Hasan Aksoy
Şehit gazeteci arkadaşlarımızdan Nazım Babaoğlu, gazeteciliğe 1992 yılında Özgür Gündem gazetesi Urfa bürosunda başladığında 17 yaşındaydı. Özgür basın çalışanları içinde en genç muhabirlerden biriydi. Hâlâ da en genç gazetecidir Nazım…
Gazete bürosunda çalışmaya başladığı zaman Urfa Ticaret Lisesi’nden yeni mezun olmuş, üniversite sınavlarına hazırlanan 17 yaşında tığ gibi bir gençti. İnce uzun boylu ve sessizliği ile dikkat çeken genç bir gazeteci adayıydı. Ticaret Lisesi mezunu olması nedeniyle on parmak daktilo bilmesi ise onun için bir avantajdı.
Kısa sürede haber yazmanın mesleki kurallarını kavrayan Nazım, yaptığı haberlerin gazetede yayınlandığını görünce daha büyük bir hevesle gazeteciliğe sarılmaya başladı. Babaoğlu, o genç yaşına karşın, Urfa’da gazetecilik yapmanın, özgürlük mücadelesinin bir parçası olmak anlamına geldiğini de çok iyi biliyordu. Bu bilinçle, bir yandan gazetede kendisine verilen görevleri yaparken, bir yandan da okuyor, araştırıyor ve kendini geliştirmeye çalışıyordu.
Nazım’daki bu isteği ve hevesi fark eden gazetenin Urfa bürosu sorumluları, onun kendisini daha da geliştirmesi için 1993 yılında İstanbul’a, gazetenin merkezine gönderdiler. O kısacık ömründe ilk kez İstanbul gibi büyük bir metropol kente giden Nazım Babaoğlu, elbette ilk başlarda ürkekti, çekingendi. Ne de olsa ilk kez evinden, ailesinden ayrılıyordu. Fakat Nazım, İstanbul’da kaldığı süre boyunca gazete merkezinde, gazeteciliğin mutfağını da öğrenmek için büyük bir hevesle çalıştı.
Gazete mutfağında işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmenin yani sıra haber yazma teknikleri konusunda da kendini geliştirdi. Hatta, Nazım, yıllar sonra özgür basın literatüründe iş cinayetleri olarak anılacak haberlere de daha o yıllarda imza attı. İstanbul’daki Tuzla tersanelerinde yaşanan iş cinayetleri ile ilgili ilk haber yapan gazetecilerden biri de Nazım oldu.
Birkaç ay İstanbul’da gazetenin merkezinde çalıştıktan sonra tekrar Urfa’ya dönen Nazım, artık gazetecilik konusunda büyük iddialara sahip bir gazeteci olmuştu. Nazım, daha o yıllarda Ortadoğu konusunda uzman bir gazeteci olmayı önüne hedef olarak koymuştu.
1993 yılının 18 Şubat’ında gazetenin Urfa büro temsilcisi Kemal Kılıç’ın JİTEM tarafından katledilmesinden sonra Nazım, yaptıkları gazeteciliğin ciddiyetini ve büyük önemini daha derinden kavramıştı. Daha büyük bir heves ve ciddiyetle özgür basın mücadelesine bağlanan Nazım Babaoğlu, sadece haber yapmakla kalmayıp, gazetenin okurlarına ulaşması için de büyük bir çaba içine girdi.
Kemal Kılıç’ın katledilmesinin ardından canla başla çalışmaya başlayan Nazım, sadece haberler yapmakla kalmayıp, Urfa’daki gazete bayilerinin JİTEM tarafından Özgür Gündem gazetesini satmamaları için tehdit edilmeleri üzerine, sokaklarda gazete satmaktan tutun da, gazetenin her işiyle ilgilenmeye başladı.
Fakat ne yazık ki, Nazım da Murat Yoğunlu aracılığıyla JİTEM’in kendisine kurduğu tuzağa düşecekti. 12 Mart 1994 günü sabah saatlerinde Anadolu Ajansı’nın Siverek muhabirliğini yapan Murat Yoğunlu, telefonla Özgür Gündem’in Urfa bürosunu aradı. Siverek’te çok önemli bir haber olduğu söyleyerek mutlaka Siverek’e bir muhabirin gelmesini ısrarla istedi. Nazım, Murat Yoğunlu’nun ısrarlı telefonları üzerine Siverek’e gitti.
Siverek, o yıllarda DYP Urfa Milletvekili Sedat Bucak ve ailesinin koruculuğu kabul etmesi nedeniyle adeta JİTEM’in bölgedeki merkez karargâhı haline gelmişti. Korucular ve JİTEM elemanları bölgede terör estirmeye, yurtsever olarak tanınan insanları kaçırıp katletmeye, taciz, tecavüz gibi insanlık dışı suçlar işlemeye başlamıştı.
Siverek’te Bucak aşiretine bağlı 4 korucunun ilçede görev yapan bir kadın öğretmenin evini basarak, öğretmene ve kız kardeşine tecavüz ettikleri haberinin gazetede manşetten yayınlanması ise Özgür Gündem muhabirlerine yönelik ölüm tehditlerinin artmasına neden olmuştu. Özgür Gündem gazetesi Urfa bürosu temsilcisinin ve büroda çalışanların ölüm tehditleri üzerine dönemin Urfa Valisi T. Ziyaeddin Akbulut’a yaptıkları başvurulara ise yanıt bile verilmiyordu.
Görgü tanıklarının anlatımlarına göre Nazım, sabah saatlerinde kendisini tuzağa çeken Yoğunlu ile buluşacakları Siverek’teki İrfan Gazetesi’ne gittiğinde, burada Bucak Aşireti’ne mensup iki korucu tarafından zorla Sedat Bucak’ın evine götürüldü. Ve bir daha da Nazım’dan haber alınamadı.
Urfa bürosu ve gazetenin merkez yöneticilerinin Nazım’ın bulunması için yaptıkları başvurulardan sonuç alınamazken; Nazım’ın Sedat Bucak’ın evine getirildiğine ise yine Bucak korucuları tarafından kaçırılan iş insanı Hüseyin Taşkaya’nın kardeşi Aziz tanıklık etti.
Ağabeyinin akıbetini öğrenmek için Sedat Bucak’ın evinin önünde bekleyen Taşkaya, iki korucunun Nazım’ı eve getirdiğini gördü. Aziz Taşkaya, savcılık ifadesinde Nazım’ı Sedat Bucak’ın evinde gördüğünü söyledi; ancak bundan da hiçbir sonuç alınamadı.
Yıllar sonra faili meçhul cinayetleri aydınlatmak amacıyla göstermelik olarak özel yetkili mahkemeler kurulunca Babaoğlu ailesi de, Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’na başvurarak, Nazım’ın akıbetinin araştırılmasını talep etti.
Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Ahmet Karaca, 24 Nisan 2010’da 2010/1028 numaralı dosya ile yapılan başvuruyu, Urfa Savcılığı’ndaki dosya ile birleştirdi. Aziz Taşkaya’nın ifadesini de alıp Nazım’ın dosyasına ekledi. Nazım’ın dosyası hala Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nda faili meçhullere bakan savcılıkta bekletiliyor.
Nazım Babaoğlu, 19 yaşında genç bir gazeteci olarak Siverek’te gözaltına alınıp kaybedildiğinde, Ergenekon davasından tutuklanan ve yargılanan Albay Ahmet Şentürk, Siverek Jandarma Komutanı; AKP’den 4 dönem Tekirdağ milletvekilliği yapan T. Ziyaeddin Akbulut ise Urfa Valisiydi.
Nazım Babaoğlu’nun gözaltına alınıp kaybedilmesinden sorumlu olan dönemin bu mülki amirleri hakkında yapılan tüm başvurulara rağmen hiçbir soruşturma açılmadı. Babaoğlu’nu gözaltına alan Bucak aşireti korucuları ve aşiretin reisi Sedat Bucak hakkında da hiçbir dava açılmadı.
Nazım! Sana kayıp diyorlar. Senin nerede öldürüldüğünü de biliyoruz, katillerini de…