Köşedaşımız Erol Katırcıoğlu son yazılarında “radikal demokrasi” ve sosyalizm bağlamında düşüncelerini tartışmaya açmış. Son yazısında da “radikal demokrasiyi çağımız sosyalizmi” diye adlandırmasının “kimilerinin hoşuna gitmediğini” belirtiyor ve “sol” kesimlerde de “anlamakta zorlanılan konularda düşünme yerine inanma” yaklaşımının yaygın bir durum olduğunu yazıyor. İnanmaktan bahsedeceksek, Marksist-Leninist dünya görüşe sahip bir fert olarak tartışmalarda genellemelerden kaçınılması gerektiğine inandığımızı belirtmeliyiz. Okurlarımız “seçimler kapıdayken tartışmanın sırası mı” diyebilirler. Önemli bir süreçten geçtiğimiz doğru, ancak birbirlerine yakın duranlar, belirli bir hedef için ortaklaşanlar aynı zamanda eleştiri-özeleştiri mekanizmasını işleterek tartışmaları mücadele için yol gösterici, zihin açıcı hâle getirebilirler. Ortaklaşanlar karşıtları ile mücadele ederken aynı anda birbirlerini eleştirebilmelidirler de. Marx’ın dediği gibi, “her şeyden şüphe ederek” düşünmenin ve doğruyu bulmanın yoludur eleştiri ve özeleştiri.
Bu girizgahtan sonra sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Radikal demokrasi sosyalizm değildir. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet kaldırılmadan, yaşamın her alanını ticarileştirip sermaye birikiminin boyunduruğu altına alan, “insanı esirleştirilmiş, sömürülen ve hor görülen bir varlık hâline getiren koşullar” alaşağı edilmeden ve en önemlisi iktidar devrim ile ezilen ve sömürülen sınıfların eline geçmeden sosyalizmden bahsedemeyiz – parlamenter demokrasinin en katılımcısı oluşturulmuş, en geniş haklar verilmiş olsa dahi. Bu bir inanç meselesi değil, tarihsel sürecin olgularla kanıtlanmış bilimsel gerçeğidir. Tam bu nedenle devrimcilerin, sosyalistlerin ve komünistlerin “adanmışlığı” naif bir inanca değil, bilime dayanmaktadır. Kaldı ki komünistler olarak tek doğru ve gerçeğin tapusunun elimizde olduğunu iddia etmedik, etmiyoruz. O yüzden Paris Komünü’nden Ekim Devrimi’ne ve bugüne dek gerçekleştirilen tüm sosyalizm deneylerini hataları ve sevaplarıyla sahipleniyor, başarı ve yenilgilerinden öğrenmeye çalışıyoruz.
Sayın Katırcıoğlu çağımız kapitalizminin emek-sermaye çelişkisi yanında başka çelişkileri de ürettiğini belirtiyor. Doğru, buna bir itirazımız yok. Biz kapitalist üretim tarzından önce de var olan ve sosyalizmde de var olabilecek kimlik çelişkilerinin kapitalizm koşulları altında, ama emek-sermaye çelişkisinin sadece sosyalizmde çözülebileceğini düşünüyoruz. O açıdan milliyetler sorununun çözülmesinin, yani Kürt halkının ayrılmak dahil kendi kaderini tayin etmesinin burjuva demokrasisi koşulları altında da olanaklı olduğunu söylüyoruz.
Geleceğin sosyalizminin ise, emek-sermaye çelişkisini aşmasının yanı sıra, patriyarkayı yıkmadan, en geniş demokrasiyi sağlamadan, herkesin kaderini kendisinin belirleyeceği ve ekolojik yaşamın kurulacağı koşulları yaratmadan muzaffer olamayacağına eminiz. O nedenle günümüz mücadelelerinin “Class-Race-Gender” bütünselliği içerisinde yürütülmesinin zorunlu olduğunu, Demokratik Cumhuriyet’in kurulmasının sosyalizm mücadelesinin önünü açacağını ve ezilen ve sömürülen sınıfların demokrasi taraftarı toplumsal kesimlerle ortaklaşmaları için çaba göstermemiz gerektiğini düşünüyoruz.
Kürdistan ve Türkiye’nin içinde bulundukları günümüz koşulları parlamenter demokrasinin, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesini en ivedi görevimiz hâline getirmişlerdir. Bu görevin yerine getirilmesi için farklı toplumsal direniş ocakları arasında köprüler kurulması, ortak hedefler doğrultusunda ortaklaşılması ve salt seçimlerle değişim olmayacağı gerçeğinden hareketle 15 Mayıs’la birlikte parlamento içi ve parlamento dışı mücadelenin birleştirilerek en geniş toplumsal tabana yayılması sağlanmalıdır.
Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimciler, sosyalistler ve komünistler tüm farklılıklarına ve elbette tüm hatalarına rağmen bu ivedi görevin yerine getirilmesi için özverili ve basiretli çabayı vermektedirler. Demokratik Cumhuriyet kurulana, patriyarka yıkılana ve milliyetler sorunu çözülene dek ortak mücadelenin gereğini yerine getireceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Aynı şekilde varlık nedenimiz olan sosyalizm mücadelesine de devam edeceğimizden şüphe duyulmamalıdır. Çünkü bu bir inanç değil, düşüncelerimizin sonucudur.