçimler bitti ama ülke nefes aldı mı? Bence hayır daha çok belirsizlik meydana çıktı. Bir kere seçim normal koşullarda yapılmadı. Özellikle de büyük şehirlerde ve Kürdistan’da. Tekrar etmeye gerek yok, dijital platformlarda her şey gösterildi. Ama muhalefetin seçimlerin “hadisesiz geçti” söylemini anlamak mümkün değil! Kemal Bey’e Kürt seçmeni sahip çıktı, bunu kimse inkâr edemez. Bu aynı zamanda ırkçılık yapan kafalara da ders olmalıdır. Ülkede bir tane ırkçı ve faşist parti var zaten 2.’ye 3.’ye gerek yok. Bir yandan demokrasi, barış, adalet, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne teorinde yer vereceksin ama pratiğe gelince aksini söyleyeceksin. Siyaset tutarlılık ister. İki hafta sonra ikinci seçim olacak. Size tavsiyem, konuşmalarınızı tekrar gözden geçirin. Kürtleri dışlayarak oy toplamayı bırakın artık, insanlar sizin bu söylemlerinizden bıktı. İktidar gibi tehditler savurmaktan vazgeçin, söylemleriniz ülkeye hiçbir şey kazandırmıyor. 40 senelik bir savaş için “biz gelsek bitiririz” anlayışı toplumda bir karşılık görmüyor. Yalan söylemeyi, halkı kandırmayı bırakın. Çözüm için önerilerinizi ortaya koyun. 28 Mayıs’ta kazanmak için ne yapmak gerekir, onu düşünün. Erdoğan neden ikinci tura kilitlendi onu değerlendirin.
YSP (HDP) bu seçimlerde beklentilerin altında kaldı. Hedeflenen oy potansiyelinin gerisinde bir sonuç alındı. Bunun nedenlerini araştırmadan ve bulmadan ilerlemek gerçekçi olmaz. Oylar, %13’ten %8,7’ye neden düştü? Sorumlular bu konuda neler yapacaklar? Eksikliklerini, yanlışlıklarını değerlendirip çözümler sunacaklar mı? Eleştirmek her seçmenin hakkıdır ve yapıcı olduğu sürece de olumludur. İlerideki başarıların temelini şimdiden atmak adına, birçok şeyin farklı açılardan dürüstçe tartışılması gerekir. Bir atasözü vardır “İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır” diye.