Bir şeyleri değiştirme fikri, neden tereddüde düşsün? Bize çok soru soruldu, çok unutulduk. Yeniden yenilme çağında herkes, neden olmasın? Durmadan ya da durduğumuz yerden diyelim: Bizim olmayandan da hesap soruyorsunuz ve biz başa dönüyoruz.
Bunu bir ayna karşısında yalnızlığımıza soralım.
Kuşkusuz bir düello başlar, heybetini de ihtişamını da kaybetmiştir. Değiştirmek bir şeyleri, yeniden gözden geçirilsin. Uykuda kalmış bu serseri devrimleri mayın gibi her yere döşemeli. Ardından cevaplar vereceğiz: Bir gerçeği bacağından asacağız, bir yalanı yanıltacağız.
Bunu kendimize tembihleyeceğiz önce, sonra başkasına.
Sonra adımlar başlayacak, yönsüz. En güzel bahçelerin en serin yerleri, en yeşil denizlerin sahilleri, yeryüzüne öfkeli dağların kahkahası, neden olmasın? Düşsün önümüze düşlerimizde kaybettiğimiz ne varsa. Gelsin peşimizden, kimin ve neyin anısı kaldıysa.
Birilerini taklit ederek rol çalmanın çılgınlığı, bunu bir dert ve bir keder gibi salmasını ve hepsini şiddetli bir heves olarak düşünüyorum. Bunu cümlelerle tarif etsem, kafam daha çok karışacak. Herkes biraz böyle, bundan muzdarip. İnsanlar birbirini kullanmaktan ve birbirini kaybetmekten korkmayarak bu çağa başladı ve orada yanlış başladı bir şeyler. Dünya o yüzden belki yas tutuyor, dönüyor yorulmadan.
Şahitlerimizi ve müsebbipleri adıyla çağıralım, hiç korkmadan.
Maksadını unutan umutsuz bir cümleyi yazmak istiyorum duvarlara. Başkası onu umutlu diye okusun başka sokakların başka duvarlarında. Dünyanın bir ucundaki bir ülkenin sokaklarında, başka bir dilde de yazılsın. Her halükârda okuyacak birileri ve farklı düşünmeye başlayacak. Bir gün, biri silecek ve kendi cümlesini yazacak. Yeter ki yazdıklarımız bizim gibi birilerini kahredecek bir fikre evirilmesin. Reklamı da yapılmasın.
Tespitlerimizi kurşuna dizmekten de vazgeçmeyelim.
Biz yeniden düşelim, biz yeniden düşünelim. Öyle gördük, öylece öğrettiler. Ama bir şerh de var, itiraz renginde bir yeni vaat. Dinleyeni caydıran. Kendini arayan insanlar var, kendini unutan insanlar gördüm. Hepimiz toplanıp dedik; nasihat yılları geçti. Sözü bitirdikten sonra yolumuza döndük. Dedik ki yolumuzda kapılar olmayacak, duvarlarımız bizimle beraber gelmeyecek. Yeniden biz, düşelim yollarımıza.
Teşvik ettiğimiz her ne ise, çıksın önümüze ve karşılaşalım.
Hızımızı zaman ölçsün. Hizamıza kimse karışmasın. Haysiyetimizi kimse sorgulamasın. Hayallerimizin peşinden, halimizi sürüklüyoruz. Cenneti saklayıp her yeri cehennem edenleri bulacağız. İşgal edilmiş yerlerimizi, yarınlarımızı, rüyalarımızı, gördüğümüz ateşte kalan ne varsa, hepsini taşıyacağız. Çünkü biz bir başka dünyayı heybemizde saklıyoruz.
Her şey ağır bir yükü hafifletmek içindi.
Çok sıkıldık yaşayamamaktan, taşımaktan, kaybetmekten, kahrolmaktan ve başka rollerle dünyada yaşamaktan. Her yerde görünmeyen halimiz, her aynada meçhul ahvalimiz… Sonrasını telaşla bekleme mevsimi geçti. Bize bir tashih lazım. Adı yanlış konulmuş her şeye serin bir sesle seslenmeli. Dağlara bakmalı, sokakları unutmamalı.
Bazı şeyleri unutmak, öldürmekle eş değerdir, bunu, bu gerçeği asla hırpalamamalı.
Düşünüyorum bazen, iyi ki her şeyin bir sonu var; yeni olan, başlangıç sayılacak olan demek ki var ve bizi beklemektedir. Varsın barbar kumpaslar, vahşi pusular yolumuza düşsün. Çünkü şükür ki her şeyin bir adı, bir ahı ve bir de kaybı var.
Hesaplaşmak da var, hiçbir şekilde vazgeçmediğimiz mirasımız. Ahvalimize dünyalar yakma ve yaratma bahanemiz var, en önce bize helal olsun.
Haftanın kitap önerisi: Wilhelm Genazino, Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman / Çeviren: Tevfik Turan, Jaguar Yayınları