Bilinen bir hikâyedir, ‘Ermeni’yi dövdürtmeyecektik’ hikâyesi. Bu hikâye haksızlığı, kötülüğü anlatır. Bir kesime karşı yapılan haksızlıktan günü gelince, buna onay veren ve ortak olan kesimlerin de nasibini aldığı gerçeği vardır. Bu hikâye tam bir Türkiye klasiğidir; asla geçmişe ait değildir, günceldir ve her koşulda varlığını sürdürür. Son 40 yıldır dövülen, sövülen, çakalların önüne atılan Kürtlerdir.
İddia edildiğinin aksine tarih tekerrürden ibaret değildir, benzerlikleri olsa da aynı şekilde başlayan hikâyenin sonucu ve etkileri geçmişte yaşanan örneklerinden çok farklıdır. ‘Kürd’ü dövdürtmeyecektik’ meselesi ‘Kürd’e dokunmayacaktınız’ realitesine dönüşmüştür. Bu da demokratik Kürt siyasetinin geliştirdiği stratejik hamlelerle ilgilidir. Sayısız hamlenin yanı sıra Kürt siyasetinin Türkiye siyasetine yön veren 3 büyük stratejik hamlesi Türkiye’yi kaçınılmaz bir değişime sürüklemiştir. Eski nizamı sürdürmenin artık hiç kimse açısından imkanı ve koşulları kalmamıştır. Değişimi yaratan bizzat mücadelenin kendisidir, Kürt siyasetinin stratejik hamleleridir.
Birinci stratejik hamle bizzat legal-demokratik Kürt siyasetinin tarih sahnesine çıkmasıdır. HEP ile başlayan DEP ve sonrasında kurulan partilerle devam eden serüven Türkiye’de ‘hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı’ sonucunu doğurmuştur. Bu uzun süreç sancılıdır, zorludur, bedelleri büyüktür ama sonu muhteşem olmaya adaydır. Bu hamlelere karşı sömürüye dayanan, tekçiliği esas alan egemen siyasi anlayış ‘Kürd’ü döverek diğer bütün kesimleri’ hizaya getirme ezberini devreye sokmuştur. Bu görevi ve sorumluluğu 90’lı yıllarda ilk üstlenen Çiller-Ağar kliği ve derin devlet unsurları olmuştur. Katliamlar, köy yakmalar ve faili meçhul cinayetlerle tarihin akışı tersine çevrilmeye ve mafya-siyaset-derin devlet üçgeninde rantçı siyasetin devamı sağlanmaya çalışılmıştır.
Ötekiyi döverek güç olmaya çalışanlar için sonuç hüsrandır, kaçınılmaz bir yenilgidir. Süleyman Demirel’in başında bulunduğu Doğru Yol Partisi’nin 1991’de aldığı yüzde 27’lik oy oranı ‘Kürtleri döverek’ palazlanma görevini üstlenen Tansu Çiller ile birlikte 1995 seçimlerinde yüzde 19’a, 1999 seçimlerinde yüzde 12’ye gerilemiş, 2002 seçimlerinde Çiller ve partisi yüzde 9 oy ile barajın altında kalmıştır. Çiller, Kürtlere bulaşarak tarihinin en büyük hatasını yaptığını yıllar sonra görmüş, zulümle abad olmaya çalıştıkça sonu berbat olmuştur. Sonraki yıllarda DYP’yi kurtarma görevi Ağar ve Soylu gibi aynı kliğin diğer aktörlerine verilmiş olsa da DYP tarih olmaktan kurtulamamıştır.
AKP ise bütün bu yaşananlarla hesaplaşma, Türkiye’yi değiştirme ve geçmişten ders çıkarma iddiasıyla yola çıktığını ileri sürdü. İlk yıllarında bu konuda bazı adımlar da attı. Ancak iktidar nimetleri tatlı geldikçe, iddialarından uzaklaşarak devletin kendisine dayattığı sınırlara teslim oldu. Siyaset üretemez hale geldi, sıfırı tüketti ve dönüp dolaşıp eski defterleri karıştıran müflis tüccara dönüştü. 90’lı yıllardaki politikaları en berbat haliyle uygulamaya giriştikçe kendisi için de sonun başlangıcına adım attı. AKP aslında tarihi boyunca hiçbir zaman Kürt düşmanlığından vazgeçmedi ama 2015’te açık bir şekilde sarıldığı ‘savaş konsepti’ kendisini kaçınılmaz sona doğru sürükledi. En büyük saldırılarına imza attı, emperyal heveslerle Rojava’ya, Güney’e saldırdı, nerede bir Kürt kazanımı varsa onları yok etmeye yemin etti. Haliyle 90’lı yılların bütün aktörlerinden medet umar hale geldi. Böylece topluma karşı darbe mekaniğini hareket geçirdi, toplumsal fay hatlarıyla oynadı. Aynı yöntemleri deneyerek farklı sonuç bekleme gafilliğine kapıldı. Bu noktadan sonra borusu öten savaşçı klik oldu.
Kürt hareketi ise bu saldırılar ve despotik yöntemlere karşı iki kritik ve stratejik hamle geliştirdi. İkincisi 31 Mart yerel seçimlerinde uyguladığı stratejiydi. AKP ilk kez yerel yönetimlerde tarihinin en büyük yenilgisini yaşadı, İstanbul ve Ankara gibi pek çok kalesini kaybetti ve yükseliş süreci bu tarihle birlikte yenilgi aşamasına da girmiş oldu. HDP bugün de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmayarak üçüncü büyük stratejik hamlesini yapıyor. Bu da iktidara asla toparlayamayacağı ikinci büyük stratejik yenilgiyi yaşatmaya adaydır. Çiller’in yenilgi ve tarih olma süreci 7 yılda tamamlandı. AKP’nin tarih olma ve yenilgiyi yaşama süreci biraz daha uzun sürse de sonuç Çiller’in yaşadığından farklı olmayacaktır.
Değişimi yaşamak zorunda olan sadece iktidar da değildir. İktidara aday olan aktörler de aynı sonucu yaşamamak için bu yaşananlardan ders çıkarmak zorundadır. Bütün bu yakın tarihin kısa özeti iktidara aday olan muhalifler için ‘Kürtleri dövdürtmeyecektiniz’ hikayesidir. Tarihi yenilginin kıyısında olan iktidar için de ‘Kürtlere bulaşmayacaktınız’ realitesidir.