Milattan Önce 2 bin yılında yazılmış bir Hitit duasını paylaşmak istiyorum; “Tanrım beni yavaşlat. Aklımı sakinleştirerek, kalbimi dinlendir. Zamanın sonsuzluğunu göstererek, bu telaşlı hızımı dengele. Günün kargaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver.”
Bugünlerde içim içimi yiyor ve sükunet altında doğru düşünmemi sağlayacak koşullara muhtaç olduğumu hissediyorum. Muhtemelen çok büyük çoğunluk da, benzer bir telaş içinde bu köhnemiş düzenin çarkını kırıp ondan kurtulmak istiyordur. Deprem bölgesinden çok uzak ve güvenli bir alanda yaşarken adeta utanıyorum.
Karl Marx, kapitalizmin kendi suretinde insan ve insan ilişkilerini ürettiğinden söz eder. Kapitalizm, tüm insanlara kapitalizmin çarkında herhangi bir dişli gibi işlev yüklerken, bunu kabul etsek de etmesek de o çarkın dönmesinde bir biçimiyle hepimiz yer alırız. Kapitalizm için insan, hayvan ve doğa o kirli çarkın dönmesini sağlayan canlı ve cansız bir emek gücü ve metadır.
Kapitalizm insana amaçlar yükler ve arzularını şekillendirerek birer tüketim aracına dönüştürür. Kapitalizmde üretim insan için yapılmaz. Üretilen her şey sadece birer metadan ibarettir. Piyasa denilen mekanizma için her şey, değişime sokularak sermaye birikim sürecine bağlanır. Burada arzı da talebi de piyasa belirler. İnsanların gerçek anlamda ihtiyaç duyduğu ve kullanım değeri içeren bir üretim anlayışı kapitalizmde yoktur.
Deprem nedeniyle yaşanan yıkımı yeniden inşa etmek için harekete geçtiğini iddia eden AKP iktidarı, varlık nedeni gereği evsiz kalan yurttaşlara ev yapmak amacı asla taşımaz. Onun amacı ortaya çıkan yıkımı avantaja çevirip, sermayeye yeni rant devşirme peşine düşer ki bu şaşılacak bir şey de değildir. Depremin hemen ardından 2-3 gün ortalıkta görünmeyen sermaye iktidarının şoku atlatıp, bu yıkımdan nasıl rant yaratırız planları yapma peşine düştüklerini depremin üzerinden geçen 33 güne baktığımızda net olarak görebiliriz.
Halen insanlar için geçici barınma sorunlarına bile yanıt vermeyen iktidar depremzedeler için kalıcı konut yapmak iddiasıyla şirketlerle anlaşıp inşaatlara başlarken, evini depremde yitirmiş ve sağ kalabilmiş yurttaşlara bu evleri satmak için sözleşmeler yapma peşine düşmüştür. Onbinlerce insanın yaşamını yitirdiği, onbinlercesinin evsiz ve işsiz kaldığı, onbinlercesinin ise kayıp olduğu bir yıkımda iktidarın izlediği çizgi gerçek yüzünü açıkça ortaya koymaktadır.
Onbinlerce insanın göçük altında kaldığı ve halen içinde cansız bedenlerin bulunduğu enkazları alelacele kepçelerle kamyonlara yükleyip enkaz dağları yaratırken, cansız bedenler enkaz dağlarının içine hapsedilmiştir. Sosyal medyada gördüğüm bir videoda, Fethibey Belediyesi tarafından deprem bölgesine gönderilen bir cenaze aracına enkaz içinden vücudunun yarısı olmayan bir çocuk bedeni çıkarılıp taşınıyor olması kendi içimde büyük bir yıkıma neden oldu.
Kapitalist üretim ilişkilerinin sürdüğü en yıkıcı, en baskıcı ve en sömürgen iktidarlarından biri Türkiye’de 21 yıldır iktidar. Önümüzde seçimler var ve bu baskıcı rejimi tasfiye etme iddiasıyla karşısında kazanma şansı olan bir yapılanma mevcut. Millet İttifakı diye nitelenen bu yapı ise kapitalizmin has çocuklarından oluşmakta. Bu gerçeği bizlere umut olarak sundukları parti programlarında görmek mümkün!
400 yıla yakın bir süredir varlığını sürdüren kapitalizm, varlık nedeni olan aşırı üretimi ve tüketimi sürdürme zorunluluğu artık duvara toslamış durumda. Hammadde deposu olarak gördüğü doğal yaşam kapitalizmin üretim süreçlerine ve aç gözlülüğüne yanıt veremez noktaya çoktan ulaştı. İnsanlık ve doğa arasındaki metabolik ilişkide telafisi neredeyse mümkün olmayan büyük bir yarılma yaşanmakta. Toprak ve su varlığı kirlenip tükenirken, dünyaya yaşam sunan güneş ışınları yaşamı cehenneme çevirmeye başladı bile.
Kapitalizmin biricik alternatifi olan ve yaşamı geleceğe taşıma umudunu halen yaşatan sosyalizme insanlığın her zamankinden çok daha fazla ve çok acil ihtiyacı var. Depremin yarattığı yıkımın sorumlusu bir doğa olayı değil, yaşamı yok oluşa bağlayan, doğayı, insanı ve hayvanı köleleştirerek sömürüye tabi kılan kapitalizmdir. Büyük bir yıkımla yüz yüze kalırken, çok daha büyük yıkımlar ise kapımızdan içeriye girmiş durumda.
Doğayla simbiyotik bir ilişki kurmanın dışında insanlığı ileriye taşıyabilecek hiçbir yaşam biçimi yok. Bu ilişkiyi kurabilmenin biricik yolu ise sosyalist üretim ilişkilerine sahip ekolojik bir yaşama geçmektir. Depremin yıkıntıları içinde yaşama tutunmaya çalışan insanlar başta olmak üzere maden, petrol ve doğalgaz aramalarını genişleteceklerini söyleyen muhalif iktidar yapısı muradımızı tarif etmekten çok uzak.
İktidar değişimi yaşandığı koşulda gelecek günler bizlere umut vaat edemiyor. Bugün bu iktidarın gitmesi mutlak gerekli bir durum. Ancak olası yeni iktidarı desteklerken, mevcut iktidarın ekonomi politikalarından farklı bir politikayla karşılaşmayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Bugün desteğimizi açıkladığımız yeni iktidarla yine sosyalistlerin mücadele etmesi gerekecek. Onlarıın sahte umut ve vaatlerini onaylayan bir pozisyonda olunamaz.
Çok dikkatli bir dil ile halka sadece gerçekleri açıklayıp, iktidar değişimiyle yoksulluktan, emek ve doğa sömürüsünden kurtulamayacağımız açıkça vurgulanmalıdır. Sadece mevcut iktidarın gerici, yozlaşmış, fütursuz halk ve doğa düşmanı politikalarından kurtulmak gerektiği noktasını aşan bir umudu yaratmaya neden olabilecek söylem ve vaatlerden uzak durmak çok önemli.