HDP 14 Mayıs seçimlerine HDP olarak girmeyecek. Halkların Demokratik Partisi, yakın tarihin en çarpıcı feda hamlelerinden birini gerçekleştirerek Türkiye ve dünyada modern kurtuluş mücadeleleri tarihi boyunca gerçekleştirilmiş en önemli siyasal pratiklerden birinin hukuksal varlığından soyundu. Özgeçmişleri kendi siyasal kimliğiyle özdeşleşmiş 451 insanının rejim tarafından mücrimleştirilerek hareketin önüne engel olarak atılması tuzağından kaçınabilmek için insanî birikiminin çok değerli bir parçasını arkada bırakarak yeni bir siyasal mekâna hicrete koyuldu. Hareketin tarihsel yürüyüşünün en önemli uğraklarından birini aşmak uğruna kendisinden vazgeçmeyi göze aldı.
Hiç kimse Anayasa Mahkemesi’nin önümüzdeki hafta HDP’nin sözlü savunmasından hemen sonra bir ekspres kararla HDP’yi kapatma kararı almayacağına kefil olamayacağı, hiç kimse Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimlerinden birinde başta Kürt halkı olmak üzere milyonlarca insanı siyasal seçenekten yoksun bırakmanın vebalini üstlenemeyeceği için böyle yapmak gerekirdi.
Son günlerde siyasal gündeme oturan “Emek ve Özgürlük İttifakı”nın 14 Mayıs seçimlerine nasıl katılacağı tartışmasının harareti, bu meselenin demokratik siyasetin bir konusu olabilmesini bile uzun zamanı, gayreti ve rızayı gerektiren bu kolektif ve bireysel feda hamleleri silsilesine borçlu olduğumuzu unutturmuş olabilir. Gene de bu noktaya gelirken yapılmış büyük fedakarlıklar ile tartışmanın bir ucunda duran cüce hesaplar arasındaki asimetrinin, ittifakı aklı selime çağıran bir uyarı doğurması beklenir.
Ama HDP için tartışma konusu bambaşkaydı. Emek ve Özgürlük İttifakı, HDP’nin 2021 sonbaharında yayımladığı “Demokrasiye, Adalete ve Barışa Çağrı Deklarasyonu”nda açıklanan siyasal hedefler doğrultusunda gelişti. Deklarasyon -artık bugünümüz olmuş olan- bir dönem tahlili üzerine kuruluydu: “Önümüzdeki dönemin ve seçimlerin demokratik cumhuriyetin oluşması açısından, tarihimizin en önemli dönemeçlerinden biri olarak nitelendirildiğini gördük. Bu anlamda seçimlerin yeni bir başlangıç, sorunların çözümü için demokratik yolların açılması imkânı olarak da değerlendirildiğini tespit ettik.”
Deklarasyon, 2023 hedeflerini de şöyle somutlaştırıyordu: “[…] parlamento seçimleri için ‘Demokrasi İttifakı’ şiarıyla; halklar ve barış ittifakı, kadın dayanışması ve ittifakı, ekoloji ittifakı anlayışı temelinde, toplumsal ve siyasal muhalefet, emek, kadın ve gençlik hareketleri ile en geniş birlikteliği ve ortak mücadele zeminini büyütme ve bu yoldaki güçlü yürüyüşümüzü sürdürme kararlılığı […]”
Özetle “Demokrasi İttifakı” perspektifi yalnızca “sosyalist partileri” değil, toplumsal bloklar üzerinde yükselen çok geniş bir toplumsal muhalefet dinamikleri toplamını, yalnızca bir seçimde elde edilecek iskemlelerin en avantajlı bir biçimde nasıl pay edileceğini değil toplumsal güçlerin kendi kendilerini yönetmesi esası üzerine kurulu bir taban demokrasisi inşasını kucaklıyordu. Bu deklarasyon, parlamentonun tek adam rejiminin ve restorasyon güçlerinin oyun sahası olmaktan çıkarılmasının imkanlarının gerçek hayatta, toplumsal mücadelelerin bağrında yattığı bilincinin dışa vurumuydu.
Bugün elde edilmiş olan “Emek ve Özgürlük İttifakı”nın 2021 sonbaharındaki bu atağın eseri olduğuna şüphe yok. Ne var ki, serinkanlı bir değerlendirme HDP’nin bu ittifakla deklarasyonunda ortaya koyduğu hedeflerin ancak küçük bir bölümüne ulaşabildiğini gösterecektir. Henüz, “halklar ve barış ittifakı, kadın dayanışması ve ittifakı, ekoloji ittifakı anlayışı temelinde, toplumsal ve siyasal muhalefet, emek, kadın ve gençlik hareketleri ile en geniş birlikteliği”nin uzağındayız.
Ne var ki, insanlar tarihlerini varsayılan, ideal koşullarda değil, hazır buldukları koşullarda yapıyor. “Emek ve Özgürlük İttifakı” bir toplumsal mücadeleler ağı üzerinde yürümese, dıştan bakanlara eninde sonunda bir “seçim ittifakı” olarak görünse bile, sırf 14 Mayıs hedeflerine -100 vekillik- ulaşabilmesi bile muazzam bir toplumsal sinerji gerektiriyor. “Emek ve Özgürlük İttifakı” seçimlerin hissedildiği, öngörüldüğü gibi sonuçlanması için dahi önümüzdeki kırk gün içinde toplumsal mücadele ve müdahale kapasitesini nicelik olarak mevcut varlığının kat kat üstüne çıkarmakla, sinerjisini çok daha tümleşik hale getirmekle, gözünü 14 Mayıs’ın ve parlamentonun ötesine dikmekle yükümlüdür.
Aklımızdan çıkarmayalım, yasa ve Anayasa dışı bir seçime gidiyoruz. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Tayyip Erdoğan’ın adaylığını Anayasa’nın “bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı olabilir” açık hükmüne karşın, Anayasa’da hiçbir şekilde atıfta bulunulmayan “’Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ çerçevesinde katıldığı ikinci seçim” olduğu gerekçesiyle onayladı. YSK’nin, bu ve geçmişteki “damgasız zarflarla kullanılan oyların geçerliliği”ne ilişkin, itirazı kabil olmayan benzer kararları, 14 Mayıs sürecinde yapabileceklerinin teminatı olarak görülmelidir.
Bu koşullar altında sırf 14 Mayıs seçimlerinde elde edilecek sandalye sayılarına ulaşabilmek için bile, o sabah Türkiye’de ve Kürdistan’da tek adam diktatörlüğünden kurtuluş iradesinin bütün ülkeyi sarmış, “ya gidecek ye gidecek” kararlılığının toplumun derinliklerine kök salmış olması gerekir.
Her türlü hile hurda, oy tırtıklama, seçmen caydırma ve akla gelen ve gelmeyen bilcümle hilelere rağmen, diktatörlüğün siyasal dayanağını yıkacak miktarda oyun sandıklara doldurulması ve bu sonuçların YSK tarafından değiştirilmesinin akla bile getirilemeyecek olması yalnız ve ancak toplumun bağrından taşan bir irade yoğunlaşmasının teşekkülüne, bu iradeyi hiçe sayana, çarpılacağının hissettirilebilmesine bağlı.
Parlamento hiçbir politik güce toplumsal varlık kazandırmaz, ama devrimci güçlerin toplumsal varlığının bir siyasal güce dönüşmesinin göstergesi olabilir. Parlamenter temsilin anlamı, yoksullar ve ezilenler için parlamentosu, devleti, ordusu, diktatörü olmayan, kendi kendini yöneten bir toplumun mümkün olduğunu haykırma imkânı, bu çağrının toplumsal kuvvetinin bütün toplum tarafından görünmesini sağlayacak inkâr edilemez bir ölçü sunmasıyla ilgilidir.
“Emek ve Özgürlük İttifakı”nın varlık nedeni, üzerine yükseldiği toplumsal güçlerin iradesini 14 Mayıs’a taşımak, 14 Mayıs’ı 15 Mayıs’a bağlamaktır. Ancak o takdirde HDP’nin Eylül 2021 deklarasyonundaki hedeflerin bir bölümüne ulaşılmış, demokratik siyaset için yeni bir uğrağa varılmış olacaktır. Ondan sonrası her şeyin yeniden kurulmasını gerektiriyor.