Yeşil Sol Parti’nin Antep adayı Sevda Karaca, seçim çalışmalarını ve yol haritasını gazetemize anlattı: Yol haritamız, işçi sınıfın mücadelesi, kadınların ve gençlerin mücadelesi başta Kürt halkı olmak üzere tüm halkların eşit, özgür ve barış içinde yaşama mücadelesi
Nesli Şahiner
Gazeteci Sevda Karaca, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) Antep 1. sıra milletvekili adayı. 17 yıllık gazetecilik serüveninde sadece ezilen, sömürülen, şiddete ve baskıya maruz kalanların sesini duyurmadı. Aynı zamanda Mereş merkezli depremlerde, birçok platformda, kampanyada ve çalışmada bizzat yer aldı, mücadele verdi… 2007’de Evrensel gazetesinde mesleğe başlayan Karaca, 2010 yılından bu yana gazetenin kadın eki olarak yayımlanan Ekmek ve Gül dergisinin de editörü.
Adana’da tekstil işçisi bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen, Karaca, Antep’e de hiç yabancı değil. Başta emeği sömürülen, görünmezleştirilen işçi kadınların, gençlerin sesi olmak isteyen, halkların sınıfsal olarak aynı çarkın sömürüsüne maruz kaldığına dikkat çeken Karaca, yol haritasını paylaştı bizimle.
Antep’de oldukça yoğun geçen seçim çalışmalarının arasında konuşabildiğimiz Sevda Karaca, ‘Bizim mücadelemiz Kürtlerin acılarının nehir olup aktığı bir mücadele’ dedi.
- Sevgili Sevda Karaca, şu anda neredesin ve neler yapıyorsun?
Antep’teyiz, mahalle mahalle dolaşıyoruz. Girip çıkmadığımız yer, dokunmadığımız insan kalmasın, istiyoruz. Daha çok emekçiyle, daha çok kadınla, daha çok gençle buluşmak için kapıları çalıyoruz, seçim büroları açıyoruz, halaylar çekiyoruz, toplantı yapıyoruz, dertleşiyoruz. Süremiz kısıtlı, günün her saatini değerlendirmek için azami çaba sarf ediyoruz.
- Antep nasıl bir kent ve size ilgi hangi düzeyde?
Antep benim tanımadığım bir şehir değil. Babam ve annem tekstil işçisi. Memleketin bütün tekstil kentlerinde 3-5 sene yaşadık. Antep de o kentlerden biri. Babam uzun yıllar burada bir fabrikada çalıştı, ben o dönemler üniversite öğrencisiydim. Benim üniversiteyi okumamı sağlayan ekmek parası bu şehirde kazanıldı. Ayrıca anneannem İslahiyeli, burada köklerimiz var yani.
Antep bu ülkenin en büyük sanayi kentlerinden biri. Nüfusun kabaca yüzde 75’i işçilerden ve ailelerinden oluşuyor. Bölgenin pek çok ilinden göç almış bir kent. Çok kültürlü bir emekçi kenti.
İlgi oldukça yoğun, her yerde neşeyle, coşkuyla karşılanıyoruz. Ülkenin haline bir öfke de gözlemliyoruz. 17 yıllık gazeteciyim, gittiğimiz her yerde gençlerle sohbet ediyorum, kadınlarla köşede, kenarda konuşuyorum. Burası aynı zamanda deprem felaketini yaşamış bir kent. Bu yüzden seçim coşkusundan daha çok, hayatı yeniden kurma duygusuyla geliyor kadınlar ve gençler. O yüzden halaylar bitmiyor, seçim bürosu açılışlarını, ev toplantılarını kimse bitirip ayrılmak istemiyor. Herkesin anlatacak çok şeyi var. Tabii önerilerle, değerlendirmelerle, eleştiri yapmamız gerekenlere ilişkin uzun uzun listelerle her yerde karşılaşıyoruz.
- Kadınların, halkın ve gençlerin talepleri, beklentileri ne, paylaşıyorlar mı seninle?
Burjuva siyasetin genel bir karakteridir; özellikle seçim dönemlerinde insanların politikanın bir parçası haline gelmemesi için ilişkiyi hep edilgen bir ilişki olarak kurar. Halkın çeşitli kesimleri seçim süreçlerinde oy istenecek, oy verip işi bitecek edilgen bir nesne haline getirilir. Yüzünü Emek ve Özgürlük İttifakı’na dönmüş olan gençlerin ve kadınların, meselenin sadece sandığa gidip oy vermek olmadığı konusunda çok kadim, çok içsel bir bilgisi var. Mesela seçim çalışmalarımız sırasında şöyle sorularla hiç karşılaşmadık; ‘Ne vadediyorsunuz, Meclis’e gidince ne yapacaksınız?’ Hep çoğul dille, ‘Biz’ diliyle konuşan, ‘Şunu yapmamız lazım’, ‘Burayı kazanmamız lazım’ diyerek kendisini de işin bir parçası haline getiren bir tutum var. Bunu çok kıymetli buluyorum.
- Meclis’e çözülmesi amacıyla hangi sorunları taşıyacaksın, bir yol haritan var mı?
Aslında bugüne kadarki mücadele geçmişimin bir devamı olarak görüyorum bu süreci. Meclis, mücadele rotamızın önemli bir uğrağı. Yol haritamız belli. Ben 16 yaşından beri örgütlü bir insanım, işçi sınıfının saflarında, gençlik mücadelesi içinde yer aldım ama beni ben yapan temel güç aslında işçi ve emekçi kadınların var olma mücadelesiydi. İşçi, emekçi kadınların var olma mücadelesinin örgütlerinden biri olan Ekmek ve Gül de benim ufkumu açtı, hedeflerimi belirledi. Ne yapmam gerektiğine ilişkin sorumluluğu o mücadelenin kendisi önüme koydu. Emekçi kadınların yaşam ve çalışma koşullarının ağırlığını bilmek bir sorumluluk yüklüyor; bu koşulların doğurduğu sonuçlarla mücadele etmenin araçlarını yaratma sorumluluğu. Kadın yoksulluğunun ve güvencesiz istihdam koşullarının nasıl ortadan kaldırılacağı sorumluluğu. 21 yıldır tüm AKP iktidarları, esnek ve güvencesiz çalışma dayatıp adına kadın girişimciliği dedi. Sosyal politika adı altında kadınları eve bağlama uygulamalarını derinleştirdi. Bu kadınlar için daha fazla borçlanma, daha fazla yoksulluk anlamına geldi. Bizim açımızdan Meclis tüm bu mücadele birikiminin araçlarından bir tanesi olacak.
Elbette bu seçimle oluşacak Meclis’in en önemli hedefi 21 yıldır inşa edilen tek adam yönetimini tüm unsurlarıyla birlikte göndermek. Bu noktada muhalefetteki diğer ittifaklardan çok farklılaşıyoruz. Biz ne restorasyon istiyoruz ne de yıkım politikalarının devamını istiyoruz. Biz restorasyon politikalarının geniş halk kesimlerinin sorunlarının çözmeyeceğini çok iyi biliyoruz. Kürt sorununun demokratik çözümü iddiasıyla yola çıktığını söyleyip daha da derinleştiren AKP’den kimsenin umudu yok.
Kısacası yol haritamız, işçi sınıfın mücadelesi, kadınların ve gençlerin mücadelesi başta Kürt halkı olmak üzere tüm halkların eşit, özgür ve barış içinde yaşama mücadelesi. Bunun için de temelde güvendiğimiz şey, Emek ve Özgürlük İttifakı’nda somutlanan mücadele birikimi.
- Antep’te muhafazakar kesimlerin yanı sıra birçok karanlık erkek yapılar da var. Kadınlara yönelik şiddetin yoğun olduğu bir kent. Nasıl bir mücadele hattı gerekiyor?
Burası devlet tarafından kadınlar için adeta sokağa çıkılamayacak kadar güvensiz hale getirilen bir kent. Gerici ve hatta cihatçı çetelerin odağı haline getirilmek isteniyor
Yoksulluğun ve ekonomik krizin kadınlara şiddet olarak döndüğünü çok şekilde deneyimledik ve her yerde anlattık bunların sebep ve sonuçlarını. İhracat rekoru kıran bu şehirde de çok derin bir yoksulluk var. Antep’te kadınlar günde 10-12 saat, çuvalı 20 liradan fıstık ve ceviz kırıyor. Bu kadın yoksulluğunu özetler nitelikte. Ancak tek sebep bu da değil. Burası devlet tarafından kadınlar için adeta sokağa çıkılamayacak kadar güvensiz hale getirilen bir kent. Gerici ve hatta cihatçı çetelerin odağı haline getirilmek isteniyor. İç içe geçmiş bu sorunların tamamı kadınlar ve çocuklara şiddet olarak dönüyor. Bu nedenle de şiddeti ortadan kaldırmak için en önce bunlara karşı bir mücadeleye ihtiyacımız var. Yoksulluğa, kız çocuklarının eğitimden uzaklaştırılmasına, kadınların evlere kapatılmasını arzulayan gericiliğe karşı mücadele etmek gerekiyor.
- 2015’ten sonra ilk defa bu seçimde halklarda, kadınlarda ve gençlerde bir umut var. Sence bu yıl gerçekten tek adam rejimi gidecek mi, bu o seçim mi?
Göndereceğiz, buna kararlıyız. Zor bir seçim süreci olacak, çünkü halkın değiştirme iradesinin filiz verdiği, umuda dönüştüğü her noktada karanlık güçleri devreye sokmaya çalışacaklar. Biz bunun sinyallerini daha seçimin startının verildiği ilk gün, muhalefet partilerine yönelik saldırılarda gördük. Havada uçuşan kurşunlar, ne hikmetse seçim bürolarının camlarına denk gelen taşlar, HDP’li siyasetçilere, gazetecilere, sanatçılara yönelik operasyonlarda gördük. Bu sistematik yıldırma politikasının karşısında, her zamanki gibi bizim de bütün demokrasi güçleri olarak yan yana durmamız gerekiyor. Tek adamı gönderecek olan temel güç bizim deprem döneminde gösterdiğimiz iradedir. Çocuklar için okullarda bir öğün yemek kazanırken gösterdiğimiz iradedir. İstanbul Sözleşmesi’ni memleketin dört bir köşesinde herkesin kulağına küpe yapan mücadelemizdir. Bunları yapabilen irade eğer gerçekten de Emek ve Özgürlük İttifakı’nda buluşursa, gerçekten de bir siyasi irade olarak geniş halk kesimlerine umut verirse, hangi karanlık gücü devreye sokarlarsa soksunlar, bu iradenin karşısında duramazlar.
- Ekonomik krizin, şiddetin, ayrımcılığın ve pek çok olumsuzluğun savaş politikalarıyla bire bir bağı var. Türkiye de savaş politikalarıyla yönetiliyor. Tek adam rejimi giderse sorunlar çözülüp barış sağlanabilir mi?
Antep’ten örnek vereyim; burada barış ve özgürlük mücadelesi ile yoksulluğa karşı mücadele o kadar iç içe ki. Antep’in en yoksul mahalleleri aynı zamanda ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı mahalleler. Mesela bütün o korkunç çalışma koşullarında, çocukların ciğerinin çürüdüğü atölyelerde Kürt çocukların çalıştığı gerçeği orta yerde duruyor. Antep kız çocuklarının lise düzeyinde eğitim alma oranının en düşük olduğu kentlerden biri ve eğitimden yoksun bırakılan, bir taraftan da gelecek umudu elinden alınan genç kadınların büyük çoğunluğu genç Kürt kadınları. Bütün bunların elbette ki savaş politikalarıyla göbekten bir bağı var. Savaş politikaları nedeniyle doğup büyüdükleri kentlerden göç eden halklar, bütün o savaş politikalarının ağırlığının bir sonucu olarak, buralarda büyük bir emek sömürüsünün çarkına girmek zorunda kaldılar. Kürt halkı barınmadan sağlığa, eğitimden sosyal haklara her türlü yoksunlukla bir hayat kurmaya çalışırken, varlığının, dilinin, siyasi iradesinin tanınması, barış ve demokrasi talebinin görülmesi mücadelesini de iç içe geçmiş bir biçimde verdi.
Antep’te de bu iç içeliği görüyoruz. Bu kenti marka şehir ilan edip, işçilerin canı pahasına ihracat rekoru kıranlar bir yandan da halklar onurlu bir barışın parçası haline gelmesin diye çok özel politikalar uyguluyorlar.
Açtığımız bir seçim bürosunda şu söz çok coşkuyla karşılandı; bizim mücadelemiz Kürtlerin acılarının nehir olup aktığı bir mücadele. Bu nehre Antep’in sokaklarından mülteci kadınların karşılaştıkları ayrımcılık da ekleniyor, Başpınar işçilerinin ölümüne çalıştırıldığı koşulların acısı da ekleniyor, Nizip caddesindeki atölyelerde 8-9 yaşında ciğerleri çürüyen çocukların acıları da ekleniyor ve biz Antep’te bu nehri çağlatmak zorundayız. Bunun için de barış talebiyle ekmeğin büyümesi talebinin iç içe geçtiğini bütün halklara anlatma sorumluluğumuz var.
Önümüzdeki dönem ya savaş politikaları en ağır biçimde yeniden gündeme gelecek ya da barış irademizin damga vuracağı bir dönem olacak. Yeni Anayasa tartışmalarından tutalım da Kürt sorununun demokratik çözümü için çok önemli tartışmalar bizi bekliyor.
AKP patronların ve en gerici güçlerin ittifakını kurarak, bu ülkenin sömürücülerini arkasına almaya, Kürt halkının hafızalarında domuz bağlarıyla, faili meçhullerle, işkencelerle anılan en karanlık güçleri, bugün kendisine ittifak ortağı haline getirmiş durumda. Karşı karşıya kaldığımız tablo, domuz bağlarıyla Kürt halkını öldürenlerle, buna karşı kendi iradesini ortaya koyma gücünü gösterenler arasında olacağı için, aslında seçim çok açık.
Ben bu süreçte aralarına nefret ve ön yargı tohumu ekilen, birbirine düşmanlaştırılan halklar arasında bir köprü kurulabileceğini düşünüyorum. Biz, Antep’in Kürt emekçileri ile Türk emekçilerinin aslında aynı nehirde yıkandığı gerçeğini ortaya koyabilecek bir ittifakız. Ortak dertlerin çözümünde kardeşleşmek, onurlu bir barışı birlikte talep etmek, neden herkes için önemli? Bu soruya hep birlikte yanıt verebilirsek, barışın önünü de açabiliriz. Emek ve Özgürlük İttifakı burada tarihi bir rol oynuyor, oynamalı da.
Göndereceğiz, buna kararlıyız. Tek adamı gönderecek olan temel güç bizim deprem döneminde gösterdiğimiz iradedir. Üzerimize kapatılmak istenen cehennem kapılarını açacağız
- Son olarak; sandığa gidecek ve oy kullanacak seçmenlere ne söylemek istersin?
Bir kez daha vurgulamak isterim; biz bu seçimlerde özellikle kadınlar ve gençler için yaşanabilir, umut edilebilir, hayal kurulabilir bir ülke, eşit ve özgür bir ülkeyi birlikte kurmaya karar vereceğiz. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın, Antep’te bu kadar erkek, bu kadar patron, bu kadar din bezirganı, bu kadar kadın düşmanı, gençlik düşmanı listelerinin karşısında birinci sıraya bir kadın aday koymuş olması önemli ve sembolik değer taşıyor. Biz bu ülkenin kadınlarını, gençlerini hiçbir patronun, hiçbir tek adam namzetinin, hiçbir din bezirganının iki dudağı arasındaki kararlarının mağduru, edilgen nesnesi haline getirmeyeceğiz. Ben hem Antep’teki bütün kadın ve gençlere hem de bu ülkenin dört bir tarafındaki kadın ve gençlere şunu söylemek istiyorum; artık bizim kaybedecek hiçbir şeyimizi bırakmadılar. O yüzden biz kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar olarak, bu ülkenin halkları için, bu ülkenin çeşitli inanç grupları, bu ülkenin işçileri, emekçileri için ipleri elimize almak zorundayız. Üzerimize kapatılmak istenen cehennem kapılarını zorlayarak açacak olanlar, öncelikli olarak kadınlar ve gençlerdir. Ve birbirimize çok güveniyoruz. Buradayız!