1 Mayıs 1945’te Paris’te düzenlenen o tarihi 1 Mayıs gösteri ve yürüyüşünde coşku ve özlemle Enternasyonal söyleyerek yürüyenlerin arasında pek çok eski esir de vardı. Direnişçiler de. Partizanlar da
M. Şehmus Güzel
Salı, 1 Mayıs 1945, Amiral Dönitz, «devlet başkanı» sıfatıyla, Hitler’in öldüğünü radyodan duyurdu. 12 yıldır Avrupa’nın ve dünyanın kabusu, baş belası tarihten siliniyordu…
O gün Yugoslavya ordusu Trieste’yi kurtardı… (Trieste daha sonra İtalya’ya verilecek.)
İtalya’daki alman orduları komutanı teslim oldu…
Aynı gün Berlin garnizon komutanı da teslim oldu…
Nazi Almanya, yenilmez denilen (h)itlerci ordu yeniliyordu.
2 Mayıs’ta Kızıl Ordu Berlin’i kurtardı ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kızıl bayrağı Başbakanlık binasının tepesine dikildi. Nazizmin yenildiği, bittiği böylece en çarpıcı simgesiyle vurgulandı…
Hep aynı 1 Mayıs’ta Cezayir’de PPA (Cezayir Halkının Partisi) «kitleleri ulusal kurtuluş mücadelesine hazırlamak» amacıyla yurtsever gösteri ve yürüyüşler düzenledi: Başkentte, Oran’da, Blida’da…
Cezayir’in harbi çocukları İkinci Dünya Savaşı öncesinde Fransa sömürgeciliğinin «Savaşı kazanalım haklarınızı tanıyacağız» sözünü tutmasını beklediklerini dillendirdiler. Fransa’nın Nazi işgalinden kurtuluşu için Afrika’da ve Avrupa’da çarpışan Cezayirliler artık bağımsızlık isteklerinin gerçekleştirilmesini arzuluyorlardı…
Fransa duymamazlıktan gelince 8 Mayıs 1945’te Setif’te ve Guelma’da kitlesel başkaldırılar düzenlendi. İsyan yayıldı, 13 Mayıs 1945’e dek sürdü. Fransa polisini, jandarmasını ve ordusunu gönderdi. Silahlı çatışmalar başladı. Sürdü. Çatışmalarda Fransa devletinin resmi rakamlarına göre, 12 veya 15 bin Cezayirli öldürüldü, 109 Fransız. Cezayirlilere göre 45 bin kişi öldürüldü.
Zaman geçti.
Dokuz yıl sonra 1 Kasım 1954’te silahlı biçimde yeniden başlatılan bağımsızlık savaşı 1962’de barış antlaşmasıyla ve Cezayir’in zaferiyle sona erdirildi. (Cezayir Ve Berberiler isimli kitabıma bakılabilir: Doruk Yayımcılık, Ankara, 1997).
Her ülke, her kent, her kasaba, her köy Nazi belasından kurtarılırken öldürme kampları da peş peşe kurtarılıyor, esirler özgürlüğe kavuşuyordu: Polonya’da, Almanya’da ve diğer ülkelerde.
Ölümle yatıp ölümle kalkan ve birçoğu yakınlarının ölümünü en acı biçimiyle yaşamış olan binlerce kadın, erkek ve çocuk, evet çocuk da, yeniden özgürlüklerine kavuşuyordu.
1 Mayıs 1945’te kimi öldürme kampı ise bomboştu. Çünkü birkaçı nisan ayında kurtarılmıştı, birkaçında ise Naziler birdenbire ortadan kaybolmuşlardı. Kendi kaderleriyle baş başa kalan insanlar değişik biçimlerde kendi başlarının çaresine bakmış ve nisan ayından ve bilhassa sonundan itibaren ülkelerine, kent ve kasabalarına dönmüşlerdi…
Paris’in göbeğinde, Nazi işgali altında Alman askeri istihbarat merkezine dönüştürülen dönemin ve günümüzün en lüks otellerinden Lutetia, kamplardan dönenlerin kabul ve ailesi olmayanların misafir edildiği bir halk-evi, halkın-evi haline getirilmişti. Kamplardan dönenlerin kimi orada esir giysilerini sırtlarından atıp kendilerine hediye edilen giysilerle örtünüyor, o lüks otelde yatıp kalkıyor, yıkanıyor, ancak kimi çarşaflı rahat yataklara henüz yeniden alışamadığı için yerde uyumayı tercih ediyor, çevre lokantalarda karınlarını doyuruyorlardı… Yıllardan beri yemek yemeyi unutmuş olanlar için bu cömertlik ve bu bolluk göz yaşartıcıydı.
Dönenlerin arasında Yahudiler ve Komünistler veya her ikisi birden, yani hem Yahudi hem Komünist, militan, direnişçi pek çoktu… Savaşta kahramanca çarpışmış, kimi ölmüş, kimi esir düşmüş, kimi, kadın ve erkek ve çocuk ve genç direnişi sürdürmüştü: Faşizmi ve Nazizmi yenene kadar.
İşte kardeşlerim 1 Mayıs 1945’te Paris’te düzenlenen o tarihi 1 Mayıs gösteri ve yürüyüşünde coşku ve özlemle Enternasyonal söyleyerek yürüyenlerin arasında pek çok eski esir de vardı. Direnişçiler de. Partizanlar da.
Kamplardan dönenlerin birkaçı, unutulmasın diye, öldürme kamplarında kendilerine reva görülen kefen görünümlü giysileriyle gösteriye katıldılar.
Paris havası belli olmaz: Mayıs filan dinlemez ve kimi zaman doluyla karışık yağmur bile yağar. 1980’li, 1990’lı, 2000’li yıllarda defalarca tanığı oldum. İşte 1 Mayıs 1945’te Paris’te gösteri ve yürüyüşün en canlı, en coşkulu anında aniden bir yağmur, bir dolu yağdı, inanılası değil. Öldürme kamplarının kahrolası giysileriyle yürüyenler o ince ve o süzülmüş vücutlarıyla tir tir titremeye başlayınca, kaldırımlardakiler, yürüyüş kollarındaki yoldaşları ceketlerini çıkarıp onlara giydirdiler. Kimi iki adım ötesindeki evine koşup bir ceket, bir mont, bir parka getirdi.
Yoldaşlık bir de böyle sergilendi.
Yağmur ve dolu Nazi pisliklerini sildi süpürdü.
Enternasyonal ise yağmura ve doluya rağmen dudaklardan düşmedi.
1 Mayıs 1945 böyle yaşandı. Unutulmasın!