2015’ten bu yana her seçimin hakkını veren Antalya, şimdi bir değil iki vekille Ankara’ya gelmeyi hedefliyor. Vekil adayları, Yeşil Sol’un kendi potansiyelini iyi değerlendirmesi halinde bunun mümkün olduğunu söylüyor
M. Ender Öndeş
Muğla’dan sonra Antalya, ‘o da sahil bu da sahil’ mantığıyla biraz ‘yatay geçiş’ gibi oluyor ama aslında karakterleri farklı şehirler bunlar. Bir anlamda Antalya daha fazla ‘büyük şehir’ gibi görünüyor. Geliş zamanım biraz erken sanırım, birçok yerde olduğu gibi Antalya’da da çalışmalar yeni ısınmaya başlamış durumda. “Yavaş yavaş hızlanacak” diyor HDP Grup Başkanvekili ve Antalya adayı Saruhan Oluç, “Ramazan’ın da etkisi var tabii biraz. Halk toplantıları ve açılışlar yapıyoruz şimdilik.”
Yüksek bir potansiyel
“Antalya’da yaklaşık 300 bin Kürdistan doğumlu seçmen var; nüfus değil seçmen ve bu büyük bir sayı. Bu seçmenlerin önemli kısmına ulaşmamız gerekiyor” diyor Oluç ve bu yüzden hedefin yüksek olması gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Ayrıca, Antalya’nın yerlilerine ulaşmamız gerekiyor; bu çalışmayı daha önce yapmıştık. İnanç grupları açısından örneğin. Burada Alevi toplulukları oldukça yaygın. Onun dışında Antalya’daki sol, devrimci gelenek önemli bir rol oynuyor. Bütün bunlara zaman ayırıp yeterli bir çalışma yapıldığında iyi bir sonuç almak mümkün.”
Getto değil yerleşik
Geçen seçimlerde alınan 108 bin civarında oyun sosyolojik olarak kategorize edilmesinin zor olduğunu söylüyor Oluç, “Ama bizim Antalya’nın Kepez, Muratpaşa gibi ilçelerden en güçlü oyumuz vardır. Yine bizim seçmenimizin yoğun yaşadığı Manavgat, Alanya gibi yerlerden yüksek oyumuz var. Bunun bir kısmı geleneksel oyumuzdur; onun dışında da çeşitli yerlerden oy geliyor.”
Manisa’yı örnek vererek sorduğum soruya da şöyle yanıt veriyor: “Antalya’da çok öyle getto yaşamı yok Kürtlerin. Dağılmış haldeler. Tabii ki Kepez en yoğun ve zaten en yüksek oyu da Kepez’den alırız. Orada bile getto gibi değildir. Antalya’da çok hızlı gelişme oluyor. Mesela Kepez’de de bir kentsen dönüşüm yaşandı. Getto mantığıyla bakılırsa Antalya’da yanlış yapılır. Buradaki Kürtlerin çoğu zaten uzun zamandır yerleşik olan, işi olan, ticaret yapan, hayatını burada kurmuş insanlardır.”
Sonuç olarak, “Açıkçası, potansiyel seçmenimize ulaşırsak 2 vekilliği zorlarız” diyor Oluç.
Sendikadan partiye…
Bir başka aday Canan Çalağan ise KESK’ten ve emek hareketinden geliyor. 2016’da KHK ile ihraç edilen öğretmenlerden biri. 2010-2014 arasında KESK kadın sekreterliği yapmış. “Bu dönem KESK’te bir dizi kadın kazanımının kurumsal olarak hayata geçtiği, Kadın Meclisi’nin ilk defa kurulduğu, dışa karşı olduğu kadar içeride de erkek egemen işleyişe karşı mücadeleler yürütüldüğü bir dönemdi” diyor ve “KESK içindeki kadın mücadelesi bu anlamda özel bir yere sahiptir ve ben de onun bir parçasıydım” diye ekliyor. Daha sonra gözaltılar tutuklamalar gelmiş ve oralardan yolu HDK’ye ve sonunda Yeşil Sol Parti Kadın Meclisi Sözcülüğü ile siyasetin bir başka alanına geçmiş.
Gri bir Antalya istiyorlar
“Antalya aslında kadim bir coğrafya” diyor Çalağan, “Doğasıyla, nüfus bileşimiyle de bir kültür beşiği. Ancak mevcut iktidarın uyguladığı şoven ve kutuplaştırıcı politikalardan etkilenen illerden biri. Böylesine büyük bir renklilik ve zenginlik bir beton imparatorluğu ile, beton anlayışıyla bu renklilikleri yok sayan bir koyu gri renge büründürülmek isteniyor. İktidarın müdahaleleri olmasa, insanların karşı karşıya geleceğini düşünmüyorum” diyor.
Kadınlara dayatılan yaşam
Antalya’nın kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddette ortalaması yüksek illerden biri olduğunu söylüyor Çalağan, “Erkek iktidar düzeni kadını sadece aile içerisinde tanımlıyor ama Antalya’da örneğin kadın cinayetlerinin önemli bölümü aile içerisinde işlenmiş. Yani, bu cendereyi kırmak isteyen kadınlara, ne olursa olsun, ölseniz bile onun içerisinde kalacaksınız dayatması var.”
Cennetin bedeli
“Antalya barınma ve günlük yaşamın idamesi bakımından emekçilerin yoksullaştığı, zorlandığı bir yer” diyor Çalağan, “Bütün Türkiye’yi besleyebilecek bir tarım kenti aslında ama sokağa, pazarlara gittiğinizde kendi ürettiği ürünü almakta zorlanan büyük bir halk kitlesini görürsünüz. Buralarda çalışan kadınlar, turizm sektöründeki insanlar kötü, güvencesiz ve esnek koşullarda çalışıyorlar ve ev kiraları da Antalya’da uçmuş. Yine bu kadar güzel bir coğrafyada ekolojik sorun tavan yapmış halde. Dün Phaselis’te yerelden gelişen bir direnişe katıldık. Gördüğü her yeri rant alanı yapan, dünyanın toplumsal hafızasını üstüne beton dökerek yok etmeye çalışan bir iktidar var. Çok güzel ve çok kültürlü bir kent rant ve talan uğruna yoksullaştırılıyor.”
Rantın örtüsü milliyetçilik
Çalağan şöyle sürdürüyor sözlerini: “Bütün bunları örtmek için milliyetçilik ve ırkçılık gerekiyor, kadın düşmanlığı gerekiyor. İktidarı bu kutuplaşma ayakta tutuyor zaten. Vatan, millet beka adı altında insanları geleceksizleştiren, yoksullaştıran, derin yaralar açan bir süreçten geçiyoruz ve burada insanlarla buluşmak, Yeşil Sol açısında önemli. Yeşil Sol, gerçek bir Türkiye partisi. Ezilenlerin ve halkların partisi. Karadenizli bir Çerkez olarak buradan aday olmak benim için onurdur. Kürt halkının on yıllardır süren mücadelesi çok önemli ama yok sayılan, ötekileştirilen diğer halkların da partisiyiz biz. Sadece kimlik üzerinden değil, biz aynı zamanda sosyalist bir çizgide, emeğin hakları için, yoksulluğa karşı da bir mücadele yürütüyoruz. Ayrıca, beyaz erkek aklıyla doğanın sınırsız bir talana uğratılmasına karşı yürüttüğümüz ekoloji mücadelesi de önemli bir hat. Bütün bunları kapsayan bir üçüncü yol içerisinde, yani öznelerin doğrudan, çoğulcu biçimde bütün süreçlere dahil olabildikleri bir yeni yaşam tahayyülümüz var.”
Elbette hesaplaşacağız
Ankara Gar Katliamı’nda yaşamını yitiren Korkmaz Tedik’in annesi Zühre Tedik de Antalya’da Yeşil Sol adaylarından. Oğlu Uğur Çolak’ı Soma Katliamı’nda yitiren tarım işçisi Gülsüm Çolak ve yine Ankara katliamında eşiyle oğlunu yitiren Metin Kılıç gibi, Zühre Tedik için bu seçim bütün diğer politik gerekçelerin ötesinde bir hesaplaşma anlamı da taşıyor. “Partilerimizin bizi Meclis’e taşımasının anlamı, ifadesi tabii ki hesaplaşmadır. Sadece eşlerini, çocuklarını kaybetmiş kadınlar, erkekler değil de aslında, gerçekten toplum olarak, ülke olarak bunlarla hesaplaşmak gerekiyor. Bugün de sırf kazanmak için, dünün kontra-hizbullah örgütlerini, 90’lı yılların katliamlarını yapanları Meclis’e taşımak istiyorlar. Biz bunun için de, geleceksiz, can güvenliği olmayan bir ülkede değil, gerçekten özgür, demokratik bir ülkede yaşamak ve yaşatmak için de iktidara adayız” diyor.
Her yerde anlatacağız
“Bu diktatörlüğe son vermek, onların Meclis’te sesini kısmak için tek yürek olmalıyız diye düşünüyorum” diyen Tedik, “Mesela Soma’da Gülsüm’ün, Roboski’deki annelerin, Urfa’da Emine annenin sesi duyulmalı orada. Bu iktidar böyle devam ederse, biz yandık, başka anneler yanar çünkü. Birlikte kazanacağız, kadınlar kazanacak, gençler kazanacak ve bu cinayetleri işleyenlerin iktidar olmasını engelleyeceğiz” ifadelerini kullanıyor.
Son olarak, acısıyla öfkesini anlatıyor Zühre Tedik: “Hepimiz, sevdiklerimizi, oğlumuzu, kızımızı, gencecik, hayata doymamış insanlarımızı kaybettik, onların gelecek hayallerini yok ettiler, ben de oğlum Korkmaz’ı Gar Katliamı’nda kaybettim. Kalanlar için de gidenler için de çok ağırdı. Bunun için, sokaklarda, mahallelerde, atölyelerde, her yerde çalışacağız. Meclis’te değil sadece, sokaklarda da bunu anlatacağız. Başkaları helalleşme diyor ama biz hesaplaşacağız.”