Kadın Bakanlığı talebimizin ne kadar isabetli olduğunu, bu rejimi yaşadıkça daha net anlıyoruz. Olsaydı da bütün sorunlarımızı çözmeyecekti elbette ama en azından belki Adalet Bakanlığı ve Aile, Çalışma ve Sosyal Bakanlığı işbirliği ile yapılan “Nafaka Çalıştayı” gibi ucube işler daha zor yapılırdı. Yapıldıktan sonra bile neden ihtiyaç duyulduğu açıklanamayan, olmayan soruna çözüm arayan bu çalıştay nereden çıktı?
Kendilerinin “nafaka mağduru” olduğunu iddia edip, kadınların kazandığı farklı farklı hakların neredeyse tümüne düşman olan bir grup erkeğin ortaya düşüp, tabiri caiz ise bas bas bağırması yeni değil. Epey bir zamandır, kadınları savunan ne paylaşsanız sinirlenip asıl mağdur kendileri olduğunu iddia ederek troller şeklinde saldıran, kadın katili olma potansiyelindeki bu adamları, içinde yaşadığımız siyasal iklim yarattı elbette. Geçtiğimiz günlerde, hepimize yasak ama onlara serbest olan Taksim’de 6284 sayılı Koruma Kanunu’nu protesto eden eylem bile yaptılar. Sayılarının pek de fazla olmadığını gördük o zaman. Ama sırtlarını çok güçlü bir yere; devlete yaslıyorlar. Nitekim çalıştay bunun kanıtı oldu; Yargıtay üyelerinden iki bakanlığa kadar devlet, her gün öldürülen kadınların sesini duymak yerine onlara kulak vererek güya kadınların “haksız biçimde” aldığı nafaka hakkına göz diken düzenleme peşinde. Buraya kadar her adımda böyle yaptı; önce Medeni Kanun’un evlilik ve boşanma ile ilgili maddeleriyle kadınların aleyhine olacak biçimde oynadı, şimdi sıra nafakada.
Devlet, hiç işi yokmuş gibi Medeni Kanuna neden kafayı taktı? Çünkü dünya yüzünde kadınların modern haklarını kazanmasını güvence altına alan yasal düzenleme budur. Biz de ise neredeyse yüzyıllık tarihi var, bu bakımdan hangi görüşten olursa olsun kadınların bu kendi yararlarını sağlayan yasadan vazgeçmesi de kolay değil. Nitekim çalıştayda böyle olmuş, iktidar yanlısı kadın örgütleri bile nafaka hakkımızı savunmuşlar. Ki bu da her zaman göremediğimiz ama tam bu noktada görmemiz gereken gayet olumlu bir durum; kadınlar elbette ortak çıkarlarını birlikte savunacaklar. Bu noktada nafaka söz konusu olunca kadınları “çıkarcı” olmakla itham etmelerine ve bazen kadınların da buna kapılabilmelerine de değinmek istiyorum; bu da başka bir çarpıtma.
Öncelikle elbette böyle olacak; tarih, karşılıklı çelişkilerden doğan çıkarların mücadelesinin tarihidir. Başta sınıfların, cinsiyetlerin, ulusların…Tarihi yapan budur zaten.
Öte yandan kadınlar için nafaka, bundan da öte, boşanırken o ayrıldıkları eve gömdükleri, hemen her gün hiç sonu gelmeyen işlere verdikleri görünmeyen emeklerinin karşılığı bile olamaz. Nafaka bir lütuf değil, bizim o evdeki emeğimiz, hakkımızdır. Alınterimizdir.
Bu “ömür boyu nafaka” ödediği için mağduriyet ilan eden adamlar, bir hesaplasınlar bakalım; kadınların o evde yaptığı işleri piyasadan satın alsalardı, aylık-yıllık bedeli ne olurdu? Evli kaldıkları yıllara vursunlar bu meblağı, sonra bunun yanına bile yaklaşamayan ödememek için yerlere yattıkları 300 TL’leri bir düşünsünler, bir sussunlar.
Sonuçta durum şu; nafaka ödemekten “mağdur” olan erkek var mı? Yok; bu iddiayı ortaya atanlar tarafından bile gerçekten hangi oranda açıkça gösterilemiyor. Ama kadınların yaşam hakkı başta olmak üzere hak kayıplarının çok açık verileri var: her gün birden fazla kadın öldürülüyor, Eylül ayında bilebildiğimiz kadarıyla kırkbeş kadın erkeklerin işlediği cinayetle öldürüldü.
Asıl konu olan ekonomiye geldiğimizde ise Türkiyeli kadınların işsizlik ve yoksulluk gerçeğini, biz değil devlet kaynaklı veriler de ortaya koyuyor. Ayrıca kadınların önemli bire oranı, evdeki bakım yükünden “iş arama” şansına bile kavuşamadığı için devlet bu kadınları oranlara hiç almıyor, işsiz bile saymıyor. İstihdam sahasına çıkabilmiş “şanslı” kadınların ise yüzde yetmişi işsiz. Kadınlar eğitimde, siyasette eşit temsil edilmiyor, dünya çapında eşitlik verilerinde sıralamada giderek geriye düşüyoruz. Bu veriler, her gün gördüğümüz somut olaylarda da, resmi kaynaklarda da açıklanan halleriyle de çok açık.
Geçen hafta Iğdır’da kocasının şiddetinden kaçıp sığındığı baba evinde, ağabeyi tarafından öldürüldü bir genç kadın.
Kadınların durumu bu. Ve bunu biz istemedik, erkekliği savunan bu düzen buna zorluyor. Kanunda cinsiyet bile belirtilmediği “boşandıktan sonra zor duruma düşecek eş” diye tanımlanan nafaka hakkına haiz olmanın kadınların kaderine düşmesinden biz sorumlu değiliz.
Bir adaletsizlik var ise kadınlar için var. Biz ekonomik bağımsızlık istiyoruz. Bu ülkede ne zaman ki tüm kadınlar – hiç istisnasız her biri- kimseye bağımlı olmadan kendi ayakları üzerinde durur, tüm haklarda erkeklerle eşit hale gelir, nafakayı ancak o zaman konuşuruz.