Bir kez daha “Kürtler ne istiyor?” sorusunun sıkça sorulacağı bir seçim dönemine daha giriyoruz. Ne tuhaf! “Kürtlerin hangi hakları var?” sorusu yerine, “Kürtler ne istiyor?” sorusunu sormak bile henüz hak bilincinin içselleştirilmediğini gösteriyor.
“Kürtler ne istiyor?” sorusu aslında Kürt sorunu nedir ve nasıl çözülür sorusuna verilecek cevaptır. İnsan hakları alanında yıllardan beri tekrar etmekten hiç bıkmadığımız birkaç cümleyi bir kez daha tekrar edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti devleti ideolojik bir ulus devlettir. Bir resmi ideolojisi vardır. Bu ulus devlet Türk etnisitesine dayanır, Müslümanlığın Sünni yorumunun devletleşmiş halini benimser. Bu nedenle Anayasasında ve yasalarında Türk etnik grubu dışında diğer etnisitelerin güvencesi yoktur. Sünni Müslümanlığın Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığı ile yaşatılması dışında diğer inançlar resmi olarak tanınmaz. En son cemevlerinin ibadethane sayılması yerine kültür merkezi sayılması gibi. Yüz yılık Cumhuriyet, “Türkçü İslamcı ya da İslamcı Türkçü diye tarif edilmektedir”. İşte Kürt sorunu dediğimiz sorun Türkiye’de yaşayan Türk etnik grubu dışındaki diğer etnik grupların kimlik ve kültür haklarının Anayasal güvence altına alınmasıdır. Bunun yanı sıra evrensel insan hakları sözleşmelerinde azınlık hakları olarak tanımlanan etnik, dil ve din/inanç gruplarının her türlü haklarının güvence altına alınmasıdır. Bu durum, aynı zamanda insan haklarını savunmanın da bir gereğidir. Türkiye insan hakları alanında BM ve Avrupa Konseyi Sözleşmeleri’nin gereğini yapmadığı için Kürt sorunu halen devam etmektedir. Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talepleri yerine getirilmemiştir. Bu temel sorunlar çözülmediği için de diğer demokrasi ve insan hakları sorunları devam etmektedir.
Kürt sorununun çözümü amacı ile en son 8. Ateşkes dönemi dediğimiz 2013-2015 Barış ve Çözüm Süreci dönemi yaşanmıştır. 2013 yılında oluşturulan Akil İnsanlar Heyeti’nin 4 Nisan 2013 ile 26 Haziran 2013 tarihleri arasında tüm Türkiye’yi dolaşıp hazırladıkları bölge raporlarında Kürt sorununun çözümüne dair oldukça kapsamlı öneriler vardır ve bu önerilerin tamamı devlete/hükümete sunulmuştur. Merak edenler bu önerileri okuyabilirler. Bu önerileri özetlersek; Anayasal vatandaşlığa geçiş, ana dilinde eğitim öğretim hakkının anayasal güvenceye kavuşturulması ve tıpkı 1921 Anayasasında olduğu gibi ademi merkeziyetçiliğe dayalı yerinden yönetim ilkesinin hayata geçirilmesi, gerçek bir geçmişle yüzleşme sürecinin yaşanarak cezasızlığa son verilmesi gibi çok sayıda öneri. Bu öneriler gerçekleştirilinceye kadar da her türlü insan hakları ve demokrasiye aykırı uygulamaların giderilmesi için yol temizliği yapılması. Yani siyasi mahpusların serbest bırakılması, hasta mahpusların ayrımsız tahliye edilmesi, kayyum uygulamalarına son verilerek seçilmişlerin görevlerine iade edilmesi, OHAL KHK’ları ile haksız hukuksuz bir şekilde işlerine son verilenlerin işlerine iade edilmesi gibi oldukça uzun bir liste sıralayabiliriz.
Peki insan hakları ve demokrasi değerlerine uygun olarak Kürt sorununun çözüm süreci nasıl olacak? Esasında bu soru daha önce sorulmuş ve 2013-2015 dönemi yaşanmıştı. Kürt sorununun çözümünde tarafların kararlaştırdığı siyasi iradeleri vardır. Diyalog ve müzakere bu siyasi iradeler arasında gerçekleştirilir. Daha sonra da farklı alanlarda yapılması gerekenler yapılır. Elbette ki TBMM çatısı altında. Unutmayalım ki, 28 Şubat 2015 tarihinde Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi’nde devleti, hükümeti ve iktidardaki siyasi parti ile Kürt tarafını temsilen bir araya gelen heyet, Abdullah Öcalan’ın bizzat kaleme aldığı Dolmabahçe Mutabakatı’nı canlı yayında okumuşlardı. Esasında buradan devam edilerek diyalog ve müzakere süreci yeniden canlandırılabilir. Bunun için de İmralı Ada Hapishanesi kapatılarak, Abdullah Öcalan’ın tıpkı Nelson Mandela sürecinde yaşananlar gibi bir sürece tabi tutularak bu süreç ilerletilebilir. Bu sürecin en önemli özeliği ise çatışmasızlıktır. Deprem vesilesi ile ilan edilen eylemsizliğin sürmesi seçim süreci bakımından da önemlidir. Bizim sık sık yeni bir barış sürecinin inşa edilmesi talebimiz sadece Türkiye açısından değil, Suriye ve Irak bakımından da gereklidir. Seçimlerle beraber yeni oluşacak siyasi iradenin merkezi olacak olan TBMM’ye büyük görevler düşecektir.
Seçim sürecinde bu konu çok sık speküle edilecek ve gereksiz tartışmalar yaşanacaktır. Bu tartışmaların yaşanmaması için 2013-2015 dönemi akılda tutulmalı, dünyada başarılı çatışma çözüm süreçleri yaşamış Güney Afrika, Kuzey İrlanda, İspanya, Fransa, İtalya ve en son Kolombiya örnekleri sık sık anlatılmalıdır. Ayrıca bu süreçte Abdullah Öcalan üzerinden spekülasyon yapılmaması için AİHM’in umut hakkı kapsamında aldığı kararların Türkiye’yi bağladığı da unutulmamalıdır.
Bitirirken bir kez daha hatırlatmak gerekir. Herkes ve her halk onurda ve haklarda eşittir. Kürtler ne istiyor demek yerine, “Kürtlerin hakları niçin inkar edildi?” sorusunu sormak gerekir.
Bu yazımın yayınlanacağı gün Newroz günü. Newroz meydanlarından seslenen milyonlara kulak vermek gerekir. Newroz’un diriliş günü gerçeğinden hareketle Yaşasın Newroz! Bijî Newroz!