Partiler aday listelerini YSK’ya teslim etti. Kırgınlıklar, sevinçler birkaç güne kalmaz yatışır. Türkiye’nin bol partili, çok renkli ve şenlikli meclisini kurmak için politikacılar sahaya çıkacak bugünlerde. Şimdi söz, irade seçmende oyunu kullanana kadar(!) Evet, demokrasi mücadelesi beklemeye gelmez, ama deprem yaraları sarılmayı bekliyor. Mideler gurulduyor, gıda krizi ise dinmek bilmiyor. Bu iki konunun çözümüne yönelik öneriler ve uygulamalar, demokrasi mücadelesinin yanı sıra seçim propagandalarında başrolü alması bekleniyor, beklenmeli de.
Gıda fiyatları
Gıda fiyatları artıkça gözler çiftçilere çevriliyor. Sanırsınız çiftçiler çok kâr elde etmek için fiyatları onlar yükseltiyor. Hayır! Yönetenler bu konuda söz söylemeyince, sorumlu değilmiş gibi sessiz kaldıkça, fiyatların yükselmesinden doğrudan zarar gören çiftçiler neden sanılabiliyor. Ama bunun doğrulukla uzaktan yakından ilgisi yok. Asıl sorun, tarımı yönet(e)memekten kaynaklanıyor. Daha doğrusu tarımı şirketler yönetsin diye tarım ipinin ucunu bırakmış yönetenlerden sebep… Şirketler de kârlarına kâr katmak için fiyatı her gün biraz yukarı çekiyor, halk ile gıda arasındaki mesafeyi açıyor. Halk gıdayı markette, manavda, kasapta görüyor görmesine de bakıp bakıp yutkunuyor sadece. Ya da parça pinçiğine eli, cüzdanı ancak erişiyor, alıyor, o kadar! Kısacası; dünya gıda fiyatları son bir yılda yüzde 20,5 oranında düştü, Türkiye’de %67 arttı. Dünya gıda enflasyon sıralamasında Türkiye 5. sıraya çıktı, “çöreklendi.” Seçim öncesi dünyada ve Türkiye’de gıda fiyatlarının umumi manzarası böyle. Bu durumu hükümete sorsanız tersini söyleme ustası olduğu için tarımda başarılı olduğunu söyler hiç kuşkusuz. Ama hükümet ekonomiyi iyi yönet(e)mediği için döviz kuru yükseliyor. Tarımsal üretim girdileri ham maddelerinden olan mazotun neredeyse yüzde yüzü, gübrenin yüzde 95’i, yemin yüzde 65’i, ilacın yüzde 90’ı ithal ediliyor. Yani üretim girdilerinin neredeyse tamamı dövize bağlı. Kur yükseldikçe fiyatları artıyor. Ayrıca üretim girdilerinin fiyatlarını regüle edecek kamu kurumu yok, özelleştirildi, bu yüzden fiyatı şirketler tek başlarına belirliyor. Malum serbest piyasa ekonomisi uygulandığı için fiyatları yükselten şirketler, sistem gereği engellen(e)miyorlar da. Bu sadece bir neden. Bir başka sebep çiftçiye yapılan desteklemelerin eksik verilmesi ve zamanında değil gecikmeli ödenmesi. Ki desteklemeler üretim girdilerinin neden olduğu tahribatı azaltabilecek bir faktör, ancak destekler gecikmeli ödendiği için tahribat azalmıyor, artıyor. Bir üçüncü neden, tedarik zincirinin kısaltılmaması, aksine mesafelendirilmesi ve çok duraklı olması, her durakta şirketlerin kârını, devletin vergisini, belediyenin rüsumunu eklemesi maliyeti katlıyor. Dördüncüsü üretim planlamasının yapılmaması. Beşincisi hükümetlerin tarıma dair politika tercihlerini şirketlerden yana kullanması, yeterliliği değil ithalatı öncelemesi, bu yolla ithalat ve ihracat şirketlerinin kazanması için çalışmasıdır. İşte 5 (beş) adımda yaşadığımız gıda krizinin nedeni. Bunu nasıl çözeceklerini, hangi politikalarla üstesinden geleceklerini söyleyebilecek siyasi parti için seçim iklimi, atmosferi olanak sunuyor. Buyurun sahne sizin!