Bu size, belki ilginizi çeker umuduyla yazdığım, eğer ismi “Atatürk” konursa toplumsal barışın sağlanacağı “mega” havaalanı hakkında unutulduğunu düşündüğüm ve kendimce önemli bulduğum birkaç hususu aktarmaya çalıştığım üçüncü ve son mektubum… Biliyorum ilk iki mektup hiç ilginizi çekmedi, çekmeyecek ve hatta görmediniz dahi…
Bu gibi konular da konuşmadan önce biraz araştırmanın ve düşünmenin de “tarz”ınıza uygun olmadığı açık…Her neyse aklımda kalmasın diye bir iki hususa daha değinip konu ile ilgilenenler varsa onları üretilen raporları incelemeye davet ederek bu konuyu şimdilik kapatmayı düşünüyorum.
Toplumsal kullanışların yer seçimi konusunda biraz eğitim almış bir mimarlık öğrencisine “İstanbul coğrafyasında nereye havalimanı yapılamaz?” diye sorduğunuz zaman kesinlikle işaretleyecekleri yerlerin başında gelecek bir alana yapılan bu mega katil proje hakkında basında çok fazla bilgi aktarıldı son zamanlarda…
Özellikle de ekolojik ve ekonomik açmazları ve verilen teşviklerle ilgili… Ben pek de konu olmayan, etmediğimiz toplumsal sağlık ve güvenlik konusunda gözden kaçan üç hususa değinmek istiyorum bu son mektubumda… Birincisi: Bildiğiniz gibi, dünya havalimanları yer seçiminde en önemli risk ve belirleyici olan kuş-uçak çarpışması olgusudur. İkinci mi üçüncü mü belli olmayan bu havaalanı ve çevresi, çok çeşitli zengin habitata ve sulak alana sahip olan, dünyanın önemli kuş göç yollarından birinin rotası üzerindedir.
Bu durum yatırımcı firma tarafından hazırlanan ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporlarında alınacak önlemler konusunda “Kuşlar yapılacak gürültü ile kaçırılacak ve beslenmelerine dair ortamlar yok edilecektir ”denilmiştir. Yani sonuç olarak bu yaşamsal önemdeki risk konusunda “kuş aklına” güvenilmiştir. Yapılan açıklamanın aksine kuş gözlemleri yapılmadan inşaata başlanmış, hava alanının 2-3 km kadar yakınında bölgenin en önemli sulak alanı ve su kuşlarının yoğun olarak konakladığı Terkos Gölü’ndeki kuşların buradan uzaklaştırılmasının mümkün olamayacağı ve bu bölgede çok sayıda kuşun konakladığı bilgisi gözden kaçırılmıştır. İkinci olarak; Proje alanı doğrudan deniz üzerinden gelen rüzgârlara açıktır. Uçuş için uçağın gelen rüzgarı önden alması gerekir, yandan ya da arkadan alması tehlikelidir. Ayrıca Türk Hava Kurumu Teknik Birimi’nin, Karadeniz tarafından gelen rüzgârlar nedeniyle projeye onay veremediği bilinmektedir. Yılda 150 milyon kişinin taşınacağı bir havalimanında meteorolojik parametreler gerçekliğe uygun ölçülmemiş ve yer seçiminde dikkate alınmamış, iklim değişikliğinden kaynaklanan riskler (hortum, aşırı sağanak yağışlar ve fırtınalar) da değerlendirilmemiştir. ÇED Raporu’na göre dahi yılın 107 günü fırtınalı, 65 günü ise yoğun bulutlu olan bu kıyı bölgesinde hava taşımacılığı ve piste iniş ve kalkışların fiziksel çevre şartları bakımından ciddi sorunlar yaratacaktır.
Bundan daha da önemli olarak dünyanın en kirletici kullanışlarından biri olan hava alanında inip kalan uçakların egzoz atıkları yukarıda bahsettiğimiz hakim rüzgarlar ve havaalanının yer aldığı ekolojik koridor nedeniyle dolayımsız olarak bütün kentin üzerine salınacaktır. Ve üçüncü olarak size aktarmak istediğim konu ise mega havalimanının mega yakıt ihtiyacının sağlanması için yapılmakta olan liman ile ilgilidir. Yani, resmi ismiyle İstanbul Yeni Havalimanı İkmal Terminali İlave Dolgu Projesi…
Aslında bütün parametrelerin baştan hesap edilip inşaata öyle başlanması gereken bu mega projede, yer seçiminden itibaren başta zeminin yapısal durumu doğru değerlendirilmemiş ve inşaat esnasında otaya çıkan zemin koşullarının uygunsuzluğu nedeniyle kamu büyük zarara uğratılmış ve alanın ihtiyacı olan bütün fonksiyonlar bu hatalardan etkilenmiş ve zararlar katlanarak büyümüştür. Bu fonksiyonlardan birisi de üçüncüye günde 12.500 m³’lük (12.500.000 lt) yakıtın temin edileceği akaryakıt limanındır.
Projenin uygulanması esnasında yapı zemininde ortaya çıkan problemler nedeniyle, akaryakıt ikmaline dair projeler de değişmiştir. Yeni liman yeri hakkında DLH 10 Şubat 2107 tarihli yazısında saptanan liman yerinin uluslararası havacılık kurallarına göre risk açısından uygun olmadığını bildirmiş ancak İGA şirket yetkilileri buna karşı limanda gemilere “tehlike butonu” verileceğini, personelin tek bir tuşa basmasıyla akaryakıt gemilerinin derhal limandan kaçacağını bildirerek izni kopartmıştır. Yani anlayacağınız güvenliğimiz, “rüzgarın keyfi”ne, “kuş aklı”na ve bir “panik butonu”na bağlı…
Saygılarımla…