Yeşil Sol Parti’nin milletvekili adayı Özgül Saki ile seçim çalışmalarını ve kadınların acil taleplerini konuştuk: Yeşil Sol Parti’nin seçim bildirgesini okuyan herkes, mesela ekonomik kriz, savaş, muhafazakarlaşma, çocuk hakları, engellilik, şiddet gibi konularda kuşatıcı ve bütünlüklü konular görecekler.
Nesli Şahiner
Tarihi bir seçimin arifesindeyiz. Başta kadın ve çocuklar olmak üzere Türkiye’nin ezilen, sömürülen, ötekileştirilen, şiddete, ayrımcılığa ve ırkçılığa maruz kalan tüm kesimlerinde umut yaratan bir seçim bu. AKP-MHP faşizan rejiminin sonu belki de…
Bu önemli seçime Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi de (Yeşil Sol Parti), alanlarda kadınlarla ve halkla buluşarak hazırlanıyor. Seçim beyannamesiyle ve listelerinde kadın adaylara en yüksek oranda (Yüzde 43.50) yer vermesiyle toplumda heyecan yaratan Yeşil Sol Parti’nin kadın adaylarından biri de feminist Özgül Saki.
Mücadeleyle dolu bir hayat
Hayatını başta kadın hareketi olmak üzere birçok alanda mücadeleye adayan Saki, Barış İçin Kadın Girişimi’nde, İktidarın mülteci düşmanlığına karşı “Biz Birlikte Yaşamak İstiyoruz Platformu’nda ve Gezi’de de yer almış bir isim. Yanı sıra Latin Amerika’ya giderek bir süre Zapatistalarla, 1 buçuk yıl da Chiapas, Kolombiya ve Brezilya’daki otonom bölgelerde yaşamış. Yeşil Sol Parti’nin İstanbul 2. bölgeden aday gösterdiği Özgül Saki’yle seçim çalışmalarını, kadınların ve toplumun acil taleplerini konuştuk.
* Seçime geri sayım başladı, sürekli alanlardasın. Kadınların ve halkın ilgisi nasıl?
İlk günlerde daha az ilgi vardı, bildiri dağıtımlarında özellikle de. Ama çalışmalar devam ettikçe 3-4 gün sonra değişmeye başladı atmosfer. Daha fazla soru sorulmaya, daha çok ilgi gösterilmeye başlandı. Büro açılışlarının görkemli olmasının da etkisi var, biz 2. bölgedeyiz ama başka bölgelerdeki, başka illerdeki çalışmaların da çok etkisi oluyor, diğer bölgelere yansıyor. Ben açıkçası tereddütlüydüm, çok kritik seçim diye ama çalışmaları gördükçe rahatladım. Kimsede kaygı yok, daha çok sandık güvenliği ile ilgili herkesin kaygısı var. Bu da bana güven verdi açıkçası. Seçimi nasıl garanti altına alacağız, oylarımıza nasıl sahip çıkacağız kaygısı ve örgütlenmesi çok ciddiye alınıyor, bunları görmek iyi geldi.
* Diğer hiçbir partide ya da ittifakta ayrıca kadın bürosu açmak gibi bir şey yok, sadece Yeşil Sol Parti’de var. Bir feminist olarak bunu nasıl değerlendiriyorsun?
Ayrımcılıklar kalkıncaya, patriyarkayı yıkıncaya kadar bu tür uygulamalarımız, bağımsız örgütlenmelerimiz şart. Kesinlikle çok fazla ihtiyaç olduğu açık kadın bürolarına ve kadın stantlarına. Buna neden söylüyorum? Mesela deprem bölgesinde o yıkıntıların içinde de benzer bir şey vardı. Kadınların mahrem ihtiyaçları olabileceğini, ayrıca kadın çadırları olması gerektiği, kadınlar arasında dayanışma olabileceğini bizim dışımızda kimse düşünmemişti. Ayrıca bir kadın dayanışmasının olmasının deprem bölgesinde nasıl fark oluşturduğunu hep birlikte gördük. Kadın bürolarını ve stantlarını da bu durumlarla benzeştiriyorum. Kadınların kendi sözlerini söyleyebilecekleri, nasıl bir dünya istediklerini ifade edebildikleri alanlara çok ihtiyaç var. Zaten çok da ilgi görüyor kadın büroları. Şuna da benzetiyorum; biz bağımsız kadın hareketi olarak da ayrıca örgütleniyoruz. Karma örgütlerde birlikte mücadele ediyoruz belki ama her aşamada bağımsız örgütlerimiz de var. Bunun ne kadar ihtiyaç olduğu son dönemki mücadelelerde çok açık görüldü. Mesela kriz koşullarında kadınlar görünmez kılınıyor ya da nesne konuma iteleniyor. Ekonomik krizde de böyle savaşta da, afetlerde de, pandemilerde de böyle. Ayrıca kadın örgütlenmelerinin, feminist politikaların olması bambaşka bir etki yaratıyor bir bütün olarak da. Bu anlamda mesela partili ya da örgütlü olmayan kadınlarla da bir seçim faaliyeti yürütmenin aracı haline geliyor bu bürolar, bu yüzden çok önemli.
* Bu seçimde yine bütün partiler eşit temsiliyette sınıfta kaldı. Bir tek Yeşil Sol Parti eşit temsiliyete en yakın oranda kadın aday gösterdi. Nasıl yansıyacak bu durum Meclis’e?
Siyasette eşit temsil meselesini feminist mücadele en az yüzde 30 kota olarak tariflemişti çünkü durum o kadar vahimdi, 90’lardan söz ediyorum. Sonra Kürt kadın hareketinin Eşbaşkanlık, eşit temsil talebi geldi ve mücadele ederek elde ettikleri bir kazanımdı. Samimi konuşmak gerekirse, hiyerarşiye karşı bir feminist olarak bu bir çelişki gibi geliyordu bana ilk başlarda. Ama birçok kurumda, Kürt partilerinde, HDP’de Eşbaşkanlık uygulanması kadınlara güven verdi, bu da benim fikrimi değiştirdi. Evet, patriyarkayı yıkayıncaya kadar bizim ihtiyacımız olan bir şey yüzde 50 eşit temsil meselesi. Çok mühim. Yanı sıra biz şunu da söylüyoruz; Meclis tek başına bir şey değil, Yeşil Sol Parti de kadınlar da böyle düşünüyor. Biz sokakta, ev ev, işyeri işyeri, her alanda yürüttüğümüz bütün mücadeleyle Meclis arasında organik bir bağ kurmak istiyoruz. Bu organik bağ yüzde 50’yi aşan bir etkiyi mümkün kılacak. Tabii önümüzdeki seçim dönemlerinde de mutlaka böylesi bir eşitliğe de ulaşacağız.
* Türkiye’de başta kadınlar olmak üzere toplumun acil talepleri neleri kapsıyor şu anda?
En başta kadına yönelik erkek şiddetinin kontrol altına alınması, bu çok önemli bence. Çünkü toplum şiddetle yönetiliyor; bekçisiyle, askeri ve polisiyle sürekli bir şiddet hali var. Bundan en fazla kadınlar etkileniyor. Erkek şiddetinin yanı sıra akran zorbalığı da az konuştuğumuz ama çok yoğun yaşanan bir şey. Çocuk yaşta, genç yaşta, öğrenci kesiminde ve ergenlik döneminde akran şiddetinin çok fazla arttığını görüyoruz. Toplumu şiddetle yönetmenin sona erdirilmesi için bir perspektif olması gerekiyor. Bir diğer önemli sorun da ekonomik kriz. Soğanın 25-30 lira olduğu bir dönemden söz ediyoruz. Ekonomik krizden de en fazla kadınlar etkileniyor. Çünkü biz daha cinsiyetçi iş bölümünü parçalayamadık, dolayısıyla ev ekonomisi denen şey de kadınların üzerinde. Bir bütün baktığımızda toplumun yoksulluğu çok önemli bir talep. Diğer bir acil talep ise; savaş koşullarında yaşıyoruz şu anda. Bir başka önemli boyut ise depremlerden sonra enkazdan çıkarılan çocukların çoğunun tarikatlara verilmesi. Bu başlıklar zaten seçim bildirgesinde de var ve yaşadığımız koşulların içinden çıkabileceğimiz bir sıçrama tahtası olabilecek perspektifi sunuyor. Bu perspektiften devam edersek, seçimlerde azımsanmayacak bir milletvekili sayısı çıkarırsak başka bir yaşam kurmanın koşulları sağlanacaktır diye düşünüyorum.
* Kürdistan’a gitmeyi düşünüyor musun?
Çok gitmek istiyorum ama zaten bölge bana hiç yabancı değil. 2013-2014’te Suruç’taydık. Rojava Devrimi sırasında, tırnak içinde ‘Kobane düştü düşecek’ dendiği dönemlerdi. Şimdi orada bambaşka bir yaşam kuruluyor, o dönem Suruç’taydım, abluka sonrası Cizre’deydim, Barış İçin Kadın Girişimi’yle oradaydım. Depremlerde de yaklaşık iki parça halinde Adıyaman, Islahiye ve Hatay’daydım… Şimdi 14 Mayıs’a kadar hiçbir yere gidemezsin diyorlar ama 14 Mayıs’tan sonra kesinlikle gideceğim.
* Türkiye’nin her yerinde sürekli artan kadın katliamları var. Faillerin korunması meselesi var. Mesela İpek Er’in katili uzman çavuş, Fatma Altınmakas’ın tecavüz faili…
Tam burada şu bilgiyi vereyim; bizim bir feminist dava takibi grubumuz var. Biz Fatma Altınmakas’ın failinin yargılandığı davalara buradan araç tutup gittik, takip ettik. Çok önemsiyoruz bu davayı, katil olan eş ceza aldı ama tecavüz eden adam eline kolunu sallaya sallaya hala dolaşıyor, onun peşindeyiz. Bırakmayacağız, takipçisi olacağız. Muş Barosu Kadın Komisyonu da çok kararlı bu konuda.
* Faillere ceza verilmeyen dosyalar yeniden açılacak mı iktidar değişirse? Kadınlar ve kızlarını kaybeden anneler bu konuyu merak ediyor, hazırlık var mı buna?
Tabii var ama zaten sadece erkek şiddeti ile ilgili değil, tüm geçmiş dönem hukuksuzluklarla ilgili hazırlık var. Gezi Davası da var mesela… Bu Meclis’in girişimine de çok bağlı bir şey ama Feminist avukatlar ayrıca hazırlanıyorlar. Göçmen Dayanışma Ağı da ayrıca hazırlanıyor. Bir de biliyorsun yeni bir çözüm süreci tartışmaları var. Yeni bir çözüm süreci, barış süreci de gelecek aynı zamanda. Yoğun bir program içine girilecek gibi görünüyor. Hukukçular da var azımsanmayacak şekilde milletvekillerinin içinde, böyle bir hazırlık var ve umuyorum sonucu da çok iyi olacak.
* Yeni bir çözüm sürecinden bahsettin. Bunun Meclis’te sağlanacağını düşünüyor musun?
AKP dönemindeki çözüm sürecinden hepimiz çok ders aldık. Millet İttifakı’nın da sicili çok bozuk bu konuda. O yüzden iş bize düşüyor. İş bize düşüyor derken şunu kastediyorum; bu süreci örgütlerken sadece Meclis’le sınırlı kalan bir sürece sıkışmamalıyız ya da geçmişte olduğu gibi akil insanlarla sonuç alınacağını… Kolombiya’da kaldım daha önce, oradaki çözüm süreci imzasından sonra gittim, kadınlarla da epey sohbet etme şansım oldu. Şunun yapıldığını orada da gördüm; bütün barış talep eden kesimlerin örgütlü taleplerinin o sürece yansıması gerekiyor. Çözüm masasında kadın örgütlerinin, işçi örgütlerinin, sendikaların olmasının önemi çok büyük. Dolayısıyla orada çözüm masasında bu taraflar vardı, müzakerelerde bu tarafların olması çok önemli. Eğer bu kadar kitlesel olamıyorsa da bu bağı sürekli sıcak tutacak bir yapılanma, bir örgütlenme ile toplumun tüm dokularına bunu anlatabilme ve şeffaflık gerekiyor. Sadece siyaset değil yaşamın içerisinden çıkan talepleri de örgütlenme ile oluşturacağımız bir çözüm süreci gerekiyor. Bugüne kadar şaibeli olan ki sadece Cumhuriyet İttifakı’ndan söz etmiyorum, Millet İttifakı’ndan da söz ediyorum, şaibeli olanların bu seçim döneminde söylediklerini de onlara hatırlatarak, onları da çözüm sürecine mecbur bırakmanın örgütlenmesini yapmalıyız. Bu çok ciddi bir sorumluluk, çok fazla emek harcanması gerekir. Ama şunu da biliyoruz ki, bu çok mümkün.
* Son olarak, başta kadınlar olmak üzere sandığa gidecek seçmenlere neler söylemek istersin, Yeşil Sol Parti’ye neden oy vermeliler?
Yeşil Sol Parti’nin seçim bildirgesini okuyan herkes, mesela ekonomik kriz, savaş, muhafazakarlaşma, çocuk hakları, engellilik, şiddet gibi konularda kuşatıcı ve bütünlüklü konular görecekler. Öyle sadece mağduru tarif eden değil, bir özgürleşme aracı anlamında da ileri talepleri olan bütünlüklü bir program var. Bunu okuyan herkese ‘Evet, başka türlü yaşayabiliriz, daha özgür yaşayabiliriz, daha eşit, daha mutlu yaşayabiliriz’ dedirtecek bir program. Yanı sıra ‘birlikte değiştireceğiz’ sloganının da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Hep birlikte ortak bir örgütlenmenin, ortak bir yaşam pratiğinin toplumun tüm dokularında canlanabileceğinin de işareti seçim bildirgesinde yazılanlar. 14 Mayıs’a kadar hiç üşenmeden, ‘nasıl bir dünya, nasıl bir yaşam istiyoruz’u anlatmamız gerekiyor herkese. Sandık güvenliği çok önemli. Milletvekili sayısının artması çok önemli anayasa değişikliği gerçekleştirmek için. O yüzden ben diyorum ki, tek bir oyu bile ziyan etmeden sandık başında olalım, sandıkları güvenceye alalım ve 15 Mayıs’ta önce büyük bir şölene hazırlanalım. Sonrasında işimiz çok ama coşkuyla ve büyük bir motivasyonla kolları sıvayıp çalışmaya devam edeceğiz…
******
Özgül Saki kimdir?
1967 Zonguldak Çaycuma’da doğan Özgül Saki, ODTÜ’den mezun oldu. Öğrenci hareketi içinde yer aldı, sonrasında bir öğretmen olarak Eğit-Sen ve Eğitim-Sen’de sınıf mücadelesinin parçası oldu. 90’ların başından itibaren Kurtuluş geleneğiyle ve geleneğin dahil olduğu yasal birlik partileriyle örgütlü sosyalizm mücadelesi içinde bulundu. 2017’de Latin Amerika’ya giderek Zapatistalarla, sonrasında da yaklaşık 1.5 yıl Chiapas, Kolombiya ve Brezilya’daki otonom bölgelerde yaşadı. 2010 yılından itibaren Sosyalist Feminist Kolektif’te yer aldı. Erkeklerin katlettiği kadınların davalarını takip etti, ırkçılık karşıtı platformlar ile göçmen kadınlarla dayanışma örgütlenmelerine dahil oldu. Yıllardır 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü ve LGBTİ+ hareketiyle dayanışma eylemlerine katılmaya devam ediyor