Seçim tik takları çalışmaya başladı. Koltuk mücadelesi bir tarafta, yaşam kavgası diğer tarafta sürüyor. Bir damla su, sıcak tutacak bir konteynere hasret depremzedeler. Yaralar sarılmayı bekliyor. Yaşamın, hakların, halkların ve adaletin üzerinde sıkıştırılan mengeneden kurtulmak gerekiyor. Gelen seçim bu nedenle diğerlerinden daha önemli. Evet günler yaklaşıyor, 14 Mayıs’ta düdük çalacak, yurttaşlar sahaya çıkacak, 15 Mayıs’ta da maçın sonucu belli olacak; pardon, ülke sakalının aklığı karalığı önümüze dökülecek.
Gıda krizi
Ülke ne zaman bir melanetle yüzleşse, ilk olarak, beslenme, gıda meselesi gelir baş köşeye oturur. Hoş melanet olmadan da gıda sorunu baş belası. Mesela pandemi olur; içinden çıkıl(a)mayan, çözümsüz bırakılan gıda sorunu gelip karşımıza dikilir, canımızı yakar. Zelzele olur, şirketler suyu paraya tahvil ettiği için deprem bölgelerindeki insanlar suya erişemez, susuzluktan kavrulur. Ama elde koskoca bir devlet vardır, öyle çizilir ya beyin tuvallerine. İşte o koskoca devletin hükümeti şirketlerin karşısında “küçülür”, şirketlerin elindeki suya el koyamaz, halka dağıt(a)maz. Hükümetin şirketler karşısındaki bu yetmezliği nedeniyle depremzedeler, su, su diye inler. Seçim gelmiş çatmış; uçmuş gıda fiyatlarına keseleri boşaltılmış yoksul halk ulaşamaz. Gel velakin, iktidarın koltuğu korumak için yoksulun oyuna ihtiyacı vardır. İktidara tekrar seçilmek için illüzyon gereklidir, yoksa koltuk elden gidecektir. Gelsin cambaza bak oyunu o zaman. Hani geçmiş seçimler arefesinde tanzim satış çadırları kuruldu, gördük, yaşadık ya hep beraber. Hükümet eliyle kurulmuştu o tanzim “çadır gecekonduları” biliyorsunuz. Seçim biter bitmez, ‘taş bitti yapı paydos’ misali kuran el nasıl da yerle yeksan etti tanzim çadırlarını. Hatırladık mı? Şimdi yine yeni bir seçim sathı mailindeyiz. Gıda fiyatları zaten hep roketlenmiş haliyle arzı endam etmekte. Arada Ramazan ayı var, oruç tutulacak, sonra seçim olacak. Bu iktidar için işi daha da zorlaştıran bir durum. Yeni bir derme çatma, demonte tiyatro sahnesine ihtiyaç var. Ve sahne kurulur; “Et ve Süt Kurumu satış noktalarında kıyma ve kuşbaşı miktarını 2 katına çıkaracak ve fiyat ise Et ve Süt Kurumu satış noktalarında kıyma için 119 lira, kuşbaşı et için 129 lira olacak” denir, senaryo yazılır. Oyun sahneye konur. İyi güzel diyeceğim de, diyemiyorum. Çünkü ESK’nın Türkiye’de 17, İstanbul ve İzmir’de 1’er satış yeri var sadece. Bir başka senaryo da, “Ramazan boyunca Tarım Kredi Marketleri’ndeki gıdaya zam yapılmayacak, ESK ürünleri burada da satılacak.” Önlem diye sunulanların yetersizliği bir yana, gelelim Vehbi’nin kerrakesine. Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği’nin ortakları kim(ler)? Çiftçiler. Yani kooperatifler çiftçilerin. Açıklamayı yapan kim? Hükümet! Toplumsal varlık olan suyu gasp eden şirketlerin suyuna el koyup dağıtamayan, özel market fiyatlarını belirleyemeyen hükümet, köylünün alınteri hakkında karar vermeye gelince nasıl da efe! Değil mi? Bu komik mi, trajikomik mi? Çaresizlik mi? Hepsi mi? Ne olduğunu söyleyeyim: Türkiye’de fiyat belirleyici olanlar şirketlerdir. Hükümetler ise şirketlerin hamisidir.
Bu arada seçim kaosu, deprem acısı derken, aradan TBMM’de çıkarılan 422 sıra sayılı Kanun ile tarım ve orman alanlarında şirketlerin hakimiyeti yasal olarak tesis edildi. Yani şirketler b.ka üşüşen sinekler misali, Türkiye tarımında eşelenmekte. Gelecek hükümet(lere) bu kanunun uygulaması kaldı. Gelen hükümet, yasayı çiftçi lehine değiştirecek mi, yoksa küresel tarım, gıda ve ecza şirketlerine selam, yola devam mı diyecek? Zurnanın zırt dediği yer tam burası! İşte sandığa en azından bunu değiştirmek için gitmek gerek. Sistem bu; değişir mi? Zor! Değiştirme araçlarından bir tanesi seçim ama!