Seçim dönemi vaatler havada uçuşuyor. Temel ayıraç olarak tarımın şirketleşmesini esas alan çiftçiliği ortadan kaldırmayı hedefleyen politikaların savunucusu iktidar bir yanda, çiftçiyi destekleyeceğim, üretime devam etmesini sağlayacağım diyen muhalefet diğer tarafta. İlk önce iktidar tarafı olan AKP seçim vaadi olarak 10 proje müjdesini açıkladı. Bu müjdeli projeleri gelin birlikte ele alalım.
İktidar
1. Proje: Gübre Üretimi
“Ülkemizde yıllık ortalama 6 milyon ton gübre tüketilmekte olup bugünkü fiyatlarla maliyeti yaklaşık 60 milyar liradır. Doğal gaz ile Filyos Endüstri Bölgesi’nde 1 milyon 855 bin ton kapasiteli gübre fabrikaları kurulacaktır. Sabit yatırım tutarı 31,5 milyar lira olan ve 4 yılda tamamlanacak bu yatırımla, ülkenin gübre tüketiminin üçte biri karşılanarak, en büyük tarımsal girdide dışa bağımlılık önemli ölçüde azalacağını” söyledi.
– Gübre endüstriyel tarımı en önemli girdilerinden birisidir. Kamuya ait gübre fabrikaları için 2004 yılında (AKP döneminde) yapılan ihalelerle Gemlik Gübre Yılyak Yakıt, IGSAŞ ve Kütahya Gübre Yıldız Entegre; 2005 yılında yapılan ihale ile Samsun Gübre Tekfen Holding’e bağlı Toros Gübre’ye satıldı. TÜGSAŞ’ın tüzel kişiliği, Sümer Holding AŞ ile birleştirilerek sona erdirildi ve 19 Eylül 2005 tarih ve 6392 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildi. O dönemde kamunun gübre üretip piyasayı düzenlemesi yanlış diye özelleştirilerek şirketlere peşkeş çekilen gübre fabrikaları şirketlerin tek başlarına belirlediği fiyatlarla çiftçinin perişan olmasına neden olan AKP, şimdi “gübre fabrikası kuracağım” diyor. Bu çelişki mi, yanlıştan dönmek midir yoksa “seçim vaadi esintisi” midir?
2. Proje: Sözleşmeli Üretim
“Sözleşmeli üretimin yaygınlaşmasıyla, tarımsal üretimde planlamaya önemli katkı sağlayacağız. Fiyat dalgalanmalarının önüne geçilerek, tarım ve gıda piyasalarında istikrar sağlayacağız” diye belirtiliyor. Ayrıca bu yöntemle üretimi yaygınlaştıracaklarını, üreticilerin gelirini garanti altına alacaklarını iddia ediyorlar.
– Öncelikle şunu belirtelim, üretim ezelden beri zaten yaygın. Üreticinin ürünün fiyatı tek taraflı olarak şirketler tarafından belirlendiği sistemin adı sözleşmeli üreticiliktir. Kâr elde etme amacıyla kurulan şirketin sözleşmeli üreticilikle fiyatın tek belirleyicisi olan şirketli bir sistemde çiftçinin nasıl geliri olacak? Bu sistemde sözleşmeyle üretim ve ürün fiyatını tek başına belirleyici olacak olan şirket, söz hakkı olmayacak olan çiftçi varken, işin hiçbir yerinde taraf olmayan hükümet-devlet, nasıl, hangi sıfatla çiftçinin gelirini garanti edecek? Şirket ihtiyaç duyduğu, piyasada kâr getirecek ürünle ilgili çiftçi ile sözleşme yapacak, ürettirecek. Sözleşmeli üreticilikte devlet sürecin hiçbir yerinde yok ve olmayacak. Planlamanın neresinde ve nasıl olacak devlet? Sözleşmeli üreticilikte devlet yok, ona yer yok, yer olmasın diye kurgulanmış ve şirketler çiftçileri destursuz sömürsün diye icat edilmiş bir sistemdir sözleşmeli üreticilik. Bu cek-caklar halkımızın deyimiyle “kuru kalabalık” laflardan öteye geçer mi? Devleti kapının dış mandalı haline getiren, görünmez kılan olmaz mı bütün bunlar? Kısacası devletin çiftçi ile olan bağını kesip, şirketlerin belirleyiciliğine teslim edilmesinden başka bir şey değil.
3. Proje: Tarıma Dayalı İhtisas OSB’ler
“OSB’lerin sayısı artırılacak, sera yatırım destekleri yükseltilecek” deniliyor.
– Tarım canlı organizmadır. Hava, su, toprak ve gök kubbe altındaki canlı ve cansız varlıkların tümü ile ilişki içine girerek, kendisinin ve diğer canlıların yaşamasına destek veren ve destek alan bir sektör. OSB ise canlıların doğadan koparılması, ilişkisiz hale getirilmesi yalıtılmasıdır. Ayrıca OSB’lerin maliyeti yüksektir, çiftçiler karşılayamaz, şirketler yapabilir. Bu yanıyla OSB’ler aslında çiftçinin tasfiyesi, tarımın şirketleştirilmesinin araçlarının önemli aparatlarından biridir.
4. Proje Sulama
“Üreticilerimizin bireysel basınçlı sulama sistemlerine yüzde 50 hibe desteği vermeye devam edeceğiz” diye müjdeleniyor.
– Gökten yağan yağmur, nehirden alınıp tarımda kullanılan su tarımsal verimliliği artırır. Bu tarımın gerçekliğidir, doğasıdır. 20 yıldır iktidarda olan AKP, toprakla suyu buluşturmada tutuk-eksik kaldı, yeterince önemsemedi. Çiftçinin kendi imkânları ile sularken kullandığı kamu elektriğini özelleştirerek şirketlere devretti. Şirketlerin elektriğe yaptığı zamlar nedeniyle çiftçiler borçlandı, borçlanıyor. Şirketlerin çiftçilerde biriken elektrik borcunu devlet verdiği tarım desteklerinden kesti, şirketlerin bir nevi tahsildarlığını yaptı, yapmaya devam ediyor. Öncelikle bu sorunu çözmesi gerekmez mi? Bu sorun orta yerde dururken öne sürülen her türlü çözüm, çözümsüzlük üretmez mi?
5, 6 ve 7. Proje: Hayvancılık
“Bu projelerin hayvancılığı geliştirmeye yönelik olduğu” belirtiliyor.
-Hayvan yetiştiricilerinin durumu ortada yerde duruyor. Peynir fiyatı et fiyatı ile yarışıyor. Şirketlerin lehine düşük belirlenen süt fiyatları nedeniyle çiftçiler süt ineklerini kesime gönderdi. Eldeki damızlık sayısı azaldı, yetersizleşti. Ayrıca meydana gelen deprem, hayvancılığa başka bir darbe oldu. Deprem bölgesinde çiftçilerin yalnız bırakılması hayvanlarını ucuz pahalı demeden elden çıkartmak zorunda bıraktı. Eğer yapılanlar, yapılacakların teminatı ise yapılanlar referans olamayacak kadar kötü.
8, 9 ve 10: Projeler
“8. projemizle, gelişmiş altyapısıyla akıllı köy evleri modelini ortaya koyuyoruz. Depremden etkilenen kırsal kesime 143 bin 261 köy evi inşa edeceğiz. 9. projemizle, ‘İlk Evim Kampanyamız’ şartlarıyla ‘akıllı köy evi’ sahibi olma imkânı getiriyoruz. 10. projemizle, evini ‘akıllı köy evine’ dönüştürmek isteyen çiftçimize destek veriyoruz.”
– Bu sözler kulağa hoş geliyor, fakat bilinmediği için akılda kalmıyor. İnandırıcılığı olmuyor. Ayrıca depremde devlet elini ve desteğini yanında görmediği için bu vaatler güven vermiyor. Ayrıca çiftçiler yoksul. Akıllı ev projesine katkı koyacak çiftçi neredeyse yok denilecek oranda. Biraz fantastik gibi bir görüntü vermiş olmayacak mı?
Sonuç olarak, AKP’nin tarımda müjde olarak verdiği hemen her şey ya gerçekleşmedi ya tahribatı artırdı. Çiftçi müjdelere bu nedenle sevin(e)miyor, endişe ve korkuyla müjdelerden irkiliyor artık. Bakan Kirişçi’nin; “Her birinin tarımımıza ve ülkemize büyük katkılar vereceğine inandığım 10 altın müjdenin sektörümüz için hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum” diyor. Ben de bu 10 proje müjdesini bunca yıllık deneyimlerime dayanarak, “külfeti çiftçiye, nimeti tarım ve gıda şirketlerine hayırlı olsun” diyesim var.
Muhalefet
“Tarım ve Orman Bakanlığı, Tarım ve Gıda Güvenliği Bakanlığı adıyla yeniden yapılandırılacak. Yaşanan gıda enflasyonun, pahalılığın önüne geçmek için acil eylem planı hazırlanacak. Piyasadaki yangına son vereceğiz…”
– Bu öneriler flu olmakla birlikte umutlandıran su serpici yanı var. Ancak “Tarım ve Gıda Güvenliği Bakanlığı” yerine Tarım ve Gıda Bağımsızlığı Bakanlığı adı günümüz kapitalist küresel dünyada ihtiyaca yanıt üreten bir isimlendirme olurdu.
“Çiftçilerin bankalardan veya tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredi faizleri sıfırlanacak, anapara ise ödeyebilecekleri şekilde taksite bağlanacak.”
– Çiftçiler özel bankalar, tarım kredi kooperatifleri merkez birliği ve üretim girdisi satan bayilere borçları ödenebilecek olmaktan çıkmış durumda. Bu yaklaşım doğru fakat hak teslimi açısından eksik, yetersizdir. Şöyle ki; Tarım Kanunu çıktığından bu yana Türkiye’nin GSMH’nın yüzde 1’i olarak belirlenen destek oranı kanunun yürürlüğe girdiği 2007 yılından bu yana eksik ödenmektedir. Bu nedenle birikmiş alacaklarına karşılık olarak borçlarının tamamen silinmesi gerekir.
“Fındık ve çay stratejik sektördür. Devlet, fındık üreticisi ile rekabet etmeyecek, uluslar arası kartellerin üreticinin alın terini sömürmesine izin vermeyeceğiz.”
– Bu önemli bir vaattir. Fındığın fiyatının 4 dolar/kg’dan aşağı olmayacağı vaadi bir güvencedir. Ancak fındık ve çay piyasasını düzenlemek için “FİSKOBİRLİK’in demokratik yapıya kavuşturularak bir enstrüman olarak kullanacağız” sözü-vaadi ihtiyaca yanıt olacaktı.
“AY-KUR’da soyguna son verilecek, ÇAY-KUR yeniden üretici dostu olacak. İşçilerin kadro sorunu çözülecek.”
– Teşhis doğru. Tedavinin kalıcı çözüm sağlaması için ÇAY-KUR’un yapısı demokratikleştirilerek çiftçilere ve işçilere yönetimlerde yer verilerek katılımcılık sağlanmalıdır.
– Hububat üreticileri için TMO’nun eski görev ve işlevine döndürüleceği, pamuk üretiminin yeniden canlandırılacağı, üzüm ve zeytin ile diğer tüm ürünlerin fiyatı maliyet+%35 kazanç+insanca yaşam payı eklenerek belirleneceği tarım örgütleri ve sendikalarıyla birlikte belirleneceği ve uygulanacağı vaadleri somut ihtiyaçlardır. Aksi halde bütün çabalar boşa gider, tarım ve gıda şirketlerin kontrolüne geçer.
Sonuç olarak, “Tarımda çalışan kadın ve gençlerin sosyal güvenlik primlerini devletin karşılayacak” olması kıymetli bir sosyal çözüm. Ve belki de en önemlisi, köy okullarının yeniden açılacak vaadi olduğunun altını çizmenin zorunluluk olduğunu belirtmeliyim.