Depremde insanlar hayatını kaybederken, enkaz altında yakınlarını kurtarmaya çalışırken, canı-malı enkazda yok olurken, enkazda kalmayan tek şey erkek şiddetiydi
Mehtap Sert*
AFAD verilerine göre, 6 Şubat 4.17’de gerçekleşen 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde ve yüzeye yaklaşık 7/8 km yakınlıktaki depremler Hatay’ın birçok ilçesinde yıkıma neden olurken Antakya, Defne, Samandağ, Kırıkhan, Hassa ilçelerini neredeyse yok etti. İnsanlar iş, okul telaşı yaşayacağı bir pazartesiye uyanmayı beklerken; soğuk, karanlık, yağmurlu ve ölüm kokan bir geceye uyandı. Tarihinin en ağır ve yaygın yıkımının yaşandığı Maraş merkezli depremde 40 binin üzerinde insan yaşamını kaybetti.
Siyasi iktidarın ekonomi politikaları insan ve doğa odaklı olmayıp taşınmaz mal sektörüne hâkim olan rant yaratma ve paylaştırma güdüsü olması nedeniyle yıkımın ve can kaybının sayısı acı bir tabloya dönüştü. Çöken birçok inşaat imar affı ile kat izni verilen, altında kolon kesilerek tadilat yapılan binalardı. Deprem, güneşin doğuşu, yağmur, fırtına gibi aslında sıradan bir doğa olayı. Ancak biz fay hattında yaşıyor olmamıza rağmen depreme hazırlıklı değildik. Ama asıl yıkıcı olan, gerçek devlet depreme hazırlıklı değildi. Devlet yoktu. Önce çok şiddetli bir sarsıntı ile uyandık ve evi ilk anda yıkılmayan şanslı azınlıkla sokağa çıktık. Elektrik olmadığı için korkunç bir karanlık, yağmur, ağlayanlar, yardım isteyenler, yıkılma sesleri arasında yaşama içgüdüsü ile afet toplanma merkezine gittik. Alana giremedik; çünkü neredeyse 1.5 metre boyunda dikenle kaplanmıştı. Hemen sevdiklerimizi aradık. Yaşıyor, yaşıyor, telefonu meşgul demek ki yaşıyor. Sonra bir anda iletişim kesildi. Karanlık, soğuk, yağmur yağıyor ve neler olduğunu anlamamızı sağlayacak iletişim araçları yok. Hava aydınlanmaya başladığında afetin büyüklüğü ortaya çıktı. Her yer yıkılmıştı. Telefonla iletişim olmadığı için şehir merkezine, haber alamadığımız yakınlarımızın evine gittik. Ancak deniz, depremle şehrin içlerine kadar taşmıştı. Sokakta polis, gece bekçisi, asker aramaya başladık. Kimse yoktu. Issızlığın ortasında ölümle yüz yüze kalmıştık.
İlk iki gün devletin tüm kurumları Hatay’da deprem olmamış gibi davrandı. Zaman zaman iletişim kurulabildiği anlarda insanlar başka şehirlerde yaşayan yakınlarına haber vermesiyle deprem sosyal medyada paylaşıldı. Devlet depremi halktan öğrenmiş oldu. Hemen müdahale beklerken o da olmadı. Çünkü doğasına sahip çıkan eylemcilerin tüm çabalarına rağmen göçmen kuşların konaklama yerine yapılan havaalanı pisti ikiye ayrıldı. Deprem vergileri konusunda 2011 Van Depremi’nden sonra dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yaptığı açıklamada toplanan paraların duble yollar, havalimanları ve sağlık harcamalarında kullanıldığını söylemişti.
Hatay’da havaalanı gibi yollarda ikiye ayrıldı. Devlet hastanesi, araştırma hastanesi yıkıldı. Hatta AFAD deposu yıkıldı. Askerin kışladan çıkmasına izin verilmedi. Halk doğal afetle baş başa kaldı. İnsanlar enkazdan yakınlarını birbirine destek olarak çıkarmaya çalıştı. Kaybettikleri yakınlarını defnetmek için bürokratik işlerle uğraştı. Sürekli bir yardım çığlığı duyuluyordu. Günler geçti, hâlâ yardım yoktu. Yerel yönetimler konusunda ısrarımızın ne kadar önemli olduğunu acı bir tecrübeyle sınamış olduk. Bağıra bağıra öldük! Sesimize ses veren olmadı.
Depremde insanlar hayatını kaybederken, enkaz altında yakınlarını kurtarmaya çalışırken, canı-malı enkazda yok olurken, enkazda kalmayan tek şey erkek şiddetiydi. Evi yıkılan kadınlar bir anda şiddet faili ile aynı çadırda yaşamak zorunda kaldı. Medeni Kanun’da “Eşlerden her biri, ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil eder” şeklinde aile reisliği ibaresinin kaldırılmasına rağmen kamusal alanda aksi uygulandığı için çadırlar erkeklere teslim edildi. Deprem paraları, aile konutu kadına tahsis edildiği halde erkeklerin hesabına yatırıldı. 6284 Sayılı yasadan kaynaklı deprem öncesi alınan uzaklaştırma kararlarının süreleri işledi. Uzatım kararları için kadınların adliyeye giderek dilekçe yazması gerekti. Kadınların deprem öncesi evi içi emeği çadırda bakım yükümlülüğüne dönüştü. Hızlıca teknokentler için bağış yapan insanlar var. Ancak ilçe belediyelerinde yer tahsisi, büyük şehirden kirli su, temiz su gideri sorunlarını çözmek, elektrik için muhatap bulmak çok ayrı bir bürokrasi halini aldı!
Afet kriz merkezi ile tek elden çözülebilecek konut sorunu Kafka romanlarında bürokrasinin çıldırtan işleyişine dönüştü. Süreçler uzadıkça kadınların mağduriyeti de arttı. Yakınlarını kaybeden kadınlar yas tutamadan, yaşayanların barınma, hayatını devam ettirme sorumluluğunu üstlendi. Hâlâ çadıra ulaşamamış birçok aile var. Deprem sadece dışarıdaki kadını mağdur etmedi. Cezaevinde kadınlara yakınlarını kaybettikleri söylenmedi. 20 Şubat’a kadar aile ve avukat görüş yasağı getirildi. Sonrasında açık görüş izni verilip görüş gününden önce Erzincan’a “nakil” edildiler. Birçoğu zaten yoksul olan kadınlar, depremde maddi manevi kayıp yaşarken kalan yakınlarından çok uzağa nakil edilerek ikinci defa mağdur oldu.
Afetin büyüklüğü ile doğru orantılı tek şey halkın dayanışması idi. Bir anda yardım TIR’ları Hatay’da trafiği kilitledi. Devlet bu yardımları organize edemedi. Çünkü yoktu. Dağıtım merkezlerine ulaştırılan yardımlar birçok ihtiyaç sahibine çok uzak noktalardı. Aracı olmayanların alabileceği mesafelere yardımlar ulaşmıyordu. İlk anda herkes gıda ve kıyafete yüklenmişti. Oysa sokakta, çadırda, arabada yaşayan kadınların hijyenik pede, bebek bezine, yaşlı bezine hijyen malzemelerine öncelikli ihtiyaçları vardı. Birçok bölgeden yine motorize ekipler gelip yardım merkezlerinden dağıtım yapmaya çalıştı. Ancak koordinasyon olmayınca yine bazı ihtiyaç sahipleri dolu dolu alırken bazıları su bile alamadı. Devlet yardım organizasyonu ile bir aşama kaydedemediği gibi salgın riskine karşı bir önlemde alabilmiş değil.
Hatay’ın tarihi dokusu ile altyapısı da yok oldu. Birçok bölgede su olmadığı için her türlü ihtiyaç içme suyu ile karşılanıyor. Suyu tedarik etme görevi yine kadında. Çünkü kadın depremde mağdur olmadı. Dayanışmanın asli görevi olduğunu unutup sadaka dağıttığını zanneden kimi insanlarla muhatap olan yine kadınlar oldu. Dün evinde desteyle iç çamaşırı varken bugün iç çamaşırı için talepte bulunan ve kırılan yine kadın. Kadın yoksulluğu depremle artarken kadının muhatap olduğu şiddet mekanizmaları da arttı. Sahada birçok kadın insanlıktan çıktık, bizi bir bardak suya muhtaç ettiler derken bir yandan kahve içer misin diye sorup, kapının önünü düzeltip örtüyü katlıyorlar. Kadınlar olağanüstü varlıklar. Yokluğa, yıkıma, kayba ağlarken var olan koşullarda yaşamı yeniden inşa etmek için enerji üretmeye, yaşam zincirinin bir halkası olmaya çabalıyorlar. 8 Mart’ta Hatay merkezde el ele oluşturulan yaşam zinciri aslında sadece birbirimize verdiğimiz güç değildi. Biz kadınlar varız ve yeni yaşamı inşa etmek için sil baştan başlamaya hazırız. Umudumuz enkazda kalmadı!
*HDP Kadın Meclisi Üyesi