Birkaç gün önce, tam da Diyarbakır’da bi sürü gazeteci gözaltından adliyeye filan çıkarılırken, müthiş bir gazetecilik örneğine tanık olduk, çok etkilendik. Daha bir ay önce 3. Havalimanındaki işçi direnişinin ‘normal’ olmadığını, işin içinde bir çapanoğlu olduğunu yazan Fatih Altaylı, bu kez konuşan işçiler değil de patron olunca birden tuhaf tuhaf laflar etmeye başladı. İşçiler haklıymış meğer de, sorunlardan Samsunlu’nun haberi yokmuş da, falan filan…
***
“Proje görülmedik bir ivmeyle tamamlanma aşamasına geldi. Hiçbir sorun görülmüyordu. Şantiye tıkır tıkır işliyordu” dediydi mesela Altaylı; meğer o tıkırtı tahtakurularından geliyormuş!
***
“4 yıl 3 aydır gıkını çıkarmadan çalışan işçiler, açılışa 5 hafta kala ‘Ayaklandılar’ hem de sudan sebeplerden.” demişti Altaylı; meğer sebepler öyle pek de ‘sudan’ değilmiş!
***
“Ardından bir başka gerekçe daha ortaya çıktı. İşçilerin kaldıkları yatakhanelerin koşulları iyi değildi” diye dalga geçmişti Altaylı; meğer o tahtakuruları da bir şehir efsanesi değilmiş! Varmış onlar! Samsunlu söylüyor, “evet o da doğru” diyor açıkça adam!
***
“4 yıl dayandık 5 hafta daha idare ederiz demeleri daha makul bir insan tavrıyken, coplanma, gözaltına alınma, tazminatsız kapının önüne koyulma gibi riskleri bu kadar kısa bir süre için göze almaları son derece mantıksız görünüyor” demişti Altaylı; meğer coplanma, kapının önüne konulma filan, bakınız, onlar da gerçekmiş!
***
“4 yıl üç aydır o koşullara itiraz etmeyen işçilerin, bitime 5 hafta kala, inşaatın yüzde 98’i tamamlanmışken koşulları beğenmeyip ayaklanması doğrusu bana çok mantıklı gelmiyor” demişti Altaylı; Samsunlu’ya bile ‘mantıklı’ geliyor oysa: “Bu kadar yoğun iş alanlarında her zaman sorunlar olabilir. Daha önce de belli sıkıntılar olmuş. O gün servis meselesinde aniden patlamış. Ve büyümüş.”
***
“Jandarma sert müdahale etmiş. Biz de çok üzüldük o müdahale biçimine” diyor İGA patronu; işçiler biliyor gerçeği. O gece, İGA görevlilerinin nasıl ajan gibi çalışıp tek tek direnişçi işçileri gösterdiğini, jandarmanın kaba dayak seanslarında İGA’nın adamlarının da hazır bulunduğunu, hatta gözaltıların İGA otobüsleriyle karakollara taşındığını… Sorun şurada ama: Samsunlunun kıvırıp şirinlik yapması normal; sonuçta adam yirmi bin kişilik bir işi yönetiyor, her türlü numara çekmeye hakkı var. Sorun, kendine gazeteci diyen birinin patron konuşmadan konuşamıyor olması.
***
“İşçi arkadaşlarımdan özür dilerim. Haklıydılar” diyebilir örneğin bir patron. 600 işçiyi gözaltına aldırıp, otuzdan fazlasını tutuklattırıp, şantiyelerde polis ve jandarmayla hık diyenin kafasını ezdikten sonra insan söyleyebilir böyle şeyleri. Sorun, kendine gazeteci diyen birinin “Bunca mesele varken niye kıyamet servisler gecikti diye bir nedenle kopuyor!” diye hikmetler yumurtlaması.
***
“4 yıl 3 aydır tek kelime etmeyen sendikaların birdenbire aslan kesilmesi” diyordu bir de Altaylı; ha, evet, o aslanlar şimdi cezaevinde.
***
10 Ekim’in üçüncü yıldönümü daha yeni geçmişken burada anmazsam içimde kalır. Ben o aslanlardan birini tanımıştım vaktiyle. Kağıthane’de bir dostumuzun evinde, sessiz, sakin, iki dakika vakit bulsa iki satır bir şeyler okumayı ihmal etmeyen ve muhtemelen bütün giysilerini aynı anda aynı dolapta görmemiş bir göçebe… Serdar’dı adı… Serdar Ben! O dediğin sendikayı kuranlardan biri… Üç yıl önce Ankara’da bıraktık onu; yaşasaydı tutuklanmış olacaktı muhtemelen, yine de yaşasaydı keşke; şu 3. Havalimanı işi tam ona göre bir şenlikti. Tam onun sevdiği gibi…
***
Böyle işte.
Ayrı mahallelerde oturuyoruz ya; Altaylı’yla biz…
Ayrı ayrı insanları tanıyoruz o yüzden, çok normal.