İktidar, devletten daha yaygın olan, devletleşme öncesine tekabül eden bir olgudur. Devlet çoklu iktidar odaklarının ittifakıyla oluşmuş kâr örgütüdür. Devlet olmadan da iktidar yoğunca yaşanabilir. İktidar odakları sonuç itibariyle kapital (sermaye) odaklarının ittifakıyla güçlenir, kendisini yaşatır. İktidarın kâr elde etmek için yapmayacağı ahlaksızlık yoktur. İktidar odakları arasında çatışma, çelişki, kavga, iç savaş, darbe hiç eksik olmaz.
İktidarı oluşturan çoklu odaklar devletin bekası için tehlikeli hale geldikleri zaman, ya mevcut devlet yapısını parçalar ya da yeniden dizayn eder, yeni iktidar arayışlarına girer. Özellikle Ortadoğu tarihi bunun örnekleri ile doludur. Saltanat kavgaları, kardeş katilliği, prens veya şehzade savaşları, darbeler bu duruma örnektir.
Devlet ve iktidar sadece maddi sermayeye el koymuyor. Toplumun bedeller ödeyerek elde ettiği demokratik değerlerini, toplumsal zekayı, akıl ve kültür değerlerine de el koyuyor. Komün değerlere kaba bir yöntemle el koyamayınca asimilasyon yöntemiyle amaca hizmet edecek bireyleri görevlendiriyor. Bazen toplumun iradesi, tercih hakkı bireyler üzerinden yok ediliyor. Toplumun komün değerleri, toplumun kendisi bireylere kurban ediliyor. Çoklu iktidarın özelliklerini bünyesinde barındıran ama komünal değerlere bağlı olduğunu da topluma kabul ettiren, iktidarına rıza üreten kişiler, demokrasi söylemiyle toplumdaki komün değerleri denetime alır, etkisiz hale getirirler. Çoğu zaman toplumun özgür iradesi bireyler üzerinden yok ediliyor. Kimi zaman ise bu yok edilme, iradeye ket vurma siyaseti “demokrat” olduğu söylenen kişiler tarafından yapılmaktadır. Bu kişiler seçim dönemlerinde daha çok görünür olurlar.
Toplumun demokratik bir ortamda, özgür iradesini beyan etmesi engellenirse seçim hakkının kullanılması sadece teknik bir durum olur. Ütopyalarından uzaklaşmış, hakikate yabancılaşmış, söylediği sözün hükmü kalmamış, kelamı kaba sığmayan kişiler toplumun önüne konulur, “istendik kişi” algısı oluşturulur.
İktidar, kendini yönetim olgusuyla eş tutar. Bu tarz bir yaklaşım özgürlüğün baskı altına alınmasıdır. “Toplumda ne kadar iktidar olgusu varsa o kadar özgürlük yoksunluğu yaşanır.” Doğanın ve toplumun işleyiş kanunlarına dayalı olmayan bir yaşam, özgürlük yoksunluğuna giden yoldur. Bu ise başlı başına bir yöntem sorunudur. Doğru yöntem olmadan seçimler sadece iktidarın meşruiyetinin aracı haline gelir. İktidarla özgürlük arasındaki korelasyon ters orantılıdır.
Özgürlük, öz irade ile seçim yapma, beyanda bulunma, hakikatini görünür kılma, tercihte bulunma durumudur. Cumhuriyetin birinci yüzyılında “muteber” vatandaşların dışında kalan “ötekilerin” öz iradeleri, tercihte bulunma hakları engellenmiş, mevcut yasalar bu anlayışa göre düzenlenmiştir. Bu anlayış hala devam etmektedir. Binlerce Kürt, ayrıca seçilmiş onlarca Kürt siyasetçi zındandadır. “Ötekilerin” öz irade ile seçim yapmaları, çözüm gücü olmaları toplumda muazzam bir etki yaratır. İrade beyanında bulunacak, özgürlük arayışında bulunan güçlerin ikrarlı birliği, ahlaki ve politik duruşları, mücadele düzeyleri, kriz ve kaostan kurtuluşun düzeyini belirler. Tekçi zihniyetin egemen olduğu zeminlerde “ötekilerin” güçlü bir şekilde seçime katılmaları gerekiyor. Kararsızlık kendini bilmeme durumudur. Kararsızlık nahak anlayışa meydan açmaktır.
Toplum sürekli kaos ve kriz halinde varlığını, birliğini, dirliğini koruyamaz. Krizin derinliği ile baskı siyaseti doğru orantılı olduğu kadar bilimsel bir realitedir. Türkiye’de kriz derinleştikçe başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere, demokrasi güçlerine yönelik baskıların dozajı artmıştır. Alevilerin yaşanan bu çoklu krizlere, olaylara, olgulara çoklu yöntemle bakmaları gerekiyor. AKP-MHP ittifakının süreci nasıl götürecekleri tam olarak bilinmiyor. Sürecin en önemli özelliği belirsizliğin yüksek olmasıdır. Belirsizlik durumu alternatif olma gibi bir gelişmeye de meydan açabilir.
Aleviler gelenek haline gelen muhalefet olma alışkanlığında kurtulup, alternatif olma eşiğine geçerlerse seçimlerde belirleyici olur, doğru bir yaşamın kapısını aralarlar. Belirsizliğin giderilmesinde Alevilerin kendi hakikatlerine de uyan “Üçüncü Yol” ile buluşmaları, seçim gününe kadar aktif görev almaları, zamanın ruhuna uygun kelam söylemeleri, “GERÇEĞE HÛ” diyerek zulme direnenleri, karanlığa delîl olmaları belirsizliği gidermede belirleyici olacaktır. Delîl olmak, belirsizliğe, karanlığa, zulme karşı direnenlere yol göstermek, çözümün parçası olmaktır.
Aleviler, Kürtler, tüm “ötekiler” Cumhuriyetin birinci yüzyılının zihin dünyası ile hesaplaşmalı. Bütün seçim çalışmaları, söylemler, çalışmalar bu mantık üzerine yürütülmelidir. Seçimler bu mantığın aracı haline gelmeli, amacı değil. Cumhuriyet devletinin tüm kurum ve kalıpları demokratik siyaset anlayışı esas alınarak, çoklu hakikat yöntemi ile radikal eleştiriye tabi tutulmalıdır. Ancak bu yöntem ile Cumhuriyetin ikinci yüzyılında özgür bir yaşama yakın olunur. Kaba bir muhalefet ya da karşıtlık üzerine kurulu, resmi ideolojiyi aşamayan bir eleştiri sadece muhalif kimliği oluşturur. Alternatif olmayan, sürekli muhalefet eden, sistemle hesaplaşmayan bir siyaset anlayışı bugüne kadar hangi sorunları çözdü?
Bütün gayretlerine “AŞK İLE” diyerek başlayan Alevilerin; toplumun demokratik komünal temelde yeniden inşa edilmesine, eşit ve özgür yurttaş temelindeki demokratik istemlerine, anayasadaki tekçi zihniyetin kaldırılmasına, çokluğun birliği esasına, cumhuriyetin ikinci yüzyılında demokratik ve kurucu bir anayasanın, kurucu bir meclisin oluşmasına zihinsel düzeyde güçlü katkıları olabilir.