Bizleri karanlığa hapsetmek isteyen erkek egemenliğine karşı onlar yeni yaşamı, Üçüncü Yol’da inşa ediyor. Şimdilerde bütün dünyada yankılanan Jin, Jiyan, Azadî’yi kök(en)leriyle kavrayan o cesur kadınlar son olarak Ankara’da buluştu. ‘Dîsa Jin, Dîsa Jiyan’ ile, bu kez, Üçüncü Yol’a Yeşil Sol Parti ile koyuldu
Derya Aydın
“Çağın duygu ve düşünce çağlayanına çağıran bir sese ihtiyacımız var… Eskil, arkaik olduğu kadar şimdiyi anlatan bir ses’e… Evrende yalnız olmadığımızı hissettiren, enerjimizi bütünleyen bir söze. Duyguyu düşünceden, ruhu akıldan, sezgiyi bilgiden, maddeyi enerjiden, yaşamı ölümden, aydınlığı karanlıktan, felsefeyi sosyolojiden koparmayan bir heceye ihtiyacımız var. Zamanın ve mekânın ruhsal ve düşünsel paradigmasını taşıyan…”[1]
Sahne I: Cumhuriyetin Politik Bakiyesi ya da Ayna Simetrisi
Toplum, birbirinin simetrisi iki ittifakın istilası altında. Yaşamın her hücresinin teslim alınmak istendiği son eşikteyiz. Bir tutulma anı. Cumhuriyetin politik bakiyesini miras alanların elinde toplum saha’ya, özne rakama, irade taraftara dönüşüyor. Toplumsal öznelliğe, zamana, eyleme ve söze el konuluyor. Gündelik yaşamın her alanına yerleşen bu işgale karşı koymak gittikçe güçleşiyor. Siyasetin arenaya, sözün gevelemeye, hakikatin safsataya, görüntünün siluete ve toplumun hayalete dönüştüğü bu kavrayışta yaşam hakikatten kopuyor. Bu yaldızlı sahnede gözler kamaşıyor. Büyülü yörüngeye doğru birçok kimse son sürat koşuyor. Milyonları kendine çeken siyaset bir kez daha yerden/yerelden kopuyor. Toplumu savunan bütün (öz)dinamikler yok ediliyor. Zengin olmayan bir avuç dışındaki herkes yoksullaşıyor.[2] Sözleşmenin dışında kalanlara düşmanlık ilanları sürüyor. Doğayı sonsuz bir sömürü kaynağı olarak gören neoliberal tahakküm kendi seyrinde ilerliyor. Sahnenin gerisine düşmekte olanın, el koyduğu kadın kazanımlarının altını, berideki oyuyor. Erkek siyasetinin ve geçmiş suçların cisimleşmiş hali olan figüranla “kadın gücü” seyirlik gösteriye dönüşüyor. Sözün, bakışın, biraradalığın, üretimin ve yaratıcılığın yok edildiği bu hengâmenin orta yerinde yaşam sefil bir hal alıyor. Başkaldıranları teslim alma arzusuyla tutuşan eski gelenek yeni bir bedenle kolları sıvayarak hazır olduğunu ilan ediyor. Gelenek bir kez daha icat ediliyor. Irkçıların, sağını; toplum düşmanlarının, topluma karşı suçlarıyla övünenleri yeniden (t)ürettiği bu denklemde “aktör”lerin kim olduğu, siyasetlerin nereden yükseldiği sorusu anlamını yitiriyor. Herkesin Godot’yu beklediği bu eşikte kurtuluş iktidarın el değiştirmesine bağlanıyor.
Sahne II: Tedbiri Yaşam[3] ya da Üçüncü Yol
Zaman bizi yeni bir yaşama çağırıyor. Yeni Yaşam’ın kurucuları kadınlar. Ülkenin en cesur neferleri… Onlar, yüzyılın tekçi, inkârcı ve cinsiyetçi bakiyesini neoliberalizmin sömürge ve şiddet politikalarıyla birleştiren faşist iktidar karşısında bir adım geri atmayanlar. Kırıma varan erkek şiddetine karşı sokakları terk etmeyenler. Erkek egemen dünyada sonsuz bir sömürü kaynağı olarak görülen suyu, havayı ve toprağı savunanlar. Felaket kapitalizminin yok ediciliği karşısında toplumu koruyanlar. Kapitalizmin emekten saymadığı bakım emeğiyle dünyanın dönmesini sağlayanlar. Yeni yaşam arzusuna dair bütün çabaların hiçleştirildiği naylondan çağda[4] yaratma kabiliyetleriyle zamana cevap verenler. Yaşamsal derzlerin kurumaya yüz tuttuğu faşizm kıskacında, örgütlü mücadeleyi “yaratıcı ayakta kalma gücüne dönüştürenler.”[5] Siyaseti güç ilişkileri ağlarıyla tepeden kurarak toplumu teslim alanlara karşı, politikanın müşterek zeminine yaşamı yerleştirenler. Yaratma becerilerinin “eril bakış”[6] hasetiyle gülünçleştirildiği erkek egemen dünyada “erkekler ne der diye düşünmeden yazanlar.”[7] Yaşamı ölüme tabi tutam nekro-iktidara karşı yası direnişe çevirenler. Toplumu belleksiz bırakanlara karşı hikayelerine sahip çıkan hafıza militanları.[8] Kültürel, sosyal, iktisadi ve sembolik sermayelerle politika yapım sürecinin her aşamasında yer kaplayan imtiyazlılara karşı geride kalan büyük çoğunluğun derdini sırtlayanlar. İkili cinsiyete bel bağlayanlara karşı yaşamı ve yönelimi sonsuz kavrayanlar. Nefrete dayalı yok etme stratejilerine karşı yeni bir aradalıklarla buluşanlar. Yaşamı ölüme tabi kılan savaşa karşı barışı haykıranlar. Cumhuriyet cinsiyet rejimine karşı hakikat rejimi inşa edenler. Politikayı merkezden çekerek toplumla buluşturanlar. Felaket iktidarına karşı sınırları aşarak dayanışma örenler. Duygudaş gruplarla şifa bulanlar…
Açılış Yerine, Son Perde: Demokratik Cumhuriyete Doğru ya da Dîsa Jin, Dîsa Jiyan
Kadınlar uzun zamandır yalnızca toplumsal cinsiyet özgürlüğü için en önde yer almıyor. Onlar emekten ekolojiye sağlıktan ekonomiye hak mücadelesinden hukuka bütün toplumsal taleplerin kesişim kavşağında konumlanıyor. Bizleri karanlığa hapsetmek isteyen erkek egemenliğine karşı onlar yeni yaşamı, Üçüncü Yol’da inşa ediyor. Şimdilerde bütün dünyada yankılanan Jin, Jiyan, Azadî’yi kök(en)leriyle kavrayan o cesur kadınlar son olarak Ankara’da buluştu. “Dîsa Jin, Dîsa Jiyan” ile, bu kez, Üçüncü Yol’a Yeşil Sol Parti ile koyuldu. Ret, inkâr ve soykırım üzerine kurulu o eski geleneğe yaslanan ayna simetrisine karşı kurulacak Demokratik Cumhuriyetin harcını “Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Toplum” ile karmak için geliyorlar.
[1] Nagihan Akarsel, “Çağın Arkaik Sesi: Jin”, Jineoloji Dergisi, Sayı: 26. Güz 2022, 94.
[2] Eduardo Galeano, Aşkın ve Savaşın Gündür ve Geceleri, İstanbul: Sel Yayınları, 2020, 15.
[3] Tedbiri Yaşam ifadesi Atakan Mahir’in Jineoloji’ye ilişkin bir anlatısından esinlenerek oluşturulmuştur.
[4] Turgut Uyar’ın Geyikli Gece şiirinden ilhamla kullanılmıştır.
[5] Övül Ö. Durmuşoğlu. Hafıza Merkezi Berlin İPS iletişim Vakfı Tarafından Hazırlanan “İyi Günde Kötü Günde” Podcast Serisi’nin “Yaratıcılık” bölümü.
[6] Umut Tümay Arslan’ın “Eril bakış/nazar (male gaze)” ifadesinden alınmıştır.
[7] Kadın Haber Ajansı JİNHA’nın sloganı.
[8] “Hafıza militanları” ifadesi Özgür Sevgi Göral’ın aynı isimli yazısından ödünç alınmıştır.