Bir ara baş gösterdi devlet elinde sopası ile aman “birileri beni arıyormuş, nerde devlet diyormuş” diye söylene söylene. “Sessiz olacaksınız” diye diye. Çalışan binlerin kaşıkla topladıklarını kepçeler ile alırken göründü
Veysel Moray
Depremin 37. gününde sahadayım, ilk günden beri yıkımların olduğu yerlerde çalışan, emek veren onlarca gönüllü insanların omuzlarına yüklenmiş koca bir felaketin üzerinden geçen günleri sayalım istedim. Sayalım bakalım avuç içi kadar devlet, dünya kadar sorumluluk. Çalışan demişim başlarken, nedir bu çalışmalar böyle? Nedir ki yanında avuç içi kadar kalmış devlet? İlkin su yoktu, her fenalaşan insana sakinleşmesi için uzatılan bir bardak su var ya işte o su yoktu, bulup getirenler gelince oldu. Ekmek yoktu, “hadi bir iki lokma bişeyler ye ayakta durman lazım” diye teselli cümlesindeki ekmek yoktu, bulup getirenler gelince oldu. Sonra çadırıydı, kıyafetiydi, sobasıydı, odunu, sabunu, ihtiyaç sırasında tırnak makasının sırası gelene kadar çalışanlar yüklendi bütün sorumlulukları.
Bir ara baş gösterdi devlet elinde sopası ile aman “birileri beni arıyormuş, nerde devlet diyormuş” diye söylene söylene. “Sessiz olacaksınız” diye diye. Çalışan binlerin kaşıkla topladıklarını kepçeler ile alırken göründü. Kepçeye de ihtiyaç vardı tabii ama o sıra yoktu, yani kepçe yoktu devlet vardı, tersi de doğrudur.
Bir ara dev ekranlara çıktı kepçeler pardon devlet, telaffuzu zor olan rakamlar, sayılar nasıl okunur dersinde bulduk kendimizi. Yanlış okuyanı tek ayak üstünde beklettiler; hoş, ayakları üzerinde duranları görünce oldu bu da. Başka yolu kalmamıştı zaten iş başa düşünce, baştakilere iş düşmüyor demek.
Geçelim buraları, şimdi biraz daha ciddiyetle soruları yanıtlayalım. “Ne yapabiliriz?” sorusunu da geçelim. “Nereden başlayacağız?” Buna cevap vermemiz gereken andayız. “Gitmek istemeyene, ölmek istemeyene ne yapabiliriz?” sorusunun cevabı belli, nereden başlayacağız?
İki ineği olsa yurdunda kalacak olana, tohumu olsa toprağını sürecek olana, derme çatma bir yeri olsa yaşayacak olana nasıl dokunacağız? İş başa düşüyor, öyle avuçlarımız arasına almaya zaman yok başımızı, dik tutup dik durup nereden başlayacağız?
◦ Ekin zamanı toprağını sürmeye gelelim,
◦ Kayısı ağaçlarını budamaya gelelim,
◦ İki ineği dört kişi alıp da gelelim,
◦ Bir prefabriki beş kişi alıp da gelelim,
◦ Kendi dilinde yardım isteyemeyenler için gelelim.
Dağıtılmak istenen her coğrafyaya biz dağılalım. Toparlamak için dağılalım, biz olmak için dağılalım. İnce hesaplar yapanlara incelik göstermenin zamanı geçti çünkü tam da bu zamanda bir araya gelelim. Burada yakılan ateşlerde pişen çaylar henüz sıcak, fazla uzağa gitmiş olamazlar. Geri çağırmak için bir araya gelip haykırmak için, yerinde ve yeniden inşa için…