Ankara Gar Katliamı davasında kamu sorumluluğunun ortaya çıkmasıyla mahkeme heyetinin hızlıca davayı karara bağlamaya çalıştığını dile getiren 10 Ekim Davası Avukat Komisyonu Üyesi İlke Işık, “Devlet yetkililerinin yargılanması, firarilerin yakalanması için çabamız devam edecek” dedi.
Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya barış talebiyle gelen on binlere yönelik İŞİD tarafından 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleştirilen canlı bomba saldırısı üzerinden 3 yıl geçti. 101 kişinin yaşamını yitirdiği, onlarca insanın yaralandığı katliam hakkında açılan davanın 2 Ağustos tarihinde görülen duruşmasında 19’u tutuklu 36 sanık hakkında karar çıktı. Türkiye’nin siyasi tarihini değiştiren katliam olarak tarihe geçen Ankara Gar Katliamı davasını, 10 Ekim Davası Avukat Komisyonu Üyesi İlke Işık Mezopotamya Ajansı’ndan Berivan Altan’a değerlendirdi.
‘İddianame rezalet bir şekilde hazırlandı’
Katliamın yaşanmasının ardından avukatlar olarak ilk andan itibaren savcılarla iletişim kurmaya çalıştıklarını ifade eden Işık, “Korkunç bir tabloydu. On binlerce insanın geldiği bir alanda canlı bombalar patlamış ve 100’ü aşkın kişi yaşamını yitirmişti. Olay yeri incelemenin düzgün yapılması, delillerin toplanması, adaletin yerine getirileceği bir soruşturma olması için elimizden gelen çabayı göstermeye çalıştık. Ama ilk karşılaştığımız yine o dönemde yürütülen pek çok politik soruşturmaya getirilen gizlilik kararı oldu. Katliam sonrası 8 ay boyunca hiçbir şekilde dosyaya müdahale etmek ve bakma şansımız olmadı. Dosyaya katkı sunma talebimiz reddedildi. Katliam sonrasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 3 savcı görevlendirildi. Soruşturma boyunca görüştüğümüz savcılardan ‘Biz hallediyoruz, araştırıyoruz. Çok çaba harcıyoruz’ sözlerini duyduk. Müştekiden gizlenen bir soruşturma yürütüldü. Kısıtlılık kararıyla aslında savcının soruşturmama anlamını taşıdı. İddianame rezalet bir şekilde hazırlandı. Katliam plancısı olduğu iddia edilen Yunus Durmaz Antep’te, üzerinden elde ettikleri dijital materyallerden oluşan, 36 sanıklı ama bu sanıkların dahi kendi aralarında bağlarının doğru düzgün araştırılmadığı bir iddianameyle karşı karşıya kaldık. Katliamın, nasıl gerçekleştiği, nasıl Antep’ten karayolu üzerinden canlı bombaların geldiğinin dahi araştırılmadığı bir yetersiz iddianame, yargılama sürecine de sirayet etti” diye konuştu.
‘Her defasında dile getirdik’
Katliamın göz göre göre geldiğini her defasında mahkeme salonunda dillendirdiklerini kaydeden Işık, “Evet bu sanıklar katiller. Bu katliamın bir yerinde yer almışlar. Ama sadece bunlar sorumlu değil. Antep Valiliği’nin, Emniyet Müdürlüğü’nün, sınırları koruyan sınır görevlilerinin, tüm bunları değerlendirmeyen istihbaratın, Ankara Emniyeti’nin sorumluluğu çok açıkken mahkeme kovuşturmayı genişletmeyi yapması gerekiyordu; ama yapmadı. Çünkü gelen belgeler, katliamda devlet sorumluluğunu işaret ediyordu; ancak mahkeme hızlıca karara çıkarmaya çalıştı” diye konuştu.
‘Katliamın gerçek sorumluları kimdi?’
“Ceza hukuku ve ceza usulünün de yerle bir edildiği bir yargılamadan bahsediyoruz” diyen Işık, şöyle devam etti: “Delili topluyorsunuz; ama delili tartışmıyorsunuz. Yeni delil, farklı bir boyut ortaya çıkarıyor; ama siz, ‘Hayır ben bir şey yapmayacağım’ diyorsunuz. Dosyayı derinleştirmesi gereken savcı, Haziran duruşmasında tüm taleplerimizi reddederek mütalaayı açıkladı ve Ağustos duruşmasında karar verildi. İddianame kapsamında bir ceza verildi. Dava bitmiş değil. Çünkü dosya yakalanmayanlar yönünden ayrıldı.”
Dosyanın mahkeme tarafından tefrik edildiğini ve 8 Kasım tarihine duruşma günü verildiğinin altını çizen Işık, karara ilişkin itirazlarını yaptıklarını ve süreci takip ettiklerini belirtti. Işık, “Kimdi bu katliamın gerçekten sorumlusu, bilerek önlem almayan asıl sorumlularının yani devlet yetkililerinin yargılanması, firarilerin yakalanması için çabamız devam edecek. Firari sanıklar serbest gezdiği sürece dünyadaki hiç kimse güvende değil” dedi.
‘Hukuki mücadelemiz sürecek’
Barışa, insanlığa karşı bir katliam yapıldığını belirten Işık, “IŞİD eylemlerinin insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilmesi yönünden mücadelemiz devam edecek. ‘Anayasal düzeni ihlal etmek ve yıkmaya teşebbüs’ , ‘İnsan öldürmek ve yaralamaktan’ açılan bir dava kabul edilemez. IŞİD 2015 yılında Ortadoğu’yu, Suriye’yi, Êzidî kadınları, Kürtlerin topraklarını kana bulayan, köleleştiren, insanlığa karşı büyük bir kıyım işlemiş bir örgüt. Kaldı ki bu sanıkların anayasal düzenle problemleri olduğunu, bu devletin, siyasal iktidarın düzeniyle problemi olduğunu düşünmüyoruz. Siyasal iktidarın 7 Haziran ve 1 Kasım arasında en çok ihtiyacı olan kaosu yarattılar. O yüzden, bu katliamı yaptılar. IŞİD’lileri ‘Anayasal düzeni yıkmaya teşebbüsten’ adlandıramayız. Sevk maddesi ve suçun tanımlanması noktasında eksik olduğunu düşünüyoruz. İnsanlığa karşı suç kapsamına alınması için mücadele edeceğiz. Gerçekten adalete ihtiyacımız var. Büyük bir katliamı böyle kapatamazlar. Mahkeme de gerçek sanıkları biliyordu; ama sonuca gitmedi. Herkes biliyor, kamuoyu da bunu biliyor. Kaç yıl sürerse sürsün nereye giderse gitsin hukuki mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.