Seçim çalışmalarını anlatan Yeşil Sol Parti İstanbul adayı Cengiz Çiçek: Erganili bir anne ‘Ağaca basacağım mührü, yaprakları biraz seyrelmiş ama fark etmez.’ dedi. Bizi başarıya bu feraset ulaştıracak
Hüseyin Kalkan
Erken kalkan yol alır diye bir laf var. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) tam da böyle yaptı. Erken kalktı ve yol aldı. Aldığı yolla bütün ülkede bir seçim atmosferi yarattı. Bu atmosferin bir parçası olan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü ve Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili adayı Cengiz Çiçek’le Marmara turu kapsamında Gebze’de yapılan büro açılışı dönüşünde buluşuyoruz. Çiçek, kampanyanın gidişinden memun. Parti örgütlerinin ve kadroların sürece motive olduklarını ve sürece sadece bir seçim olarak bakmadıklarını söylüyor. Çiçek kampanya ile ilgili şunları söylüyor: “Şöyle söyleyebiliriz. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) olarak, hem Emek ve Özgürlük ittifakı olarak en erken seçim çalışmasına başlayan taraf olduk. Saha çalışmalarımızda hiçbir partiyi görmüyoruz. Bu örgütümüzün, kurumlarımızın, yoldaşlarımızın sürece son derece motive olduklarının göstergesi, aynı zamanda halkın bu meseleyi sadece seçimden ibaret görmediğinin göstergesi. Özellikle bu ikinci söylediğim son derece umut verici. Temas ettiğimiz her insan, her yurttaş ve yaptığımız her çalışmada insanların bu meseleye sadece bir sandık meselesi olarak bakmadığını ortaya seriyor. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sahada 14 Mayıs seçimlerinin demokrasi ve özgürlükler lehine değişim arzusunun toplumda ne kadar canlı olduğunu görüyoruz. Bütün gözlemlerimiz şu yönde; bu seçim sıradan bir seçim değil. Bütün halkların, bütün farklı sınıfların, bütün kimliklerin, gençlerin, kadınların, Alevilerin, ekolojistlerin, demokratik değişime ve özgürlüklere yönelik ne kadar iştahlı olduğunu, istekli olduğunu ve bu değişimin öznesi olmak istediklerinin örnekleri ile dolu.”
Yeşil Sol’un ağacı
Çiçek, halkın Yeşil Sol Parti amblemine aşina olduğunu ama bunun yeterli olmadığını, bu amblemi her taraf taşımak gerektiğini söylüyor ve şu çağrıyı yapıyor: “Biz HDP’nin ağacı ile yola çıktık, şimdi Yeşil Sol’un ağacı ile yol devam ediyoruz. Bu zaten kitlemizce bilinen bir husus. Bizim seçmenimiz zaten çok politik bir seçmen. Seçim olmasa da bütün süreci izleyen ve gelişmelere göre tavır alan bir seçmen. O nedenle Yeşil Sol ismini benimsemesi o kadar zor olmadı. Seçmenimiz mührü nereye basacağını çok iyi biliyor. Sahadaki gözlemimiz şu yönlü; kendi seçmenimizin neredeyse tamamı Yeşil Sol Parti’yi oldukça yakından tanıyor, amblemini çok iyi biliyor. Mührü nereye basacağını çok iyi biliyor. Ama bu yeter mi? Yetmez. Şu çağrıda yapmak istiyoruz sizler aracılığı ile bütün arkadaşlarımız, bütün yoldaşlarımız, bütün yöneticilerimiz, bu partiye gönül vermiş bütün insanlardan ricamız şu; Yeşil Sol Parti’nin amblemini ceplerinde taşısınlar, her yere götürsünler, Yeşil Sol Parti’nin amblemini görünür kılsınlar. Bu da bizim için aynı zamanda bir seçim çalışması, bir toplumsal örgütlenme çalışması. Sadece kendi seçmenimiz, kitlemiz için değil, bizim dışımızdaki seçmenlerin de tanıması, bilmesi önemlidir.”
Seyrek yapraklı ağaç
Çiçek, iki amblem arasındaki benzerlik ve farklılığa dair bir örneği anlatıyor: “Erganili bir anne, bizim bir çalışanımızın annesi Yeşil Sol Parti’ye oy vereceğini şöyle anlatıyor: ‘Nereye vereceğimi biliyorum. Ağaca basacağım mührü, yaprakları biraz seyrelmiş ama fark etmez.’ Sohbetimiz sırasında arkadaş anlattı bunu. Bu aynı zamanda kitlemizin partisi ile nasıl bir duygu bağı kurduğunu, bir bilinç bağı kurduğunu gösteriyor. Erganili annemizin feraseti, duygusu, bilinci bizi başarıya götürecek temel faktörlerden biri. Temel hedefimiz elbetteki tek adam rejimini seçimlerde yıkmak ama ikinci hedefimiz ki en az birinci hedef kadar önemli o da Cumhur İttifakı’nı Meclis’te azınlığa düşürmek. Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettirir ama Meclis’te Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu devam ederse bir sistem krizi ile karşı karşıya kalırız. Bu sistem krizi bizi tekrar 7 Haziran 2015’tekine benzer bir çatışmalı sürece götürebilir.”
Seçim sonrası için
Çiçek, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçimle sınırlı olan bir ittifak olmadığını, esas olarak seçimden sonrası için daha gerekli olduğunu belirtiyor. Çiçek, ittifakla ilgili şunları söylüyor: “Emek ve Özgürlük İttifakı bizim için sadece bir seçim ittifakı değil. Bir mücadele ittifakıdır ve bir mücadele ittifakı olarak devam etmesi gerek. Bu zorunlu bir şey. 15 Mayıs’la birlikte halkların bu ittifaka daha fazla ihtiyacı olacak. Toplumsal mücadelenin ittifaka daha fazla ihtiyacı olacak. O yüzden seçim çalışmalarını aynı zamanda bu ittifakın seçim sonrası tarihsel rolünü oynaması, toplumsal muhalefet rolünü oynaması için de biriktirmemiz, güçlendirmemiz gerekiyor. Bu yönü ile Emek ve Özgürlük İttifakı’nı daha çok bir politik seçenek olarak halklarını huzuruna sermek, insanlarla tanıştırmak çok daha önemli. Bizim bütün saha çalışmalarında gördüğümüz, Emek ve Özgürlük İttifakı halkın güvenini kazanmış olduğudur. Emek ve Özgürlük İttifakı içinde zaten iki parti ayrı logo ile seçime giriyor. Bazı şehirlerde yarışıyoruz ayrı partiler olarak, ama sonuç itibariyle her iki partiye verilmiş oylar Emek ve Özgürlük İttifakı’na gösterilmiş teveccühün de göstergesidir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın toplamda alacağı oy seçimden sonraki süreçte demokrasi ve özgürlük mücadelesi açısından çok önemlidir. Ortaya çıkacak tabloyu bizim nasıl değerlendireceğimiz ayrı bir tartışma konusu ama gerçekte seçim öncesi süreci hem sandıkta AKP-MHP iktidarını devirmeye dönük hem sandık sonrası olası müdahaleleri karşı bir toplumsal mücadeleye dönüştürmek gerekiyor. Bizim bütün gözlemlerimiz Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçimde gerçek bir başarıyla çıkacağı yönündedir. İki egemen kutup dışında üçüncü yol diye tanımlıyoruz kendimizi, üçüncü yol bu seçimde daha da güçlenmış olarak çıkacaktır.”
‘Son raunttayız’
Çiçek, seçim sonuçlarıyla ilgili şunları söylüyor: “Özellikle İstanbul’da gözlemimiz. Çok büyük bir yoksulluk var. Açlık sınırının altında yaşayan insanlar var. Markete alışverişe gidip fiyatları gördükten sonra, parasını sayıp bir şey satın almaktan vazgeçen insanlarımız var. Bu tablonun kendisi bile iktidarın kaybedeceğinin en somut işareti. Bunu bilmek için artık münecim olmaya gerek yok. Bu iktidar baş aşağı giden bir iktidar. Bu iktidarı halkın öfkesini fazlasıyla kazanmış bir iktidar. Burdan baktığımız zaman AKP-MHP iktidarının çıkarları ile toplumun çıkarları bu kadar zıt duruma gelmesi bile bu iktidarı gideceğinin göstergesi. Nesnel durum bu. Ekonomik parametrelere, kültürel parametreler, toplumsal parametrelere, bütün dinamiklere baktığımızda AKP-MHP iktidarının kaybetmemesi için bir sebep yok. Ama mitinglerinde, kitle çalışmalarımızdan insanlara hep şunu söylüyoruz. ‘Bunlar nasıl olsa giderler, gidecekler’ rehavetine kapılmayın, işimizi son derece sıkı tutmak zorundayız. Son derece soğukkanlı, bilinçli ve sonuç odaklı çalışma zorundayız. Bu bizim için bir hayat memat meselesi, bir gelecek meselesi, yaşamımızın elimizde alınıp alınmama meselesi. Bütün yurttaşlarımıza sesleniyorum. Nasıl olsa giderler, her türlü giderler kolaycılığına kapılmayalım. Gerçekte bu işi garantiye alalım. Bunlar tökezlediler, düştüler, rezil oldular, her türlü hırsızlıkları açığa çıktı, maskeleri düştü bu doğru. Ama biz hala son raunttayız. Bir boks maçına benzetirsek son rauntayız. Onları yıkacak darbeyi kitlenin bilinç düzeyi, feraseti vuracak. Bu yüzden başta seçim süreci olmak üzere adaylarımıza sahip çıkalım, seçim günü sandıklarımıza sahip çıkarak bu işi sonuna götürmeliyiz. ‘Nasıl olsa gidiyorlar’ demeyeceğiz. Başta sandık güvenliği olmak üzere, seçime kadar olan her günü bunlarını hırsızlıklarını düşünerek hazırlık yapmak zorundayız. İkinci gördüğümüz tehlike de bunun tam tersi, sahada yer yer karşılaşıyoruz. ‘Ne yapsak, ne etsek bunlar gitmez.’ Eğer böyle düşünürsek zaten bunlar gitmez. Bunlar gitmemek için ellerinden geleni yapacaklar ama öyle bir yenilgi tattırmalıyız ki gitmekten başka çareleri kalmasın. Bu da bize bağlı, örgütlenmemize bağlı, mücadelemize bağlı, sandığa ve oyumuz sahip çıkmamıza bağlı.”
Kadın mücadelesinde korkuyorlar
AKP önce tarikatların isteği üzerine İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Seçim ittifakını genişletmek için de ne kadar kadın düşmanlığını programlaştırmış parti varsa yanına aldı. Öyle bir hal aldı ki AKP’li isimler bile bu durumdan rahatsız oldu, Cengiz Çiçek, iktidarın kadın mücadelesi sonucu gideceğini anladığını ve bunun için kadın düşmanlığına hız verdiğini söylüyor. Çiçek’e göre bu ittifakın bu şekilde genişlemesi tesadüf değil. “AKP’nin Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR ile geliştirdiği ittifakın en temel hedefi kadınlar. Bu ayan beyan ortada. Kendileri de bunu zaten hiç çekinmeden bütün platformlarda dile getiriyorlar. Neden kadınları hedefliyorlar? Sadece gerici bir ittifak olduğu için kadınları hedeflemiyor. Kadınların birleşik mücadelesinden korktukları için kadınları hedefliyorlar. Kadınların mücadelesinden korkuyorlar. Kadınların birleşik mücadelesinin bu sistemi değiştirme gücü olduğu için kadınlardan korkuyorlar. Kadınları ev kapatmaya çalışıyorlar. Kadın mücadelesi her yere değiyor. Bugüne kadar bu iktidarın örgütlendiği mahallelere kadın mücadelesi giriyor. Etkiliyor, tesir ediyor ve dönüştürüyor. En dönüştürcü güç de kadın hareketi. Yaptığımız bütün saha çalışmalarında kadınlar en cesur, en mücadeleci, en öfkeliler. Aynı zamanda kazanmaya dair inançları en yüksek olanlar da kadınlar. Kadınlar neşelerini, umutlarını sahaya taşıyorlar. AKP’nin yenilmesinde en büyük pay kadınların olacak.”
Rant kültürü ve deprem
Çiçek, iktidarın Mereş merkezli deprem sonrası müdahale ve yardımlarda gönülsüz davrandığını belirtiyor. Hangi ülke olsa bu kadar büyük depreme hazırlıksız yakalanacağından dem vurduklarını, günler sonra deprem bölgesine gittiklerinde ise şov yapmaya önem verdiklerini söylüyor. Çiçek, aynı süreçte milyon dolarlık uçak gemisi yaptırdıklarını ve bunu coşku ile ilan ettilerin, silahlanma harcamalarını 75 milyar dolara çıkarmakla övündüklerini belirtiyor. Çiçek, şunları ekliyor: “Evet her ülkede büyük bir deprem olabilir. Bizim tartıştığımız şu, bu doğal olay nasıl felakete dönüştü? Deprem öncesi hiçbir hazırlık yapılmadı, aksine imar afları ile ülkenin tabut evler rezervi artırıldı. Diğer yandan bir avuç müteahhidi zenginleştirmek için tarım arazileri imara açıldı. Beton üzerinden rant elde etmek AKP döneminde bir gelenek haline geldi. İktidarın bir kültürü haline geldi. Bir de merkezileşme politikalarına dikkat çekmek gerekiyor. Köyleri mahalle haline getirdiler, beldeleri mahale haline getirdiler. Deprem gibi felaketlere müdahale etmek için artık merkezden talimat beklemek gerekiyor. Demokratik özerklik sadece Kürt sorununu çözmek için gerekli olan bir sistem değil, böyle felaketler karşısında zamanında harekete geçmek için de gereklidir. Geçtiğimiz günlerde Erdoğan, bir uçak gemisi denize indirdi. Savaş gemisi yapacak kadar paranız varsa neden kentleri depreme hazırlamıyorsunuz? Neden depreme dayanıklı konutlar yapmıyorsunuz? Çünkü deprem vergilerini silahlanmaya harcadınız. Bugün savaş gemileri üzerinde yapılan propaganda AKP-MHP iktidarının bütün rantçılığını ortaya koyan bir uygulamadır. Depreme dayanıklı tek bir konut yapmadılar ama milyar dolarlık savaş gemisini denize indirdiler. Boğazda savaş gemisini AKP’nin seçim bürosu gibi ziyarete açtılar. O savaş gemisinin ziyarete açıldığı yerde insanlar açlık sınırının altında yaşıyorlar.”