Tüm ötekiler adına en kapsamlı ittifak niteliğindeki Yeşil Sol Parti, 1 Mayıs’ta alanlarda olmalı. Gençlik enerjisini 1 Mayıs’ta açığa çıkarmalı. 14 Mayıs’ta sandıktan çıkacak olan halk iradesi kendisini 1 Mayıs’ta alanlarda göstermeli. Bunu başarabilirsek, tencere iktidarı götürür.
Gültan Kışanak*
Ekonomik krizin giderek derinleştiği son iki yıldan beri, en çok konuşulan konu bu. Kimisi ekonomik krizin herkesi burduğunu, ciddi bir yoksullaşma yaşandığını belirterek, bu krizin seçim sonuçlarında etkili olacağını savunuyor. Bazıları ise kutuplaşma, kimliklere sıkışma ve seçmenin taraftar haline gelmesi gibi sorun alanlarına işaret ederek; ekonomik krize rağmen iktidarın muhafazakar oyları hala konsolide ettiğini söylüyor.
Her iki görüşün de doğruluk payı var. Ancak bence en önemli sorun, demokratik bir yaşamdan, eşitlikten ve özgürlükten yana olan politik güçlerin, ekonomik krizin ve yoksulluğun siyasetin ta kendisi olduğunu halka yeterince anlatamaması.
İşçinin, emekçinin, ezilen halkların birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Bu 1 Mayıs’ı, sömürü ve yoksullukla mücadele günü haline getirebilir, işçileri, emekçileri, yoksulları, işsizleri, kadınları ve kapitalizmin doğa talanına karşı mücadele eden ekoloji hareketlerini alanlarda yan yana görebilirsek; boş tencere, iktidarı değiştirir.
Ekonomik kriz dedikleri aslında kapitalizmin krizi; ama olumsuz sonuçlarına işçiler, emekçiler, kadınlar ve ezilen halklar katlanıyor. İşçinin ve emekçinin aldığı ücretler eriyor, alım gücü düşüyor. Patronlar, işçi çıkarmaya başlıyor, işsiz ordusu büyüyor. Önce kadınlar işlerini kaybediyor. İşsizlik yükseldikçe, iş bulabilenlerin aldığı ücretler düşüyor. Bu düzenin doğal sonucu, ucuz iş gücü, yedek işsizler ordusu, yoksulluk, sınırsız doğa talanıdır.
İklim değişikliğinin, ekolojik krizin sorumlusu, kar hırsıyla doğayı talan eden sermayedir. Ama yıkımın bedelini yoksullar öder. Yandaşa peşkeş çekilen orman arazilerinde maden şirketleri ağaç katliamı yapar, firmaların atıkları yer altı sularına karışır, dereler/nehirler üzerine baraj kurularak köylüye su ve elektrik parayla satılır. Sel yoksulun evini yıkar, kasırga gecekonduların çatısını uçurur, kuraklık köylüyü perişan eder, yükselen gıda fiyatları yoksulları açlığın pençesine sürükler.
Kadın kimliği, emeği, bedeni ve cinselliği üzerinde kurulan tahakküm cinsiyet eşitsizliğini derinleştirir. Aynı işi yapmalarına rağmen kadınlara düşük ücret verilir, cinsiyetçi iş bölümü nedeniyle kadınlar erkeklerden daha zor iş bulabilir, kadın aldığı ücreti ailesi için harcar. Yoksulluk önce kadınları vurur, tencerede ne pişecek derdine kadın düşer; pişen yemeğin iyi tarafını ailenin erkekleri ve çocukları yer, kadın kalanla idare eder. Kadının ev içindeki emeği görülmediği gibi, erkeğe boyun eğmesi de beklenir.
Bir de kimlik parantezine alınmak istenen ezilen halkların yaşadığı sorunlar vardır ki; kapitalist sistemin en can alıcı konularından biridir. Yeri geldiğinde halkları birbirine karşı savaşa sürükler, böylece yoksulluğun, sömürünün hesabını vermekten kurtulur; savaşa silaha yatırdığı parayı emekçinin boğazından keser.
Bu anlamda ekonomik kriz, Kürt realitesinin de ta kendisidir. Yoksulluk, işsizlik, eğitim, sosyal güvence, sağlığa erişim, refahtan alınan pay, yurttaşlık hakları gibi sosyo-ekonomik ve siyasi göstergelerin tamamında Kürtlerin yaşadığı iller; Türkiye ortalamasının çok çok altındaysa, Kürt sorunu özünde bir sömürü sorunudur. Ucuz iş gücünün, işsizliğin ve yoksulluğun, esmer rengi epeyce belirgindir. Kürtler, kimlik ve kültürel haklarından neden yoksun bırakıldıklarını gayet iyi biliyorlar.
Madalyonun bir diğer yüzünde ise savaşa harcanan trilyonların, ekonomik faturası var. Egemenler “yerli milli” söylemi arkasına gizlenerek, savaş politikaları sayesinde, sarayda saltanat sürerken, emekçilerin sofrasındaki ekmek her geçen gün eksiliyor.
İşte bu nedenlerle;
İşçiler, işsizler, yoksullar, bu düzenin çarkları arasında hayatı çalınanlar, ev içi emeği yok sayılan kadınlar, gelecek hayalleri yok edilmek istenen gençler, ezilen halklar kendi renkleriyle 1 Mayıs’ta alanlarda olmalı.
Bu düzen tarafından sömürülen, yokluğa, ve yoksulluğa mahkum edilen, zulme uğrayan tüm ötekiler adına en kapsamlı ittifak niteliğindeki Yeşil Sol Parti, 1 Mayıs’ta kendisini alanlarda göstermeli. Yeşil Sol gençlik enerjisini, 1 Mayıs’ta açığa çıkarmalı. Kadın-erkek eşitliği konusunda büyük bir iddia ortaya koyan Yeşil Sol Parti kortejinde, ev emekçisi kadınlarla, emeği atölyelerde, fabrikalarda sömürülen kadın işçiler yan yana yürümeli. Ekolojik yıkıma, iklim krizine, doğanın talanına karşı sesini yükseltenler, sözüyle, duruşuyla, 1 Mayıs’a güçlü bir katılım sağlamalı.
14 Mayıs’ta sandıktan çıkacak olan halk iradesi kendisini 1 Mayıs’ta alanlarda göstermeli. Bunu başarabilirsek, tencere iktidarı götürür.
Yaşasın 1 Mayıs, Biji yek gulan.
Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu