Diyarbakır’da gazetecilere yönelik operasyonu değerlendiren gazeteci Kenan Kırkaya, Kürt basınının Türkiye’de her dönemde iktidarların saldırı dalgasına maruz kaldığını, özneler değişse de baskının aynı olduğunu belirterek, ”Bunun temelinde çözümsüzlük var” dedi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gazeteci ve siyasetçilere yönelik operasyonlar kapsamında 9 Ekim sabahı 200 civarında adrese yapılan baskın sonucu hakkında arama ve yakalama kararı bulunan 151 kişiden 141’i gözaltına alındı ve 25’i tutuklandı. Tutuklananlar arasında gazeteci Kibriye Evren de bulunurken, diğer gazeteciler serbest bırakıldı.
“KCK Basın” Davası kapsamında bir süre cezaevinde kalan ve şu anda tutuksuz yargılanan gazeteci Kenan Kırkaya, gazeteler ve siyasetçilere yönelik operasyonları Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Berivan Altan’a değerlendirdi. Türkiye’de 40 yıldır devam eden Kürt sorununa yönelik savaş politikasının Kürt coğrafyasında topluma karşı birçok suçun işenmesine sebep olduğunu hatırlatan Kırkaya, işlenen suçları ortaya çıkaran, Kürt sorunda demokratik ve barışçıl yöntemleri gösteren gazetecilerin her dönemde iktidarların öfkesine ve süreklileşen saldırı dalgasına maruz kaldığını söyledi.
‘Hakikat yolculuğu durdurulamadı’
Türkiye tarihinde 70’e yakın Kürt gazetecinin öldürüldüğünü, gazete binalarının bombalandığını, en son kendisinin de aralarında bulunduğu onlarca gazeteciye yönelik 20 Aralık 2011 tarihinde yapılan “KCK Basın” operasyonunu hatırlatan Kırkaya, şunları dile getirdi: “Gazeteciler kaçırıldı, işkence edildi ama en nihayetinde bu hakikat yolculuğu durdurulamadı. Kürt basını her zorlukta hakikati aramaya, topluma gerçek çözüm yolunu gösterme arayışında oldu. Bütün bunlar iktidarlarla çelişen varoluş sebepleri olduğu için saldırı bu noktadan gelişiyor. 2011 yılında Kürt basınına yönelik çok geniş bir konsept geliştirildi ve bir gece de 44 gazeteci gözaltına alınıp, 36 gazeteci tutuklandı. Dünya ve Türkiye tarihinde gazetecilere yönelik böyle bir operasyon yapıldı ve ben o dönemin doğrudan mağduru olarak, iddianamelerin nasıl hazırlandığını biliyoruz.”
‘Dün ses çıkarılsaydı…’
Kürt basınına yönelik operasyon ve basınını susturma girişimlerinin aynı zamanda Türkiye’deki basına da gözdağı vermek olduğuna dikkat çeken Kırkaya, şöyle devam etti: “Neden bizim üzerimizden gelişiyor bu durum? Toplumun diğer kesimleri açısından en rahat terörize edilebilecek, Kürt basınını şiddetle ilişkilendirmek daha kolay da onun için. Çünkü Kürt sorununu dile getiriyor. Bugün basının içler acısı durumu aslında Kürt basınına yönelik ‘KCK operasyonları’ ile başladı. Bugün muhalif bir ses duymak mümkün değil, çok sayıda gazeteci işsiz, birçok muhalif gazeteci çalıştığı kurumlardan kovuldu. Eğer o dönem toplumun muhalif kesimleri KCK basın operasyonuna gereken cevabı verseydi bugün bunları yaşamıyor olacaktık, basın bu hale gelmeyecekti.”
Yönelim hep aynı, sadece özneler değişiyor
1990’lardan bu yana Kürt siyaseti ve Kürt basınına yönelik yapılan saldırıların faillerinin her zaman aynı olduğunu ifade eden Kırkaya, sadece görüntünün değiştiğini vurguladı. 1990’larda Çiller, 2009-2011 yıllarında AKP- Cemaat, bugün ise AKP- MHP ortaklığıyla operasyonların yapıldığını belirten Kırkaya, “Çünkü yaklaşım ve zihniyet aynı, Kürt sorununa bakışta bir değişim olmadığı sürece, Türkiye devlet olarak kodlarını değiştirmediği sürece yarın öbür gün CHP de iktidara gelse aynı yönelim gerçekleşecek” dedi.
‘Esastan bir karşı çıkış gerekiyor’
Türkiye’de iktidarların her zaman Kürt karşıtlığı üzerinden oluşturulduğunu da dikkat çeken Kırkaya, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Geçmişte Çillerin Gladyo ile yaptığı, yine cemaatin AKP ile yaptığı ve bugün MHP’nin AKP ile yaptığı ittifakın temeli budur. Bu bir çözümsüzlük siyasetidir. Kürt sorununa, Kürtlere yönelik dayatılan çözümsüzlük aslında sadece Kürtlere kötülük içermiyor. Türkiye’nin tamamına kötülük içeriyor. Bu Türkiye’yi esir alma politikasıdır. 2009-2012 yılında AKP’nin cemaat ile kurduğu Kürt karşıtı ittifak darbeye, OHAL’e yol açtı. Bundan sadece Kürtler mi etkilendi, bütün toplum etkileniyor. Bugün 130 bin kişi KHK’lerle ihraç edilmiş durumda ve bunların hepsini Kürtler mi içeriyor, hayır. Bunlar arasında Kürt karşıtı ittifaka alkış tutanlar da var ama bugün kendileri de mağdur. Dolayısıyla bu işe esastan bir karşı çıkış gerçekleşmediği sürece, Kürtlere yapılanlara dur denilmediği sürece bu politikalar halka halka genişleyerek, Türkiye geneline yayılıyor.”
‘Yapılan operasyonların zamanlaması tesadüf değil’
Diyarbakır merkezli yapılan son operasyonda gazeteciler ve siyasetçilerin gözaltına alınmasının AKP’nin seçim öncesi hazırlıkları olarak yorumlayan Kırkaya, AKP’nin son birkaç yıldır kendini seçimleri sadece kazanmak üzerine kurguladığını ve bunun temelinde de şiddet politikasının yattığını söyledi. Kırkaya, şunları ifade etti: “Bunu yaparken aynı zamanda Kürtlerle yan yana gelecek demokratik kesimleri de uzaklaştırmayı amaçlıyor. Oluşabilecek iktidar karşıtı ittifakı engellemeye çalışıyor. Dolayısıyla yapılan operasyonların zamanlaması tesadüf değil. 2009 sonrasında gerçekleştirilen KCK operasyonları yerel seçim başarısına yönelikti ve o dönemde seçimlerde görev alan herkes hedef alındı. O günden bu güne Kürtler mücadelelerinde ısrar etti ve vazgeçmedi.”
‘AKP işi şansa bırakmak istemiyor’
AKP iktidarı için 2019 yılında gerçekleşecek yere seçimlerin kritik bir önemde olduğunu belirten Kırkaya, “Çünkü 24 Haziran’da getirilen Cumhurbaşkanlığı rejimini yerel seçimlerle kalıcılaştırmak istiyor. Muhalefet ise demokrasi yerelden yükseltmek için bu seçimi kritik olarak görüyor. O yüzden saldırı da bu noktadan gelişiyor. AKP, işi şansa bırakmak istemiyor. Öncesinden tedbir alarak, seçimlerde çalışabilecek, emek harcayacak herkesi hedefe alıyorlar” dedi.
‘Yargıya kayyum atanmış gibi’
Kırkaya, ABD’li rahip Brunson’un serbest bırakılmasına dair de şunları söyledi: “Türkiye’de yargı sistemi ciddi bir yönelim yaşıyor. AKP yargı eliyle rehin alma politikasını çok açık şekilde ilan etti. ‘Ekonomimize müdahale ediliyor. Bizim yargımız bağımsızdır. Kimse bizden Brunson’u alamaz’ diyorlardı. Peki, ne oldu? Erdoğan, BM Genel Kurulu vesilesiyle bazı görüşmeler gerçekleşti ve ‘bizim ekonomimizin Brunson ile alakası yok’ dedi, serbest bıraktılar. Niye bugün serbest bıraktınız, hani yargı bağımsızdı? Brunson hakkında koca koca manşetler atmışlardı. Brunson serbest bırakan iktidar aynı zamanda Kürt siyasetçilere, gazetecilere, avukatlara operasyon yapıyor. Tüm bunların toplamına bakıldığında son derece ucube, kendi içinde tutarsız, kendisini krize sürükleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu gün yargıya kayyum atanmış gibi.”