Çağdaş Kaplan
Yapımına başlandığı günden bu yana iş cinayetleri ve doğa talanı ile gündemde olan 3. Havalimanı, geçtiğimiz ay ise işçilerin dayatılan kölelik koşullarına karşı başlattığı isyanla tekrar ülkenin gündemine oturdu.
Yatakhanelerde tahtakuruları ile yaşamak istemiyoruz” diyerek isyan eden işçilerin eylemine karşı iktidarın cevabı gözaltı operasyonları oldu. İşçilerin kaldığı koğuşların kapısını kırarak gece yarısı baskınları düzenleyen jandarma onlarca işçiyi gözaltına aldı.
Kötü çalışma koşullarının iyileştirmesi için yaptıkları eylem nedeniyle Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut ile dördü İnşaat-İş Sendikası yöneticisi 34 inşaat işçisi hala tutuklu. İşçilerin yaşadığı durum buyken bir başka tartışma konusu ise havalimanının açılış tarihi. İktidar yetkilileri daha önce ilan edilen tarih 29 Ekim’de havalimanının açılacağı yönünde açıklamalarını sürdürürken, içeriden gelen bilgiler havalimanı inşaatının bu tarihte tamamlanamayacağı yönünde.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise 3. Havalimanı’nda geçtiğimiz ay yaşanan işçi eylemlerinin ardından havalimanının açılış tarihinin erteleneceğine dair haberlere ilişkin, “Öyle bir şey yok. 29 Ekim’de inşallah açılışını yapacağız” dedi ve havalimanının açılışıyla birlikte kapatılması planlanan Atatürk Havalimanı’nın da bir anda kapatılmayacağını söyledi.
Erdoğan, “Pist gayet güzel” diye de ekledi. Peki ya hemen her yıl en son Çorlu’da bir trenin raylardan çıkması sonucu 25 kişinin yaşamını yitirdiği gibi denetimsizlik nedeniyle meydana gelen faciaların yaşandığı Türkiye’de en büyük havalimanı inşaatının açılış tarihine yetiştirilmek için acele edilmesi ne gibi riskler barındırıyor? Havacılık gibi en hayati risklerin olduğu bir alanda aceleciliğin ve denetimsizliğin sonuçları neler olur? Tüm bu soruların cevabını yıllarını sektöre vermiş Kaptan Pilot Bahadır Altan gazetemiz için değerlendirdi. Bahadır Altan’la hem havalimanı inşaatında yaşananları hem de havalimanının açılış tarihi ile ilgili yaşanan tartışmaları konuştuk
En vahimi iş cinayetleri
Değerlendirmelerine geçtiğimiz ay işçilerin kendilerine dayatılan kölelik koşullarına karşı başlattığı isyana dikkat çekerek başlayan Bahadır Altan, havalimanı inşaatında en vahim durumun iş cinayetleri olduğunu söyledi. Açıklanan resmi rakamlara göre havalimanı inşaatında işçi ölümlerine ilişkin rakamın 37 olmasının sanki durumu hafifmiş gibi göstermeye çalıştığını ancak 400’ü aşkın işçi ölümü iddiasının olduğunu söyledi. Rakam 37 olsa bile bu durumun çok vahim olduğunu belirten Altan, “Hatta havalimanı inşaatının en çok iş cinayeti yaşanan alanı hafriyat alanında gömülü olan işçiler olduğu söyleniyor. Bunlar söylenti olabilir ama tek başına 37 işçi ölümü bile çok ciddi bir durum. Sabiha Gökçen Havalimanı’nda da açılışa bir an önce yetiştirmek için tavanın inşaatı sırasında 2 işçi yaşamını yitirdi. Bunların isimleri dahi bilinmiyor. Aileler üç beş tazminatla susturulup dava dahi açılmadan olay kapatılmıştı. Doğal olarak kısa bir süre sonra yapılan görkemli açılışta, daha zeminde kanı kurumamış işçilerin ne isimleri, ne emeklerinden söz eden olmadı” dedi.
Aceleciliğin bedeli cinayettir
Yaşanan bu iş cinayetlerinin temel sebebinin açılışa yetiştirilmesi için yapılan “acelecilik” olduğunu belirten Altan, “Biz buna teknikte ‘hadi hadicilik’ deriz. Havacılıkta hadi hadiciliğin beledi insan hayatı olur” dedi. Kamuoyundan özenle saklanarak seçilen yer, yetersiz zemin ve çevre etkilenme etüdleri ile alelacele başlanan inşaat, tam bir kıyım makinasına dönüşmüş durumda olduğunu ve açılışının 29 Ekim’e yetiştirilmesi için ne kadar işçinin olduğunun ne iktidarın ne de patronların umurunda olduğunu belirten Altan, konunun ancak işçilerin isyanı ile gündeme gelebildiğini söyledi. Peki ya havalimanının inşaatta durum buyken, aceleyle açılacak havalimanı açıldığında yurttaşları ne gibi riskler bekliyor? Altan bu soruya ise “Havacılıkta plansızlığın bedeli insan hayatı olur” diye yanıt verdi. Altan şunları söyledi: “Bizde çok söylenilen bir söz var: ‘Her kural kanla yazılmıştır’.
Çünkü kuralsızlığın bedeli insan ölümüdür. Bunun havacılıktaki önemi ise şudur: Diyelim siz bir bina yaptırıyorsunuz. Diyelim orada bir işçi yaşamını yitirdi. O binayı satın alanlar bu durumdan etkilenmiyor. Ama havacılıkta ben iş kazasına uğrarsam, bir kaza olursa hizmeti satın alanlar da yaşamını yitirir. O yüzden kamuoyunu ilgilendiren bir durum.” Havacılıkta plansızlık ve aceleciliğin en büyük örneklerinden birinin ise Türk Hava Yolları’nın (TYH) 2005-2006 yıllarında “hızlı büyüme” adı altında daha fazla uçak daha fazla uçuş yapmasının neden olduğu kazalar olduğunu söyledi. Bu dönem sadece bir günde 200’den fazla uçuşun personel eksikliği nedeniyle iptal edildiğini hatırlatan Altan, “Kural şu: Bir uçakta iki pilot ve 4 kabin memuru olmak zorunda.
Bunu az yolcu var bir kabin memuru ile uçuruyorum diyemezsiniz. İşte AKP’nin THY’nin başına atadığı isimler işte bu kadar havacılığa yabancıydılar” dedi. O dönem yaşanan bazı kazaları hatırlatan Altan, Şubat 2009’da TYH’nin Amsterdam kazasını bu duruma örnek gösterdi. Altan, “Bu kaza tam anlamıyla ‘hadi hadiciliğin’ sonucudur. Kaptanın son üç ayı çok yoğun uçuşla doludur. Bunun sonucunda ölümlü bir kaza olarak bu kaza ortaya çıktı. Ama o dönem birçok uçak toprağa çıktı. Yine bu yıl içinde toprağa çıkan birçok uçak oldu” dedi.
Bedeli sürece yayılacak
3 Havalimanı’nda inşaatına başlandığı günden bu yana yaşananların havacılık açısından bir sürece yayılacağını belirten Altan, bugün yapılan hataların bedelinin önümüzdeki yıllarda meydana gelecek kazalarda ortaya çıkacağını söyledi.
‘Peyderpey geçilebilir mi?
3. Havalimanı’nın açılışı ile birlikte Atatürk Havalimanı’nın kapatılacağı açıklanmıştı. Fakat Cumurbaşkanı Erdoğan konu ile ilgili yaptığı son açıklamasında 3. Havalimanı’nın ‘peyderpey’ açılacağını açıklamış bu süreçte Atatürk Havalimanı’nın da açık kalacağını belirtmişti. Kaptan Pilot Altan bu konuyu da değerlendirdi. Altan şunları söyledi: “İstanbul’un en büyük önemi transit bağlantı noktası olmasıdır. Bunu gerçekleştirebilirse 3. Havalimanı yatırımının bir anlamı olur. Ama bunu ‘peyderpey’ yapmak mümkün mü? Örneğin Ankara’dan Atatürk’e inilecek ama ABD uçağı 3. Havalimanı’ndan kalkıyor. E peki bu yolcu nasıl buraya ulaşacak. Bu mümkün değil.” Altan, “Tabi ki oranın teknik hazırlıkları yapılıyordur. Ama denetimsizliğin bu kadar yoğun olduğu bir ülkede o havalimanının teknik hazırlıkları ne kadar tamamlandı. Oradan uçacak yurttaşlar olarak ne kadar güvenebiliriz?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Şahsen ben güvenmem. İşin teknik detayını bildikçe korkusu artar insanın. Bu da beraberinde tedbir almayı getirir. Piste inen bir pilot pistin yüzeyi çok iyi diyebilir. Ama bir havalimanını güvenilir kılan sadece pistin pürüzsüzlüğü değildir. LCN değeri denilen bir değer vardır. Uçak piste oturuş anında ağırlığının birkaç katı baskı oluşturur. Dolayısıyla buna bakmak gerekir pist için. Bir diğer önemli konu hava trafiği açısından piste yaklaşma kolaylıklarıdır yani hava trafik hizmetidir. Örneğin İstanbul Atatürk Havalimanı’nda 1993 yılında 100 uçak iniş kalkış yapıyordu. Bugün bu rakam günde 1500’lere vardı. Aynı hava trafik altyapısı ile 1500 uçağı idare etmeye kalkarsanız sorun olur. Şimdi aynı trafik İstanbul’un üzerinde. 3 Havalimanı’nın pas geçişi neredeyse Atatürk Havalimanı’nın üzerinde. Çok hafif doğusunda kalıyor. Bunlara çözümler bulunabilir ama esas orada olması gereken Türkiye’nin ihtiyacı sivil havacılık için Atatürk Havalimanı’nın eğitim üssü haline getirmektir.”
‘Daha çok cana mal olacak’
Altan son olarak şu değerlendirmelerde bulundu: “Kamuoyunun şimdilik hiç ilgilenmediği asıl sorun ise bir günde taşınacağıyla övünüp duran THY buradan operasyona başlayınca ortaya çıkacak. Günde 1500 uçağın iniş kalkış yaptığı bir merkez olarak çalışmaya başlayınca asıl kızılca kıyamet o zaman kopacak. Havacılık, “hele bir başlayalım kervan yolda düzülür!” denemeyecek bir alan. Bu plansız büyümelerin, hormonlu şişmelerin bedeli hep yerde ve havada kazalarla, insan hayatlarıyla ödendi, yüzlerce insan yaşamını kaybetti sakat kaldı. Pilot, alt yapı eksiklikleri, yorgunluk, teknik yetersizlik, trafik vb nedenlerle kaza yapıp öldüğünde yolcular da onunla yaşamını yitirir. Havacılıkta bedel hep birlikte canla ödenir.Havacılık en ileri teknoloji gerektiren dolayısıyla eğitim ve kamu adına denetime en üst düzeyde ihtiyaç duyulan bir alandır. O nedenle bu kafayla yönetilen bir ülkede inşaattan farklı sonuçlar beklemek fazla saflık olur. Adı Abdülhamit veya Atatürk olmuş kazalar açısından fark etmez ama 3. Havalimanı’nın daha çok cana mal olacağını söylemek kehanet değildir. Özetle söylersek ülkemizde kamu adına denetim işlevi görecek SHGM (sivil havacılık genel müdürlüğü) özerk değil, tümüyle siyasal iktidara bağlı bir kurum olduğundan yeterli ve adil denetim hizmeti vermiyor. Bu nedenle Isparta kazasında suçlu bulunup ceza da alan bürokratlar var. Burada da Çalışma Bakanlığı gereken denetimleri yapsaydı bu kadar iş cinayeti yaşanır mıydı? Türkiyede sorun budur. Kamu adına görev yapması gereken asıl sorumlular sanık sandalyesine oturtulmalıdır. Bu boşluğu dolduracak, kamuya gerçekleri anlatacak basın da yok denecek kadar az olunca güçlünün, zalimin eli serbest kalıyor. Devletin askeri, polisi sorumluların değil işçilerin yakasında ve bu gün şantiye bir esir kampı görünümündedir.”
Tutuklu işçiler
3. Havalimanı’ndaki inşaat işçileri ile Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut’un tutuklanmasının ardından içerisinde çok sayıda sendika ve siyasi parti temsilcisinin yer aldığı 3’üncü Havalimanı İşçileriyle Dayanışma Platformu da 8 Ekim’de kuruluşunu ilan etti. Platformun kuruluşunda yapılan açıklamada, “Bu platformda haksız hukuksuz şekilde tutuklanan işçiler ve sendikacılar ile dayanışma içinde olacağımızı, 3’üncü Havalimanı şantiyesinde çalışan arkadaşların bir isyanla deklare ettikleri taleplerin takipçisi olacağımızı belirtiriz” denildi. 3. Havalimanı inşaatında çalışma koşullarına karşı eylem başlattıkları için bugüne kadar tutuklanan işçiler ve sendikacıların isimleri ise şöyle: Akif Altınışık, Anıl Deniz Gider, Bilal Topcu, Birkan Topcu, Cihan Sarıbulak, Deniz Aslan, Fatih Mukan, Ferhat Uyar, Hasan Çetin, İlker Kurt, Mehmet Cemal Demir, Muhammet Yiğen, Murat Altuntaş, Musa Karakuş, Mustafa Atay, Özkan Özkanlı, Ramazan Gözel, Rıdvan Gönül, Selami Saribuğa, Servet Gözel, Teyip Kırğın, Uğur Karadaş, Yunus Özgür, Yusuf Yılmaz, Özgür Karabulut ve soyadı öğrenilemeyen Bilal, Diyar, İbrahim, Mehmet Nuri, Mustafa ve Yusuf isimli işçiler.