Geçtiğimiz haftanın ikinci günü damat bey, adına ekonomik kriz deme konusunda karar verememiş görünen bir grup iş adamına, iş kadınına titiz, şekilli, kenar süslü, kokulu slaytlar eşliğinde sunum yaptı. Damadın kendisi gibi, dinleyen iş adamlarının yüzlerinde de bir mutluluk, bir umut …(mu?)
Toplantı sonrası sahneye dizilen bu iş insanları, ortalarında damatla yüzlerinde çiçek açan gülümsemeler, şakalaşmalar fotoğraf çekenlere poz verdiler. İnsan düşünüyor, biz acaba bu ekonomik kriz işini gözümüzde büyütüyor muyuz diye… Slaytlarda anlatılanlar halihazırdaki durumu gözler önüne sermekten ziyade bir gözden kaçırma, dikkati başka yere yöneltme çalışması gibiydi. Ama konumuz bu değil.
Konumuz, bu ülkede neden hep iş insanlarının yüzünün güldüğü. O iktidarmış, bu iktidarmış ayırımı yapmadan düşünün. Hangi vesileyle bir araya gelseler hep gülümsüyorlar. Arada cenazeye gidenleri şık, pahalı ve gözleri şirket sırrı gibi saklayan gözlüklerin arkasında, yüzlerde geçici bir üzüntü teması olduğu şekliyle görünseler de aldanmayın. O gözlükler bir çıksa, gözler pırıl-pırıl. Gözler fırsatçı. Gözler bir yakalarsa adamı…
Bu üstün de üstünde iş insanları, kültürel nitelikler ve toplumun gereksinimi çerçevesinde hiç değişmedi. Evrimleşme dönemini, Avrupa’da, soylarından kalan arazilerinde tebaalarını eşek sudan gelinceye kadar çalıştırıp elde ettikleri geliri sobalı odaların sıcaklığında metresleriyle yaşadıkları apartmanlara yani şehre taşıdıklarında başlattılar. 1800’lerin ortalarında şık giyimleri ve çamursuz ayakkabılarıyla cadde kenarı kafelerde adına cumhuriyet denen yeni rüzgârın tazelendirdiği pipolarını içtiler, sohbetlere katıldılar. Sohbetler fırsat yüklüydü. İşte orada evrim tamamlandı. Günümüze kadar milim oynamadı.
Bizim iş insanlarımız ise, tarih biraz daha öne gelmiş olsa da (yüz yıl) benzer bir yolculukla bugüne geldiler. Bizde önce cadde kenarında kafeler yoktu ama yıllar içinde geliştirdikleri sorunsuz bir araya gelme yeteneğiyle sadece onlar gibi olanların girebileceği kulüpler icat ettiler. Fırsatları birbirlerinin ağzından yakaladılar. Böylesi bir genelleme hiçbirinin kendine özgü karakterine bir eleştiri getirmiyor. Eleştiri, iş görme biçimlerini kanunları da yanlarına alarak ortak bir çıkar doğrultusunda ilerletmelerinedir. Ortak çıkar dediğimiz şey para değil, büyümektir. Ama tek yanlı bir büyüme bu. Geçtiğimiz bir buçuk yıldır Türkiye için ekonomik kriz geliyor, kamyonun vitesi boşaldı, duvara çarpacak benzetmeleri yapılırken bizim büyük iş insanlarımız kulaklarının üzerine oturmadı, elbette. Kendi önlemlerini çoktan aldılar, bir kısmı yurtdışına yöneldi, bir kısmı şirket evlilikleri yaptı. Şimdiki krizle konkordato ilan etmeleri de kendi çıkarlarına bir durum. Şirket borçlarını devletten talep ettikleri yapılandırma yoluyla minimize edecekler. Peki, olan kime oldu? Ücretli çalışana, işçiye… Çünkü işsiz kaldılar, kalacaklar. Ayrıca onların devlete olan borçlarını damat bey üstlenmiyor, biz üstleniyoruz.
Bizim, sahnede, ortamızda bakan bey gibileriyle, gülümseyen yüzlü, çamursuz ayakkabılı fotoğraflarımız bu yüzden yok. Ölen maden işçilerinin, intihar eden babaların, inşaat sırasında hayatını yitirenlerin, sakat kalanların, beni bugün işten atarlar mı korkusuyla işe gidenlerin, hayatı çalışanlarıyla birlikte daha iyiye evirme idealiyle çırpınan küçük yatırımcıların gülümseyen yüzlü fotoğrafları yok.
Damat Beyin yamacında, arkasında parlak gülümseyen büyük iş insanlarının bu ülkeyle bağı iktidar üzerinden kuruludur. İktidar ne kadar milliyse o kadar milli, ne kadar sağcıysa o kadar sağcı, ne kadar solcuysa yine o kadar sağcı olurlar. Kapitalizmde ekonomik kriz, iş insanlarının birbirleri arasında oyun oynamasıdır. Kim, neyi, kaça kapacak, ne kadar şişmanlayacak oyunu. Ta ki bir sonraki krize kadar. Dolayısıyla o gülümsemeler ileriye dönük gülümsemelerdir.
Şövaleyi hep durduğu yerden kaldırıp başka yere koyma zamanıdır. Resim değişmelidir.
Altı üstü bir fotoğraf deyip geçmeyin, bunları yazdırıyor insana.