Arap isyanlarının ana karası Tunus’ta, “devrim” günlerinin gölgesinde geçen gerçek bir olaydan esinlenen Beauty and the Dogs filmi, kadın haklarının nasıl değersizleştirildiğini anlatır. Üniversite öğrencisi Mariam’ın polis tecavüzünü belgelemek için adli tıp raporu alma mücadelesinin öyküsüdür. Polis karakolunda Mariam’ı şikâyetinden vazgeçirmeye çalışan polisin sözleri; “milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” zihniyetini çağrıştırır. Polis Mariam’a “Senin hikayen ülkeyi tehlikeye sokar. Ülkemizin düzenini ve güvenliğini sağlamak için tarihi bir sorumluluğumuz var. Polis yarın ortadan kaybolursa ben, sen, erkek kardeşim, kız kardeşim, senin annen, benim çocuklarım hepsine ve ülkeye tecavüz edilir. Kargaşa çıkar ve ülke teröristlerin sığınağı olur. Hırsızlar, militanlar, çeteler… Söylesene bir ülke polis olmadan var olabilir mi? Ülke karışıklık içinde ve sen dava açmak istiyorsun” der. Filmle girizgâh yapmamın nedeni; “milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerin” gölgesinde kalan, kadınların kazanımlarına yönelik saldırıların gündeme gelememesi…
Kadınların haklarında geriye gidişi raporlar da doğruyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017 raporuna göre cinsiyet eşitsizliği daha da büyüyor. Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması için 100 yıl, erkeklerle eşit ücrete sahip olması içinse 217 yıl beklemesi gerekiyor. Rapora göre Türkiye, cinsiyet eşitsizliğinde 140 ülke arasında 2016 yılında 130. sıradayken, 2017 yılında 131. sıraya geriledi.
Aileyi, kadınların yaşam/yaşama haklarına rağmen kutsayan iktidar, boşanmanın hak olmadığına o kadar inanıyor ki, boşanmayı zorlaştıracak adımları öyle ya da böyle atmaktan geri durmuyor. Biliyorsunuz o çok tartışma yaratan Boşanma Komisyonu Raporu, AKP iktidarının kadınların özgürlüklerine yönelik ideolojik saldırıların akıl notları gibi oldu.
Şimdi gündemde “nafaka hakkı”nın budanması var. Neymiş, “süresiz” olması hakkaniyetli değilmiş. Şimdi söylenenlerin gerçek olmadığını Anayasa Mahkemesi’nin 17.5.2012 tarihli kararı ile anlatalım.
Bursa-Kestel Aile Mahkemesi, Medenî Kanunu’nun 175. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ‘’süresiz olarak’’ ibaresinin Anayasa’nın 2. 10. ve 41. maddelerine aykırılığı savıyla iptalini ister. AYM iptal istemini reddeder. Kaldı ki ilgili maddede cinsiyet belirtilmemiştir. “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir” denir.
Nafaka hakkının ağırlıklı olarak kadınlar lehine işlemesi, kadınlara yönelik bir imtiyaz değil, kadının ev içi bakım emeğinin kısmen de görülmesine işaret eder. Zira kadınların çalışsalar bile evde harcadıkları emeğin erkeklerle kıyaslanacak bir yanı yoktur.
Anayasa Mahkemesi ilgili kararında “süresiz” ifadesinin aslında süreliği olduğunu görüyoruz. Çünkü nafaka alan bir kadın evlendiğinde bu hak elinden alınıyor. Ve ödenen nafaka kadının özel hayatını da kontrol eder nitelikte. Ödenen nafakalar da amaç, AYM’nin dediği gibi; alacaklısını zenginleştirmek değildir.
AYM’nin kararında önemli olan bir nokta da “yoksulluk nafakası”nın anayasada yer alan “sosyal hukuk devleti” ilkesinin gereği olması. Yani bu hakka dönük her karşı çıkış sosyal hukuk devleti ilkesinden de vazgeçiş anlamına gelir. Ayrıca bu hakkın gaspına yönelik düzenleme için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı tarafından 10 Ekim 2018 Çarşamba günü düzenlenen, “Gündem Buluşmaları: Nafaka Sistemi” başlıklı çalıştaya Türk Kadınlar Birliği ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu dışında kalan, alanda yıllardır çalışan bağımsız kadın örgütlerinin davet edilmemesi de manidardır.
EŞİTİZ (Eşitlik İzleme Kadın Grubu), Filmmor Kadın Kooperatifi, Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı – KADAV, KAHDEM (Kadınlara Hukuk Destek Merkez Derneği ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, konuyu önemsedikleri için telefon ve email gibi çeşitli iletişim araçları üzerinden çalıştaya katılma talebinde bulunur. Sadece Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı davet edilir.
İktidar yoksulluk nafakasının ödenmesine en az 1 yıl, en çok 5 yıl olmak üzere süre kısıtlaması getirmek istiyor. Burada da en çok “mağdurum da mağdurum” diyen erkeklerin sesi çıkıyor. “Kadın-erkek eşit değildir” diyenlerin, “yoksulluk nafakası”nda eşitlik ilkesine sığınması ise trajik-komiktir. İş erkeklerin çıkarlarına gelince, kadınların eşitlik talebine sığınanların hali, gerçekleri gizleme sanatı takiyyeden öteye gitmiyor. Yoksulluk nafakasının “süresizliği”, kadınların boşanma hakkının güvencesidir. Bunun gaspı kadınların boşanamaması, yaşadıkları cehenneme mecbur bırakılmasıdır.