İktidara geldiği günden beri milyarlarca lirayı inşaat ve savaş sanayiine gömen AKP iktidarı, ağır borç yüküyle yürütülen bu politikanın sonucunda ortaya çıkan krizi yapısal önlemlerle çözmek yerine yine geçici rahatlama peşinde koşuyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “ekonomik krizi gündemden düşürün” talimatına paralel olarak alınan yeni kararlar, yaklaşan seçimler öncesinde gitgide büyüyen hoşnutsuzluğun kısmen giderilmesi ve bu arada enflasyona ayarlı ücret artışlarının tırpanlanması anlamını taşıyor. Maliye Bakanı tarafından ilan edilen ‘Büyük Enflasyon Savaşı”nın ardından büyük perakende mağazalarının neredeyse tamamı ve büyük holdinglerin çoğu, programa destek verdiklerini ilan ettiler, ancak bu indirimler dünyasının sokaktaki yansıması henüz gözlenemedi. Özellikle halkı en çok ilgilendiren perakende mağazalarında, büyük bir fiyat hareketliliği gözlenemediği gibi, sözü geçen logolar ve kampanyanın diğer unsurları da ortada yok. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin önceki günlerde açıkladığı büyük market isimlerinin hangisini gezseniz, sıradan bir günün sıradan market indirimlerinden başkasına rastlamıyorsunuz. Mağazaların ‘büyük yerden gelen’ emre zoraki uydukları her hallerinden belli oluyor. Bir market yetkilisi bu durumu “çarşıya ayıp olmasın diye Cuma Namazı’na gitmeye” benzetiyor.
Önce zam sonra indirim
Hatta bazı ürünlerde fahiş yükselişler sonraki indirime zemin olarak yapılıyor bile. Örneğin Şok Marketler’de daha 4 Ekim’de 33 TL olan Ariel sıvı deterjan, dün 39 TL’ye yükselmişti bile; dolayısıyla bu üründe yapılacak bir indirimin tedbiri önceden alınmış görünüyor. Mağaza çalışanlarının da kafası hayli karışık… Böylece bir satış furyasının başlaması ve sürümden kazanılması onlara da makul görünüyor ama bunun nasıl olacağı, hangi ürünlerde olacağı meçhul. Şirketlerin bu konuda stoklarına göre karar vereceği de söylentiler arasında.
Küresel bi’şey olmazsa
Öte yandan, Albayrak’ın “elektrik ve doğal gaza yılsonuna kadar zam yapmayacağız” sözü de yurttaşlara çok inandırıcı gelmiyor. Petrol fiyatlarının son derece oynak olduğu koşullarda, bu sözü tutmak, seçimlere kadar akaryakıtta olduğu gibi zam yapıp faturaya yansıtmamamın bir yolunu bulmakla mümkün görünüyor. Öte yandan, Albayrak’ın bu vaadine “Küresel olarak çok büyük bir değişim süreci olmadığı sürece” şeklinde bir not düşmesi de kapıyı aralık bırakmak olarak yorumlanıyor.
Çiftçi kurtulur mu?
Dünya Gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım ise, bu yüzde 10’luk indirimlerin çiftçiye bir katkı sağlayacağından kuşkulu. Yıldırım, “Gübre, yem, ilaç gibi tarımsal girdilerde son üç ayda yüzde 50 ile yüzde 120’ye ulaşan zamlar dikkate alındığında yüzde 10 indirimin çiftçiye bir katkı sağlaması ve enflasyonu düşürmesi zor. Yüksek zamlar nedeniyle çiftçi girdi alamayacağı için üretimde düşüş olacak ve üretim azaldığı için fiyatların artması enflasyonu körükleyecektir. Tarımsal girdilerde daha yüksek oranlı indirimlere ihtiyaç var” diye uyarıyor.
Bizi de kurtarın bizi de!
Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) aldığı son kararla 15 milyon liranın üstünde borcu olan şirketleri kurtarmaya yönelmesi ise programın bir başka yönüydü.İktisatçılar, aslında ilk kararın “100 milyon üstü” şeklinde olduğunu, ancak sonradan AKP’nin temelini oluşturan orta karar işletmelerin tasfiyesinin siyasi sonuçları hesaplanarak kararın değiştirildiğini belirtiyor. Ama buna karşın, inşaat alanında durum hala vahim. Kamuyla iş yapan müteahhitler kur etkisiyle yüzde 70’leri bulan maliyet artışları nedeniyle her gün Albayrak ve Erdoğan’ın kapısını aşındırıyor.İnşaat Müteahhitler Konfederasyonu (İMKON) Başkanı Tahir Tellioğlu, kamu müteahhitlerinin ayakta kalabilmesi için acilen fiyat farkı ve karsız işler için tasfiye kararnamesi çıkarılması çağrısı yapıyor. Ancak inşaattaki durum zor görünüyor; daha doğrusu “herkesi kurtarmak” mümkün değil. O yüzden de iktidar, yangını gördüğü halde bekliyor ve müteahhitlere “bugüne kadar götürdüklerinize sayın” deyip şimdilik marketleri, yani seçmenin can damarını kurtarmaya çalışıyor.
İşe silahlardan başlansa…
Enflasyonu düşürmek için adeta ‘kermes’ düzenleyen hükümet, ekonominin sırtındaki en ağır yük olan militarizme dokunmayı hiç düşünmüyor. Türkiye, 2017’de savunmaya 18 milyar dolardan fazla ayıran bütçesiyle dünyada 15. sırada yer aldı; 2016’da ise 17’. sıradaydı. Ama aslında bu harcama miktarının sadece bir bölümü. Asıl büyük yük, savaş politikalarının türev harcamalarıyla ilgili. Suriye ve Irak içlerinde yürütülen savaşçı siyasetin getirdiği harcama yükünün yanında, Kürt sorununu çözmek yerine bastırmayı tercih eden iktidarın, resmi yoldan ya da örtülü ödenek gibi diğer yollardan bu çaba için harcadığı paranın miktarını tespit etmek bile mümkün değil. Ancak kesin olan şey, külliyetli miktarda para kaynağının, üretime değil güvenliğe harcandığı.
Soylu’dan valilere talimat
İçişleri Bakanlığı, valilere stokçuluk yapanlar ve fahiş fiyat uygulayanlarla ilgili talimat verdi. Buna göre, stokçuluk yapan ve fahiş fiyat uygulayanlara ilgili kanun maddesince adli ve idari işlemler uygulanacak. Soylu, valiliklere gönderdiği genelgeyle, fahiş fiyat uygulayanlar için valiliklere “genel emir” çıkarma konusunda talimat verildi. Bu emirlere uymayanlar hakkında Kabahatler Kanunu’na göre gerekli adli ve idari işlemlerin uygulanması istendi. 09.07.2018’de Resmi Gazete’de yayımlanan 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 138/e maddesiyle “Valiİlde Devletin ve Hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her Bakanın mümessili ve bunların idarî ve siyasî yürütme vasıtasıdır.” hükmüyle Valilere, halkın değil siyasi iktidarın hatta bir siyasi partinin il başkanı vasfı yüklenmişti. Bu yasanın ç) bendinde yer alan, “Kanun, tüzük, yönetmelik ve hükümet kararlarının verdiği yetkiyi kullanmak ve bunların yüklediği ödevleri yerine getirmek için valiler genel emirler çıkarabilir ve bunları ilân ederler.” hükmüyle de sınırsız yetkiyle donatılmıştı.
EKONOMİ SERVİSİ