2023 yılı, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri tamamlandı. Seçim sonuçları birçok kişiyi olağanüstü hayrete düşürdü. Gerçekten de savaş yanlısı, ötekileştirici bir nefret dili kullanan iktidarla, kısmen daha yumuşak bir dil kullanan ama her iki tarafın da kuruluş ideolojisini sonuna kadar savunduğu bir seçim ortamı yaşadık.
Bu seçim sonuçlarını ki burada Erdoğan gerçekten de kimsenin ummadığı bir oy aldı; çünkü genel olarak Kılıçdaroğlu’nun önde olduğu düşünülüyordu. Böyle bir oy yapısı karşısında, sadece tartışılanın bu olması bana çok garip geliyor. Çünkü bu seçim sonucunda ortaya çıkan ve bizim geleceğimizi son derece etkileyecek daha önemli sonuçlar var.
AKP 2002 yılından beri hükümet. İktidar demiyoruz; çünkü AKP’nin gerçek anlamda iktidar olması uzun bir zaman aldı. AKP ilk yönetime geldiğinde esas olarak militaristlerle kavgalıydı; hatta kendi partisinin kapatılma talebine kadar giden bir süreç yaşadı ve o zaman başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın söylemleri bugünkünden çok çok farklıydı.
Ancak işin böyle yürüyemeyeceğini bir süre sonra anlayan Erdoğan, devletin bir zamanlar eleştirdiği kuruluş ideolojisinin ta kendisi haline geldi. Derin devletle ve ırkçı faşist bir partiyle, MHP ile büyük bir uzlaşmaya giderek ve devletin ta kendisi haline geldi.
Bu arada devletin kurduğu parti olan, kuruluş ideolojisini yani Kemalizm’i ve ideolojinin kırmızı çizgilerini sonuna kadar savunan CHP ise “muhalefet” olarak göründü.
Yıllardır birçok konuşmada ve yazıda dile getirdiğim gibi, AKP ve CHP’nin temsil ettikleri zihniyetin aslında düşman kardeşler olduğunu hep savunduk. Çünkü sistemin kırımızı çizgileri Kürt sorunu, Ermeni Soykırımı, Kıbrıs’taki askeri varlık gibi konularda, bu iki yapının birbirinden hiçbir farkı yoktu. Yaptıkları sadece iktidar kavgasıydı.
Ancak tabii yıllar içinde AKP yaptığı ittifak nedeniyle daha da gerileşti ve Erdoğan eski söylemlerinin hepsini unuttu, ırkçı milliyetçiliği savunmaya başladı, homofobiyi ve transfobi dili kullanmaya ve kadınlara karşı ayrımcılık uygulayamaya başladı. İstanbul Sözleşmesi’ni tek bir imzayla kaldırdı.
Ve gerçekten ifade özgürlüğü açısından özellikle son derece korkutucu bir süreç yaşadık.
Bu seçim sonuçlarına baktığımda, Kürtler açısından iki önemli şey görüyoruz. Kürtler bugüne kadar Kemalist ideolojiden çok çektiler. Yaşadıkları tüm baskılar, katliamlar bu ideolojinin eseriydi. Ve bu ideolojiyi açıkça savunan hatta bu ideolojinin ürünü olan bir parti ve kişiye oy vermeleri, belki ilk başta son derece şaşırtıcı gelebilir.
Kılıçdaroğlu genel olarak daha birleştirici, daha yumuşak, daha insan haklarından yana bir dil kullandı. Sanıyorum en büyük etkisi buydu; bir çıkış yolu olarak düşünüldü ve Kürtler örgütlü bir biçimde Kılıçdaroğlu’na oy verdiler.
Aslında bu durum, Kürtlerin açıkça savaşa karşı politikalarının bir sonucuydu. Daha birleştirici bir dili, daha barışçıl bir dili istediklerini ortaya koydular.
Özellikle Kürt siyasi hareketinin seçimlere ilişkin, çok tartışıldığı üzere TİP ’le ortak listeyle girme işi, tabii ki ayrı bir tartışma konusu. Bu konuda Yeşil Sol Parti’nin kendine dönüp kendi kendine bir özeleştiri vermesi gerektiği kanısındayım.
Tabii ki alınan sonucun sadece bununla açıklanması mümkün değil! Bu seçim sonuçlarının bence en çarpıcı yönü; ırkçı milliyetçiliğin, kadın düşmanlığının, homofobi ve transfobinin zirve yaptığı bir süreç yaşadığımızdır.
Tabii ki bir ikinci bir tur var. Bunu ayrı bir tarafa koymak gerekir. Ancak, bizim yapmamız gerekenin şu olduğunu düşünüyorum. Bir kere hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamak gerekiyor. Çünkü bizim tek dayanağımız umudumuz ve mücadelemiz.
90’ları hatırlıyorum da o zaman varlığını sürdüren katliamlar uygulayan, insanları gözaltında kaybeden zihniyet sorgulanmadığı için, bir resmi ideoloji tartışması yapmadığımız, daha doğrusu yapamadığımız için bugün bu noktadayız.
Maalesef ki bu toplumun Kürt hareketi, kadın hareketi, LGBTİ+ hareketi ve bir kısım sosyalist gruplar ve işçi sendikaları dışında değişim ve demokrasi talep eden kesimleri sayısal olarak az…
Yine her zaman söylediğimiz gibi bu coğrafyada biatsız bir çoğunluk var. Evet sayı olarak çok değiliz ama yaptığımız söylemler, mücadelenin geldiği nokta, mücadeleden vazgeçmeyen tavır son derece etkili. O nedenle bu tavrımızı sonuna kadar devam ettirerek değişim taleplerimizi de sürekli dile getirmemiz gerekiyor.