Seçim süreci başladı. Her cenahtan ittifaklar ve partiler kendi yol güzergahının taşlarını döşemeye çalışıyor.
Bu yazıda izlendiğinde hemen herkesin çağrışımlarla kendi alanında olan biteni hatırlayacakları iki filmden söz etmek istiyorum.
İki ayrı ülkede seçim süreci kampanyalarında gerçeklerden esinlenerek yapılmış bu filmler siyaseten çağrışımlar yaratması, seçim süreçleri boyunca kriz yaratılması, kumpas, oyun ve entrikaları konu etmesi açısından dikkat çekici dersler veriyor.
***
Birinci film “No” (Hayır) adını taşıyor…”No” duygunun mantığa göre daha güçlü bir araç olduğunu politika üzerinden anlatan bir film. Yönetmen Larraín, Antonio Skarmeta’nın gerçek kişi ve olaylardan esinlenerek yazdığı bir oyunundan yola çıkılarak çekilen “No”da ülkesinin yakın tarihine ayna tutuyor.
1988’de gerçekleştirilen Şili referandumundan yola çıkan film, parlak fikirli, genç bir reklam uzmanını başrole taşıyor. Diktatör Augusto Pinochet’i baskılarla ülkeyi referandum oylamasına götürmüştür. Muhalefet kanadı ise bu fırsatı kullanıp onu alaşağı etmek için “Hayır” odaklı ciddi bir reklam kampanyası başlatır.
Filmin odağında, iktidarın uygulayacağı baskı ve hileler yüzünden kaybedileceğine kesin gözüyle bakılan kampanyada herkes için olumlu anlamları ve çağrışımları olan bir fikir yer alıyor. Bununla da her bir vatandaşın hayallerinin canlandırılması amaçlanıyor.
Argümanların kişi üzerine değil onun yarattığı sonuçlar üzerinden verilmesi gerektiğinin mesajını veriyor.
Yönetmen, filmde tam bir gerçeklik yakalamış. Stilini de gerçek spot, haber vb görüntülerle kurgulayarak, flaş patlamaları, parlamalar, bozuk sayılabilecek bazı görüntülerle, seyirciye tam bir kampanya ritmi duygusu veriyor.
Video kamerasıyla çekilmesinden ötürü adeta bir arşiv görüntüsünü hatırlatan “No” (Hayır), duygunun mantığa göre daha güçlü bir araç olduğunu politika üzerinden göstermeye çalışıyor.
Sonuç: Gerçekte de olduğu gibi diktatör Pinochet %44 oranıyla referandumu kaybediyor.
***
İkinci film: “Kriz Bizim İşimiz”… 2015 yapımı olan ve aynı adlı belgeselden uyarlanmış olan bu film Güney Amerika’daki Amerikan siyasi kampanya stratejilerine odaklanmaktadır.
Film bir grup Amerikalı politik danışmanın Bolivya başkanına seçimleri tekrar kazanabilmesi için yardım edişini konu alıyor. Kumpasları, oyunları, entrikaları yer yer kara mizaha da başvurarak oldukça çarpıcı bir film olarak karşımıza çıkıyor.
Jane, depresyon sorunları olan, yıllarca politik danışmanlık yaptıktan sonra emekliye ayrılıp iki dağın arasındaki bir kulübede yaşayan bir karakter. ABD yetkilileri Jane’in ailesinin olmadığı ve kariyerinin kötü bir şekilde bittiğini gördükleri için kaybetmeleri durumunda başarısızlığı Jane’e yükleyebilecekleri için risksiz bir seçim olduğunu düşünerek Bolivya’daki seçimlerde danışmanlık için Jane’in kapısını çalıyor. Jane başta istekli olmasa da idealist biri olduğundan destekleyeceği adayın profili çok iyi olmamasına rağmen işi kabul ediyor. Jane seçimi kazanmak için korku siyasetinin teşvik edilmesini söylüyor ve yönetimi bir kriz yaratmak için ikna ediyor. Bu yarattığı kriz neticesinde başarılı oluyor ve seçimi adayına kazandırıyor.
***
Bu yazıda sözkonusu filmlerin bir eleştirmesini, değerlendirmesini yapmak değildi amaç. Bu seçim sürecinde toplumsal muhalefetin toparlanması gereği düşünüldüğünde ilgililere bu konuda böyle filmler olduğunu, gerçek yaşantıdan aksettirilmiş bu filmlerin toplumsal muhalefetin nasıl canlanacağı konusunda ve yol gösterici çağrışımlar yaratabileceği varsayımıyla izlenmesinin yararlı olabileceği düşünülerek konu edildi.
Her iki filmde de politikanın ahlaki açıdan ne kadar yozlaşabileceğini, bir yalandan ibaret olduğunu; birçok alanda olduğu gibi seçim kampanyalarının da nasıl manipüle edilebilir olduğunu, her şeyin aslında bir şirket gibi yönetildiğini, bu işin içindeki insanların da zamanla hırslarının esiri olarak bu oyuna dahil olduklarını görüyor insan.