Cezaevinde 30 yıl kaldıktan sonra tahliye olan Ahmet Oral, cezaevinde yşadıklarını anlattı ve ‘İnancımız bizi ayakta tuttu’ dedi
Ahmet Oral, 1993 yılının Mart ayında Agîrî’nin Bazîd (Doğubayazıt) ilçesinde gözaltına alındıktan sonra tutuklandı ve yargılandığı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) “devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak” iddiasıyla müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Oral, tutuklandıktan sonra sırasıyla Nevşehir, Erzirom, Mûş, Trabzon ve son olarak Tekirdağ’da bulunan cezaevlerine sevk edildi. Birçok kişi gibi 30 yıl tutuklu kalan Oral, 5 Mart’ta tutulduğu Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Cezaevi’nden tahliye edildi. Oral, tutukluluk süreci ve sonrasını Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
‘Kürt sorununu şiddetle bastırma vardı’
Cezaevine girdiği dönemde ülkedeki siyasi atmosfere değinen Oral, Kürtlere yönelik fiziki baskıların yoğun olduğunu ve Kürt realitesinin bastırılmak istendiğini söyledi. Dönemin hükümeti tarafından inkar ve ret politikaların yürütüldüğünü söyleyen Oral, “O dönemde inkar en üst boyuttaydı. Her ne kadar bazı değişiklikler yapılsa da -dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in ‘Kürt realitesini tanıyorum’ gibi- sadece söz düzeyinde yaklaşımlar vardı. Ama pratikte baskının üst düzeye çıktığı bir dönemdi. O dönem Kürt sorununu şiddetle bastırma vardı” dedi.
2 hafta işkence 45 gün sonra müebbet
Yürüttüğü siyasi faaliyetler nedeniyle tutuklandığını kaydeden Oral, gözaltı sürecinde yoğun işkenceye maruz kaldığını aktardı. Oral, 2 hafta işkence gördükten sonra Nevşehir E Tipi Kapalı Cezaevi’ne götürüldüğünü ve tutuklandıktan 45 gün sonra müebbet hapis cezası ile yargılandığını öğrendiğini ifade etti. Oral, tutukluluğunun 5’inci yılında ise cezanın kesinleştiğini kaydetti.
“O dönemin atmosferi ve ruhu bambaşkaydı” diyen Oral, “Yani müebbet hapis cezası almışsın almamışsın çok fazla umursamıyorduk. Çünkü hepimiz devrimi bekliyorduk. Mücadelenin başarıya ulaşacağına inancımız vardı. O yüzden cezaları düşünmüyorduk. İnsanlar faili meçhul cinayetlerle öldürülürken, köyler boşaltılırken, insanlar sokak ortasında katledilirken biz bu cezayı düşünemezdik. Hiçbir arkadaş düşünmezdi. Bunun sadece mücadelenin bir boyutu olduğunu, mücadelenin bir cephesinin olduğunu düşünürdük. Bu işin cefası çekilmeyene kadar sefası sorulmayacaktı. Bunun farkındaydık” diye konuştu.
‘Bizi ayakta tutun iki şey vardı’
Tutukluluk sürecinde birçok cezaevinde kaldığına dikkati çeken Oral, en son kaldığı cezaevinde 10 yıl geçirdiğini dile getirdi. Tüm cezaevlerinde psikolojik ve fiziksel şiddet yönelimiyle karşı karşıya kaldığını ifade eden Oral, 2000’li yıllarda şiddet yönteminin sadece psikolojik olarak yürütüldüğünü söyledi. Oral, “Bazı dönemlerde çok daha sert politikalar uygulanıyordu. Cezaevleri siyasi konjonktüre göre hareket ediyordu. Mücadelenin seyrine göre bir yükseliş ya da düşüş seyrediyordu” dedi.
Cezaevi sürecinde yoldaşlığın kendisi için en önemli şey olduğunu vurgulayan Oral, şunları söyledi: “Bir ömür olarak baktığımızda çok şeyin yaşandığını söyleyebiliriz. Ama geçmişe baktığımızda ‘bitti, tükendi’ dediğimiz yakındığımız bir durum olmadı. Hiçbir arkadaşımızda da böyle bir durum gelişmedi. Tabi hiç kimsenin de isteyebileceği bir şey değildir cezaevinde olmak. Bir gün bile cezaevinde olmak çok kötü bir duygudur. Ama sonuçta bir dava söz konusu. Bütün bunları unutuyorsunuz. Yani geçmişe dönüp baktığımızda hayıflanmanın hiçbir yararı yok, bu mücadelenin bir gereğidir. Cezaevindeki ilişki tarzı samimiyete, bir amaca yönelik dayanışmaydı. Aslında bir amaca yönelik birliktelikti. Bireysel çıkarların olmadığı bir yerdi. O düşünceler çerçevesinde hareket ediyorduk. Bizi ayakta tutan şeyin iki yönü vardı; Bunlardan biri mücadelenin amacı, diğeri ise zafere olan inancımızdı.”
Dışarıya ilk adım
Cezaevlerindeki arkadaşlarının halen özgürlük inançlarına sıkı sıkıya bağlı olduğunu vurgulayan Oral, “Mücadeleyle her şey elde edilir. Kürtler davaları konusunda asla şüpheye düşmesin” diye kaydetti. Oral, 30 yıl sonra ilk dışarıda çıktığında yaşadığı hislere dair ise şunları söyledi: “Tahliyeme 3 gün kala infazımı yakabileceklerini düşündüm. Sonra zaten böyle bir şey yaşanmadı. Adımlarımı dışarıya atarken dahi tuhaf bir duygu vardı. Doğru dürüst adım atamıyorsun, havalandırmada volta attığın gibi olmuyor. Cezaevinde tahliye olduğumda eş, dost, akrabalarımın beni araması beni mutlu etti. Bu kısa süreye rağmen hala doğru dürüst dışarıya çıkmış değilim. İçerde kala kala sıkıldığımda çıkıp birkaç sokak tarafa gidip tekrar eve geliyorum. Daha yeni çıktığım için ne yapacağımı bilmiyorum. Umudum ve hayallerim hala diri. O noktada şüphe yok. İnsan iradesi ve düşüncesi cezalandırılamaz. Asıl değişmesi gereken cezalandıranın kendisidir.”
İSTANBUL