İnsanları durduğumuz yere çağırmalıyız. Elbet bu diktatörlük nihayete erecek. Ölümlü olmayan hiçbir kral yoktur, ölümlü olmayan hiçbir zorba. İnsanları durduğumuz yere çağırmalıyız. Nihayete erince bir diktatörlük yerine yenileri boy verir. Ve biz bunu elbet biliriz. Hem tarihten biliriz hem kendi yaşadıklarımızdan. Her zorbanın cenaze töreninde onun yerine geçmeyi planlayan zorbaların iç mırıltıları duyulur en çok, dua yerine. Diktatörlerin, zorbaların, Firavunların, Nemrutların cenazesine katılmış tek bir kişi bile dua etmez orda durduğu sürece. Tek bir beddua eden de yoktur. Hesap vardır, muktedirden geriye kalandan nasıl istifade edileceğine dair. Plan vardır, ölünce bir diktatör onun yerine geçebilmeye dair, ağrılı bir telaş vardır başkalarının da bunu düşündüğüne dair. Acıma yoktur ama. Merhamet yoktur. Öfke yoktur, hınç yoktur hiçbir diktatörün mezarı başında toplanmışların ruhunda.
Günün sonunda cenaze başında toplanmışların ruhunda kopan fırtınalardan, dehşetengiz iç mırıltılardan süzülerek çıkar ortaya yeni zorba. Cenazeye gitmemiş olan biz mazlumların payına kısa bir sevinç düşer, ardından derin bir kaygı. Ve sonrasında yıllarımıza, dostlarımıza, sevdiklerimize mal olacak yeni bir mücadele dönemi, yeni bir direniş. İnsanları durduğumuz yere çağırmalıyız işte bu yüzden. İçinde zorbaya dair bir volkana dönmüş bir kin besleyenlerden, canlı cansız cümle varlığa dair içinde merhamet taşıyanlardan, içinde güzele dair umut besleyenlerden müteşekkil tek tek insanları, kafileleri çağırmalıyız durduğumuz yere. Çağırabilmek için durulacak bir yer inşa etmeliyiz bu yüzden. Dişle, tırnakla, emekle, terle, kanla. Sevgiyle, merhametle, tutkuyla, şehvetle. Bütün diktatörler bir gün mutlaka yenilir. Bütün zorbalar bir gün mutlaka düşer. Yeter ki içimizdeki zorbalığı, ruhumuzdaki despotu çağırmayalım durduğumuz, duracağımız, durmayı inşa ettiğimiz yere.
Bir diktatörü tahtından düşürmenin arifesindeyiz, doğru. Hıncımız, öfkemiz dağlar kadar büyüdü, doğru. Yaşadığımız bütün acıları, ruhlarımızın lime lime edilişinin bütün ağrılarını, ağrılarımızdan, acılarımızdan süzdüğümüz bütün hıncımızı süreceğiz namlusuna direnişimizin, doğru. Ama biz o cenaze törenine gitmeyeceğiz. Ama biz o cenaze töreninde o diktatörün yerine geçme hesapları yapanlarla aynı saflarda durmayacağız. Sadece kısa bir süreliğine kesişecek onlarla yollarımız, sadece çok kısa bir süreliğine aynı amaçta buluşacağız. Eğer unutursak ki bunu unutanların hiç de az olmadığını her gün, her gün görüyoruz her yerde, o zaman sadece payandası olmuş oluruz yeni bir diktatörün boy verişinin. Yeni katillerimizi, yeni zorbalarımızı kendi omuzlarımızda taşımış oluruz muktedirliğin zehirli güç tepesine.
Herkes biraz sakince durup baksın bir çevresine, diktatörü yerinden etmek için amaç birliği ettiklerimize herkes bir durup baksın. Nasıl ağızlarından salyalar akarak haykırıp höykürdüklerine, nasıl her gün birilerimize had bildirdiklerine, özgürlüklerimize nasıl kıyafet biçtiklerine herkes bir dönüp baksın. Diktatörün ruhumuza ektiği dikenlerin ağrısından kurtulmanın telaşı bize kimlerle bu konuda güç birliği yaptığımızı unutturmasın. Gaflet ve delalet içinde kendi kendimize hıyanetin koçbaşı yapmasın bizi. Zorbaya duyduğumuz öfke, ona beslediğimiz hınç kadarını potansiyel zorbalara hissetmeli ve hissettirmeliyiz. Kendi içimizde boy vermekte olan minik zorbaların, güce taparların, lokal diktatörlerin, yeni muktedirle, muktedirlerle paslaşmalarına, cilveleşmelerine karşı tetikte olmalıyız. Biz eşitliğin, adaletin, özgürlüğün, merhametin, aşkın nirengi noktasını kurduğumuz bir yer inşa etmeliyiz. Öyle bir çizgi, öyle bir hat, öyle bir sütre gerisi inşa etmeliyiz ki insanları oraya çağırabilelim şimdi bir diktatörü alaşağı etmenin arifesinde. Diktatörün cenaze namazına gideceklerle, zorba adaylarıyla, cunta heveslileriyle, yeni zorbayla iş tutma heveslileriyle yollarımızı ta en başından çok net ayırmalıyız. Yoksa o cenaze törenine gitmek için yola çıkanların arasında buluveririz kendimizi.