Geçtiğimiz akşam TELE1 TV’de TKP G. Sekreteri Kemal Okuyan, Gökmen Karadağ’ın sunduğu programda seçimler ve ittifaklarla ilgili görüşlerini paylaştı. Karadağ, izleyicilerden gelen bazı soruları Okuyan’a iletirken, gelen bir soru da Kürt ‘sorunu’ üzerineydi. Okuyan, Kürtlerin sorunu bizim öncelikli sorunumuz değil, önceliğimiz emperyalizme, yoksulluğa yönelik verilecek mücadele dedi.
Oysa komünistlerin ulusal soruna yaklaşımı çok nettir. Ezen ulusun komünistleri ezilen ulusun ayrı devlet hakkını ikirciklenmeden savunurken, aynı zamanda onların ulusal mücadelelerinin her aşamasında yanlarında dururlar. Ezilen ulusun komünistleri ise ayrılığı değil ulusal özgürlüklerini alarak birlikte yaşamı savunur. Ancak ayrı bir devlet gündeme gelmesi halinde buna karar verecek olan sadece ezilen ulustur. Kaldı ki Kürt özgürlük hareketinin ayrı bir devlet kurmak için değil, demokratik Türkiye talebiyle hareket ettiği bilinmektedir.
Fakat içinde bulunduğumuz coğrafyada Kürtlerin yurdu emperyalistler tarafından 4’e bölünmüş ve bunun bir parçası da Türkiye’dedir. Gelecekte 4 parçadaki Kürtler birleşmek ve ayrı bir ulus devlet kurmak isterse de buna karşı komünistler yine saygı gösterir. Sovyetler kurulduğunda uluslar kendi kaderlerini tayin hakkı bağlamında yapılan referandumlarda Finlandiya Sovyetler Birliği içinde değil ayrı bir devlet olma yönünde karar verince ayrılmışlar ve Sovyet komünistleri bu kararı saygıyla karşılamışlardır.
Bir halkın referandumla ya da başka yollarla, nasıl yönetilmek istediğine özgürce karar verebilme hakkı, ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı’nın temelini oluşturur. Elbette ezilen ulus, bu hakkını ayrılık biçiminde kullanmak zorunda da değildir. Eşit haklar ve gönüllü birlik temelinde demokratik bir ülkede, özerklik ya da federasyon gibi tercihleri kullanabilirler. Kendi kaderini tayin hakkını savunmayan ve kendine komünist yakıştırması yapanlar, mevcut egemen devletin ezilen ulus üzerindeki baskısını kabul etmiş olurlar. Ezen ulusun burjuvazisinin bu hakkın inkârı ve bastırılmasını dayanak yapan politikaları uyguladığı ise gerçektir.
Bu nedenle de komünistler özgürce karar vermesi engellenen ezilen ulusların kaderlerini tayin hakkını, tartışmasız olarak savunur. Sınıf mücadelesinde ezilen ulusun ayrılmasına yönelik değil birlikte yaşamı savunan politikalar üretir. Ayrılmaya karar vermek sadece ezilen ulusun kararıdır ve ezen ulusun komünistleri birlikte yaşam için çaba içinde olurlar. Ancak bu sorun öncelikli sorunumuz değil gibi garip tutum almazlar. Bu önceliğe karar verecek olan da ezilen ulustan başkası değildir.
V.İ Lenin, bu hakkın emperyalizm koşullarında geçersiz olduğu biçimindeki iddiaları ‘emperyalist ekonomizm’ olarak adlandırmış ve Marksizmin karikatürü olarak tanımlamıştır. Sayın Okuyan’ın emperyalizm koşullarını öne sürüyor olması gerçekten dikkat çekici. Lenin’in, “Her nerede, uluslar arasında zora dayanan bağlar görürsek, biz her ulusun ayrılma gereğini vaaz etmeye asla kalkışmadan, her ulus için, kendi siyasal kaderini serbestçe tayin etme hakkını, ayrılma hakkını azimle ve kayıtsız şartsız savunuruz. Bu hakkı savunmak, tanımak ve ondan yana olmak, ulusların hak eşitliğini savunmaktır, zora dayanan bağlara karşı çıkmaktır, hangi ulus olursa olsun, onun siyasal ayrıcalıklarına karşı savaşım vermektir ve bu yüzden de ayrı ayrı ulusların işçileri arasında tam bir sınıf dayanışmasını geliştirmektir” sözleri çok şey anlatmaktadır.
Sayın Okuyan TV programında, Emek ve Özgürlük İttifakı’nda laiklik vurgusu olmadığını iddia ederek, bir araya gelmemeyi buna bağlamaya çalıştı. Kendisinin laiklikten ne anladığını kavramaktan uzağız ancak kadın özgürlüğünü, doğa ve emeğin haklarını savunan bir ittifakın laiklik vurgusunu, kurusıkı söyleme indirgenmesini bekleyen Okuyan, ittifakın dini referans alarak politika ürettiğini iddia ediyorsa buna da mutlaka açıklık getirmesi gerekir.
‘TKP’de Kürt kökenli arkadaşlarımız da var’ diyebilen Okuyan’ın diğer söylediklerine ise pek kulak asmaya gerek yok sanırım.