Ülke gündemi bir yandan Muharrem İnce’nin küfür videoları ve muhalefet oylarını azaltma yönündeki nezaketsiz manevraları, diğer yandan ise İyi Parti İstanbul binasına yapılan silahlı saldırının hararetiyle ısınmışken, önemli dış gelişmeler ve Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı kararları dikkatlerden kaçtı ya da kaçırıldı.
İbrahim Kalın, Mart ayı ortasında Washington’a giderek ABD dışişleri yetkilileri ve senatörlerle ardı ardına görüşmeler yaptı. Bu ziyaretin içeriği ve sonuçları, kamuoyuyla pek paylaşılmadı. Eli boş geri döndüğü anlaşılmasın diye olacak ki ziyaretin sebebi olarak ABD-Türkiye iş forumu gösterildi. İki ülke arasında ticaret hacmini artırma kararı gibi beylik ifadelerle geçiştirildi. Oysa bu ziyaretin zamanlaması Beşar Esad’ın müdahalesiyle Rusya, İran, Türkiye ve Suriye yönetimlerinin dışişleri temsilcileri arasında yapılması planlanmış dörtlü zirve hazırlık toplantısının belirsiz bir tarihe ertelendiği açıklamasıyla çakışıyordu. Buradan da Kalın’ın ABD’den taleplerine ilişkin tahminler yürütmek mümkün. Seçim öncesi bari şu F16’lardan bir-ikisini verin de uçuralım demiş olmalı. Yoksa S400’leri ateşleriz diye tehdit de savurmuş mudur bilinmez ama pek nahoş bir ruh hali içinde geri döndüğü anlaşılıyor.
Çünkü bu ziyaretten kısa süre sonra toplanan Milli Güvenlik Kurulu, “Suriye ve Irak’ta bilhassa son dönemde müşahede edilen gelişmelerin, DEAŞ terör örgütü ile mücadele kisvesi altında PKK/KCK-PYD/YPG’yi helikopter de dahil, her türlü imkan ve kabiliyetle teçhiz etmeyi sürdüren aktörlerin asıl niyetinin anlaşılmasına bir kez daha vesile olduğu kaydedilmiştir” dedi. Bu cümlenin hedefinde adı zikredilmese de ABD ve NATO olduğunu her okur-yazar kişi anlayacaktır. Kalın ziyaretinin yarattığı düş kırıklığı içinde Erdoğan yönetimi ABD’ye kızgın. Son bir umut, Finlandiya’nın NATO üyeliğine meclis onayını sağlayarak her şeye rağmen iyi niyet gösterisi yapmaktan da geri durmuyor.
Erdoğan’ın MGK toplantısı bağlamında yaptığı açıklamalar ise bilinç-akışı tarzı edebi sayıklamaları çağrıştırıyordu. Cumhurbaşkanı, “Türkiye’yi Rusya’yla savaştan koruduk” şeklindeki dışişleri ifadesinin üzerine hemen “Aileyi koruyucu tedbirler alacağız” şeklinde bir içişleri bindiriyor ve ardından yine dışişlerine dönerek “bunlara kalsa Rusya’ya savaş açacaklar” diyor ve “Suriyelileri kimseye yedirmem” gibi ani bir ilham patlamasıyla sözlerini tamamlıyordu. MGK toplantısına bakıldığında, bu başlıklardan bazılarının kararlarda bulunduğu görülürken, diğerlerinin de içeride sohbetlerde konuşulduğu anlaşılıyor; ya da içişleri ve dışişleri metinlerinin prompterları karışmış olabilir.
Sonuçta, dörtlü zirve yaparak “Suriye’yi de biz kurtarıyoruz” diyebilme umutları suya düşmüş ve F16 hayalleri örselenmiş AKP yönetiminin düşük bir dışişleri profiliyle seçime gitmekten başka çaresi kalmamış görünüyor. Bu hüsranın yarattığı öfke de ‘helikopter’ sembolüyle MGK bildirisine geçiyor. Ama söylemin genelinden, Erdoğan’ın dış politikada bu kez de Türkiye-Rusya savaşını önleme iddiasına tutunacağı anlaşılıyor. Dörtlü zirve ön toplantısının nihayet bu ay başlarında gerçekleşeceği, ardından da Rus dışişleri bakanı Lavrov’un Ankara’yı ziyaret edeceği ilan ediliyor. Hatta seçim öncesi Putin’in bile gelebileceği konuşuluyor. Erdoğan’ın dış politika dönüşlerini izleyenler, ABD’yi ‘kıskandırmak’ için yapılan bu tür manevralara artık pek önem vermiyorlar; muhtemelen bunlara ABD dışişleri de dahil.
Bütün bu son dakika gelişmeler arasında Yunanistan’la gerginliğin düştüğüne dair belirtiler, barışsever kesimler açısından en olumlu gelişme. Yunanistan savunma bakanının Hatay’a bir ziyarette bulunacağı duyuruldu. Ankara, son birkaç yıldır Akdeniz’de kıta sahanlığı üzerine anlaşmazlık ve Ege adalarının silahlandırılması gibi nedenlerle Yunanistan’a karşı sertlik politikası izliyordu. İki ülke arasındaki ipler, Erdoğan ve Miçotakis arasında “bir gece ansızın” atışmasına kadar gerildi. 6 Şubat depremlerinin ardından ise Yunan medyası, kamuoyu ve kurtarma ekiplerinin gösterdiği empati, buzların erimesine neden olmuş görünüyor.
Dış ilişkilerde ve diplomaside bahar her bakımdan hareketli geçer. Ama belli ki Türkiye ile ilişkilerde dış aktörlerin çoğunluğu için diplomasi baharı, 15 Mayıs sabahı başlayacak.