Türkçede “Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olma” şeklinde tanımlanmasına karşın muhalif olmak, Arapçada “farklı fikirlere sahip olma” anlamına geliyor. Muhalefet ise, “Farklı düşünceler üreten ve farklı düşünceleri savunan” kişi veya kişiler anlamında kullanılıyor. Bu bakımdan muhalif olmanın temel ilkesi, bir düşünceye karşı fikirler üretebilmeyi zorunlu kılıyor. Ancak bu fikirlerin eskiyi ve statükoyu savunmak şeklinde değil, daima yeniyi, döneme uygun ilerici fikirlerin olması gerekiyor. Antik çağdan beri toplumsal ve siyasal mücadeleler tarihinde tüm filozoflar böyle yapmış, muhalifler de toplumsal hayatın dönüştürücü dinamikleri olmuştur.
Bir fikre, bir yapıya ve bir eyleme karşıysan, “Neden, nasıl ve kim adına?” karşı olduğunu ifade edebileceğin bütünlüklü bir fikrin olmalıdır. Muhalifliğini bir kişiye veya bir olaya değil, toplumsal ilerlemeyi engelleyen statükocu gerici zihniyete karşı göstermelisin. Daha da önemlisi kendi çizginde tutarlı olmalısın ve sıkça yinelendiği gibi “Dervişin fikri ne ise zikri odur” özdeyişine uygun davranmalısın. Muhalif olmak, bir fikri, bir yapıyı ve eylemi sürekli olarak eleştirmek değil, ona karşı alternatifler önermek ve bunu bütünlüklü olarak savunabilmektir.
Muhalif olmak, “kırmak, dökmek, yok etmek” veya her şeyi eleştirmek ve her şeye karşı çıkmak, eski bir deyimle “müzmin muhalif” olmak şeklinde de olmaz. Muhalif olmak aynı zamanda kendini de eleştirmek ve özeleştiri yapabilmektir. Eleştirme hakkı eleştiriye tahammül edebilmeyi de gerektirir. Çünkü düşünsel planda yapılan her eleştiri, bir karşı eleştiri hakkını da doğurur. Muhalif olmak, bütünlüklü olarak tanımlanmış bir amaca ve daha iyi bir geleceğe yönelik sistemli bir şekilde eleştiri de bulunmak anlamına gelir. Bu bakımdan muhalif olmanın ve muhalefet yapmanın temel ilkesi, mevcut sisteme karşı yeni ve demokratik bir geleceğe yönelik somut adımlar atmak ve insanları bu doğrultuya sevk etmektir.
Muhalif olmanın ve muhalefet yapmanın Türkiye örneği için söylenebilecek ilk şey, muhalif olmanın bedel ödeme zorunluluğudur. Cumhuriyet tarihi boyunca muhalifler, işkencelere, uzun ve ağır hapisliklere, idamlara, yargısız infazlara, sürgünlere, siyaset yasaklarına vb sürekli baskı ve teröre maruz kalmıştır. Bu tarihsel olgu, başta düşünceleri açıklama ve yayma, inanç, basın-yayın, bilim ve sanat, haberleşme, toplantı ve gösteri yürüyüşü, örgütlenme, dilekçe verme, serbest seçim ve insan hakları gibi evrensel temel hak ve özgürlüklerin tanınmadığı ve güvence altına alınmadığı bir Türkiye gerçeğine tekabül etmektedir. Bu nedenle siyasal partiler iktidardayken farklı, muhalefetteyken farklı söylemler ve tutumlar göstermiştir. Belirli bir bedel ödeyerek iktidara gelen partiler bile iktidar olduklarında “Güç bende, ben devletim, yaparım” mantığıyla kendilerine muhalefet edenlere bedel ödetmiştir.
Öte yandan Türkiye’nin siyasal ve toplumsal gerçekleri muhalif olmayı bedel ödemekle özdeşleştirirken, demokratik hak ve özgürlükler için mücadele etmeyi onurlu bir duruş haline getirmiştir. Bu özgünlüğün farkında olan iktidarlar bile muhalifliği siyasal arenada ahlaki bir üstünlük yaratma refleksine dönüştürmüştür. Ayrıca muhalefeti sürekli ve sistemli olarak baskı altına almak için, “görünmez” bir muhalefet ve “dış güç” tehlikesi yaratarak, muhalefet hakkını dahi ele geçirmeye çalışmıştır. Bu tür siyasal manipülasyonların amacı iktidarları toplumun gözünde daha da güçlendirmektir.
Son olarak, bir bedel ödemekten kaçınan, güce tapınarak biat eden veya yalakalık yaparak kendini sağlama alan “sahte muhaliflikten” söz etmek istiyorum. Bunlar muhalifliği de geleceğe yatırım ve siyasal rant işi olarak gören, belli zamanlarda canla-başla-kanla ödenmiş bedellerin cazibesine kapılarak şöhret yapanlardır. Siyasal arenada daima güçlü olanın yanında olarak her devrin insanı olan bu sahte muhalifler, “sıfır maliyetle” muhalefet yapan şarlatanlardır. Bu tür anlayışlarla mücadele etmenin yolu, öncelikle muhalifliği “kişisel bir kahramanlık” sorunu olmaktan çıkarmaktır. İkincisi de siyasal mücadelede sınıf ve kitle hareketinin gücünün ve dinamizminin belirleyici olduğu gerçeğini unutmamaktır.