SAMER Koordinatörü Yüksel Genç, AKP oylarının bölgede ciddi bir erime yaşadığını, bu seçimlerde 3 eğilimin yarışacağını ve toplumun yüzde 60’ının değişimden yana olduğunu söyledi
Türkiye 14 Mayıs 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine gidiyor. Anketler, bugün açısından bölge illerinde AKP’nin vekil sayısında önemli oranda düşüş yaşanacağının ipuçlarını veriyor. Üstelik AKP’nin ittifak masasını kimi gerici partilerle genişletme çabası da bu düşüşü hızlandıracak gibi görünüyor.
Yıllardır seçmen eğilimlerini ölçen ve Kürt seçmenin nabzını tutan Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin (SAMER) verileri bu dönemde siyasi partilerden taleplere, yürütülen çalışmalara, seçim listelerinden ittifaklar içindeki tartışmalara ve sandık başındaki tutuma kadar seçmenin eğilimlerini gösteriyor.
SAMER Koordinatörü Yüksel Genç, NuJinha’dan Medine Mamedoğlu’na yaptığı değerlendirmede, sandıkta üç eğilimin yarışacağını, “Bizim sahada gördüğümüz kadarıyla toplumun en az yüzde 60’ı bu değişim talebinin bir parçası” dedi.
Genç’in seçime dair verdiği röportajdan bazı bölümler şöyle:
- Önümüzde Türkiye halklarının geleceğini etkileyen önemli bir seçim var. Seçim çalışmaları başlarken partilerin kurduğu ittifak temasları da sürüyor. Yaklaşan bu seçimi halk nasıl görüyor ve karşılıyor? Bölgede güç dengeleri 2018 seçimlerine oranla ne tür değişimler yaşadı?
Bölgede seçmen davranışları açısından kimi değişimleri beklediğimizi söyleyebilirim. Bölgede çok uzun yıllardır yaklaşık 20 yıldır aslında iki parti HDP ve AKP yarışıyordu. HDP gücünü hala koruyor olmakla birlikte, AKP’de çok ciddi erimeler söz konusu. Uzun yıllar içerisinde bu iki parti dışındaki siyasetler ne yazık ki bölgede tabela partisi konumunu aşamamıştı. Ancak AKP’deki erimenin kendisi genç seçmenin sayısal ve oransal yoğunluğu eklendiğinde bölgede bu iki parti dışında CHP’nin de iddialı olmasına ve kısmen diğer siyasetlerin de görünür olmasına bir zemin oluşturmuş görünüyor. Dolayısıyla bu seçimde bölgede oldukça çok renkli ve birbiri ile rekabet içerisinde iki değil dört, beş parti görmek mümkün.
İkincisi AKP’nin önceki seçimlerde bölgede edindiği vekil sayısının önemli oranda azalacağını ölçüyoruz. Bu azalmanın da CHP’ye vekil kazandıracağını söylemek mümkün. Bu uzun yıllar içerisinde pozisyonu değişmemiş seçmen mobilizasyonu değişmemiş en önemli siyaset olarak HDP’nin birinci ve istikrarlı durumunu da koruyacağının altını çizmek gerekiyor.
Partiler birlikte hareket etmeye mecbur kaldı
İttifaklar sistemini AKP yeni seçim dönemi için yeniden kurgularken en önemli hedeflerinden biri siyasi partilerin birlikte hareket etmeye mecbur kılınması. Dolayısıyla bütün partilerin birbirine gebe kaldığı, ittifaklar ile yol alabilen bir sistem ortaya çıktı.
- Siyasette seçim çalışması yürüten üç ittifak var. Bu ittifakların son süreçte yaptığı görüşmeler ve ittifaklara dair tabanın düşünceleri neler? Farklı tabanlara seslenen partilerin ittifaklara dâhil edilmesi ne getirir?
Cumhur ve Millet İttifakı açısından şunu söylemek mümkün. Bu ittifaklarda yer alan siyasetlerin bir kısmı benzer seçmen kitlesinden beslendikleri yanlar var. Ama önemli bir kısmı farklı seçmen gruplarına ithaf ediyor. Dolayısıyla ittifak içerisindeki güçler açısından ortak liste yerine ayrı partiler halinde girmek kimi partiler açısından eğer alan doğru değerlendirilir ise bu iki ittifak kendi listelerinde girerek tabanı çok küçük olan partileri Meclis’e taşımaları da yüksek gösteriyor. Tabi ki ayrı listelerle girildiğinde aynı tabana hitap ettikleri bölümler açısından çatışma ve sıkıntı da yaşamaları pek ala mümkün. Örneğin ulusalcılardan oy alan İyi Parti ile ulusalcıların uzun yıllardır oy verdiği CHP arasında taban ortaklığını açığa çıkarak bir huzursuzluk mümkün olabilir. Yine bir grup dindar seçmen Saadet Partisi’ne oy veriyorken yine bir kısım muhafazakâr seçmen DEVA’ya oy vermek istiyor olabilir. Doğrusu ittifaklar ne kadar çok aynı tabana hitap ediyorlarsa bu durumda daha çok vekil için ortak listeleri hedefliyor olabilmeli.
Bu konuda en şansız ittifaklardan biri maalesef Emek ve Özgürlük İttifakı. Çünkü Emek ve Özgürlük İttifakı’nın tabanı sandığımızdan çok daha fazla ortak, HDP içerisinde hem Kürt seçmen de hem de emekçiler kadınlar var. HDP büyük oranda politik talepleri olan Kürtlerden oy alıyor olsa bile çok ciddi anlamda seçmen skalası içerisinde emekçiler, kadınlar, ekolojistler hatta dindarlarda mevcut. Dolayısıyla bu kadar taban ortaklığının olduğu siyasetlerin çok geniş alanlara erişebilme koşulları eğer ayrı amblemlerle seçime girerlerse daha zayıf. Dolayısıyla ortak liste ile seçime girmenin çok işe yarayacağı siyasetlerin başında aslında bakarsanız Emek ve Özgürlük İttifakı geliyor. Daha çok hibrit yöntem, daha çok hibrit yöntemi dengeli kullanma meselesi ise diğer iki ittifak daha etkili olacak gibi duruyor.
- Yine son süreçte ciddi bir ittifak tartışması da yaşandı. TİP’in açıklamasıyla Kürt seçmeni tabanında tartışmalar yaşandı. Kürt seçmeninde son durum nedir? Talepleri ve beklentileri ile eleştirileri nelerdir?
TİP’in ittifak konusunda sergilediği tutum, seçmen tarafından da kimi ittifak içi güçler açısından da belli sıkıntıların vesilesi olmuş gibi görünüyor. Buna da aslında hakları var. Çünkü bu seçim kritik bir seçim rejim, sistem değişikliğini ön görüyor ama her şeyden önemlisi değişecek olan bir sistemin hangi değerlerle yeniden kurulacağı meselesine de yöneliyor. Çoğulcu, demokratik, tarihsel sorunlarını çözmüş katılımcı bir Türkiye için 3’ncü yola çıkmış Emek ve Özgürlük İttifakı’nın diğerlerinden farklı olarak alabildiğince çok Meclis’e temsilci sokma zorunluluğu mevcut. Güçlü girdikleri bir Meclis’in demokratik ilkeler etrafından konsensüs kurabilmesini sağlayabilir ve demokrasinin bir tür teminatını sağlayabilirler. Aksi halde milliyetçi, muhafazakârlığı yoğun siyasetler arasında açığa çıkabilecek bir meclis çoğunluğunun Türkiye’nin temel sorunlarını çözmeye de gücü yetmeyecektir. Bu nedenle taban olabildiğince güçlü temsilciler ile Meclis’e girmek isterken oyları bölebilecek hiçbir girişimi de hoş görmüyor. HDP seçmeni de hoş görmüyor. Ve TİP’in ayrı girme açıklamalarında seçmenin gösterdiği sert tepkinin altında bir nevi bu yatıyor.
2018’de bugün TİP’i oluşturan vekillerin bir kısmı HDP listelerinden seçime girmişti. HDP grubu içindeyken istifa edip TİP’i kurdular ama bir çatı siyaseti olan HDP çatısı altına da girmediler. Seçmen Meclis’te çözüm için mücadele eden isimler olsun istiyor. Elbette ki işçinin, emekçinin ve kadının yaşadığı sorunların hepsini önemsiyorlar fakat bölünme biçiminde ortaya çıkan pozisyonun Türkiye’de çözüm bekleyen sorunlar arasında kategorik olarak bir öteleme oluşturduğu kaygısını duyabiliyorlar. Bu yüzden tepkiler oluşuyor.
- Son olarak yaklaşan seçimde bölgede seçmen oylamasında bir değişim yaşanır mı? Halkın seçim yönünden kararlılığı ne durumda?
Bu seçim sıradan bir seçim olarak değerlendirilmiyor. İnsanlar aslında bu seçimle nasıl bir Türkiye’de yaşayıp nasıl yönetilmek istediklerine karar verecekler. Ve bunun bilinciyle hareket ediyorlar. Bu yüzden bu seçimleri bir tür rejim ve sistem seçimi olarak, geleceklerine dair önemli bir kırılma anı olarak değerlendiriyorlar. Toplum şu aşamada ya oldukça muhafazakâr ve milliyetçi karakterin yoğun olduğu mevcut rejimin derinleşerek sürmesine ya da daha demokratik daha çoğulcu bir Türkiye’de yaşamak istediklerine karar verecek.
Mevcut durumda üç eğilim üç Türkiye öngörüsü yarışıyor denilebilir. Bir tanesi tek partili cumhurbaşkanı rejimiyle bir süredir deneyimlediğimiz sistemin kendisiyle devam edip etmemek, ikinci eğilim mevcut sistemin ortaya çıkardığı sorunları, geçmişten bu yana uygulamalarını bir tahribat gibi görüp bunları değiştirmek isteyen AKP öncesi iktidarın kurumsal yapı formunu önemseyen bir eğilim. Üçüncü eğilim de daha önceki Türkiye Cumhuriyeti’nin sistem eğilimlerinin toplumla, kurumla bağını eleştiren, bugünkü kurulmak istenen ilişki biçimini de eleştiren, daha çoğulcu daha yerelden daha demokratik yeni bir form öneriyor. Bu üç eğilim aslında yarışıyor. Dışarıda en çok gördüğümüz şey insanlar mevcudun ya devamı ya da değişimi biçiminde mobilize olmuş durumda. Bizim sahada gördüğümüz kadarıyla toplumun en az yüzde 60’ı bu değişim talebinin bir parçası. Yüzde 35 dolayında mevcut muhafazakâr düzenin sürmesi talebiyle bir eğilim sürdürüyor.
HABER MERKEZİ