Bugün 13 Mayıs. Bundan tam 9 yıl önce Manisa’nın Soma ilçesinde 301 işçi yerin onlarca metre altında çoluk çocuğunu geçindirebilmek için çalıştığı madende katledildi. Soma AKP döneminde gerçekleşen ilk işçi katliamı değildi ama en büyük işçi katliamı olarak hafızalarımıza ve yüreklerimize kazındı.
Soma katliamı ile birlikte siyaset-sermaye-sendika ilişkileri de tüm çirkinliğiyle ortaya döküldü. Doğanın talan edilmesiyle işsiz kalan çiftçiler, yaşamlarını sürdürebilmek için kendilerini ölüme götüren madenlerde çalışmaya mecbur bırakılmışlardı. Kâğıt üzerinde sendikalılardı ama sendika bürokratik bir yapı içine hapsolmuş, işçilere yabancılaşmış, AKP iktidarının ve patronların çıkarlarının bekçiliğini yapar hale gelmişti. İşçiler haklarını korumak için ne sendikalarını harekete geçirebiliyor ne de sendikaya rağmen insanlık dışı çalışma ve yaşama koşullarına karşı tepkilerini ortaya koyacak bir mücadele yürütebiliyordu. Mücadele etmek istediklerinde ise devletin şiddetiyle karşı karşıya kalıyorlardı. Patron, devlet ve sendika adeta Azrail gibi işçinin karşısına dikilmiş, onu ölümüne çalışmaya zorluyordu. Kısacası Soma’da kapitalist düzenin vahşeti tüm boyutlarıyla gün yüzüne çıkıyor, bu sistemin gerçeklerini anlamak istemeyenlerin yüzüne tokat gibi çarpıyordu.
Bu vahşet sadece Soma’da yaşanmadı. Ülkenin her yerinde, her sektörde benzer bir durum hakimdi. Mahkemeler diğer işçi cinayetlerinde olduğu gibi Soma’da da gerçek sorumlulardan hesap sor(a)madığı gibi üstüne üstlük Can Atalay, Selçuk Kozağaçlı gibi işçilerin haklarını savunan avukatlar çeşitli gerekçelerle hapsedildi. Soma katliamının birinci dereceden sorumlusu olan bakanlardan, bürokratlardan da hesap sorulmadı; koltuklarında oturmaya devam ettiler ya da yerlerini kendi benzerlerine bıraktılar. Patronların birçoğu yargı önünde aklandı ve yeni işçi cinayetleri için adeta cesaretlendirildi. İş cinayetlerini önlemek gerekçesiyle çıkartılan yasalar ise sermayeye kaynak aktarmanın fırsatı olarak görüldü.
Dönemin başbakanı Erdoğan, katliam sonrası gittiği Soma’da yakınlarını kaybetmenin acısıyla kendisine tepki gösteren bir işçi yakınını tokatlarken, korumaları da yumruk ve tekmelerle işçilere saldırdı. İşçileri tekmeleyenlerden biri de Erdoğan’ın Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yusuf Yerkel’di. Yerkel, -işçiye attığı tekmenin ödülü olsa gerek- geçtiğimiz sene Frankfurt Başkonsolosluğu’na Ticari Ataşe olarak atandı.
Soma katliamı sonrasında işçi katliamlarının sona erdirilmesi için verilmesi gereken mücadele yeterince örgütlenemedi. Yakınlarını kaybeden yurttaşlara fiziki şiddet uygulamaktan kaçınmayan Erdoğan, bu katliamdan kısa bir süre sonra çoğunluğu işçiler ve toprağını kaybeden çitçilerden oluşan halk kesimlerinin oylarıyla cumhurbaşkanı seçilirken, AKP de iktidarını sürdürdü. 20 yıl 6 aydır süren AKP iktidarında iş cinayetlerinde -İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin belirleyebildiği kadarıyla- 31 bin 131 işçi yaşamını yitirdi. Bunlardan 17 bin 544’ü Soma katliamının sonrasında gerçekleşen iş cinayetlerinde can verdi.
Soma katliamının 9. yıl dönümünün ertesi günü olan 14 Mayıs’ta Türkiye bir kez daha sandığa gidecek ve AKP’nin bir beş yıl daha iktidarda kalıp kalmayacağını oylayacak. Bu aynı zamanda işçilerin, emekçilerin -açlık gelirinin bile altında bir ücret için- ölümüne çalışmak zorunda bırakılıp bırakılmamasının da oylaması olacak. Oy pusulasında yer alan partiler içinde AKP’nin yanı sıra oğlu Uğur Çolak’ı Soma Katliamı’nda kaybeden Gülsüm Çolak’ın Manisa’dan milletvekili adayı olduğu Yeşil Sol Parti de bulunuyor.
14 Mayıs’ta sandığa giderken, Soma’nın ve tüm iş cinayetlerinin hesabının sormak ve işçilerin alın terini sömüren, kanını emen, canını alan düzeni değiştirmek gerektiğini de unutulmayın!