Bundan 3 yıl önce Türkiye tarihindeki en büyük siyasi katliam gerçekleştirildi. Neden böyle büyük katliam yapıldı sorusunun cevabı bu eylemin karakterinde bulunmaktadır. Bu eylemin DAİŞ tarafından yapıldığı söylense de yönlendiren Türkiye derin devletidir. Bu derin devletin de bugün nereye bağlı olduğu ve hangi istihbarat kurumuyla ilişkili olduğu da bilinmektedir.
10 Ekim 2015’te yapılan Ankara’daki barış yürüyüşüne Türkiye’nin tüm demokrasi güçleri katılmıştı. AKP iktidarının 24 Temmuz 2015’te topyekun savaş başlatması ve Kürt sorununu savaşla ortadan kaldırma politikalarına karşı ayağa kalkmışlardır. Türkiye’nin demokratikleşmesini, Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin tüm sorunlarının demokrasi içinde çözülmesini istiyorlardı. Bu nedenle barış yürüyüşünde yer almışlardır. Saldırı bu amaca karşı yapıldı.
Böyle bir yürüyüşü sağlatan HDP’nin Türkiye’nin demokrasi güçleriyle seçime girmesi ve AKP’nin iktidardan düşürülmesiydi. Türkiye’nin tüm demokratik birikimi ve ötekileştirilenlerin temsilcileri meclise girmişti. 100 yıllık politikalar düşünüldüğünde bu seçim sonuçları ve meclisin bileşimi Türkiye açısından büyük bir değişimi ifade ediyordu. Her toplumsal kesim kendi kimliği ile mecliste yerini alıyordu. Bu gelişme farklı kimliklerin yok edilmesine dayanan ulus devlet zihniyetine büyük bir darbe oluyordu. Böylece yeni bir Türkiye doğuyordu.
Ankara Garı’nda yürüyüşte olanlar böyle bir Türkiye’yi temsil ediyordu. Dolayısıyla bu katliamı böyle bir Türkiye’yi istemeyenler yaptırmıştır. Türk devletinin en temel politikası Kürtleri Türkleştirmek ve soykırıma uğratmaktır. Mevcut Türkiye sınırları içindeki tüm halklar asimile edilecek, Türkiye tek bir ulusun ülkesi haline getirilecektir. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin Tunç kanunudur. Türkiye’de başka her türlü düşünce ve politika savunulabilir ama bu Tunç kanununa dokunulamaz. Dokunan yanar…
Bunu bir kez daha 7 Haziran seçim sonuçlarına verilen tepkiyle gördük. Nitekim Ankara Garı katliamı 7 Haziran’da oluşan ruhu ortadan kaldırmak için yapılmıştır. Kürtlerle ortak hareket edenler yanar, denilmiştir. Çünkü Türk devleti Kürtleri yalnızlaştırıp soykırıma uğratmak isterken birileri Kürtlerle ortaklaşıp bu politikaya karşı çıkmıştır.
10 Ekim katliamı Tunç kanununa karşı çıkanlara yönelik yapılan bir katliamdır. Türk devleti yüz yıla yakındır Kürt halkıyla Türkiyeli aydınları, yazarları, sosyalistleri, bir bütün olarak demokrasi güçlerini Kürtlerden uzak tutmak için her yolu denemektedir. Kürtlerle ilişkilenmemeleri için Türkiye’nin demokrasi güçleri üzerinde görülmemiş bir psikolojik savaş yürütmektedir.
Bu nedenle kendine demokrat ve aydın diyenler dünyada görülmemiş biçimde Kürtlerden uzak durmuşlardır. Bunu İmralı’da ağır tecrit altında tutulan Sayın Abdullah Öcalan kırmıştır. 7 Haziran’da olduğu gibi Kürtlerle demokrasi güçlerini buluşturmuştur. Ankara Garı katliamı Sayın Abdullah Öcalan’ın Kürt halkıyla Türkiye halklarını birleştirme projesine de bir saldırı olmuştur. Bu açıdan yaşamını yitirenler Türkiye’nin demokrasi güçlerinden daha fazla Kürt halkının şehididirler.
Kürt halkının herkesten daha fazla bu şehitleri sahiplenmesi gerektiği anlamında söylüyorum. Yoksa Türkiye’de gerçek demokratların ve devrimcilerin şehididirler. Türkiye’de devrimci demokratik duruşun ölçütü 10 Ekim şehitleridir, onların zihniyeti ve politik duruşlarıdır. Şu açıktır ki; Türkiye’nin geleceği 10 Ekim şehitlerinin zihniyetiyle istikrar ve barışa kavuşabilir. Bu zihniyetle ancak Türkiye demokratikleşebilir; Kürt sorunu, Alevi sorunu, diğer etnik ve inanç toplulukların sorunu çözülür. Bu mitingde emekçiler ve sosyalistler ağırlıktaydı.
Sosyalistler, emekçiler Kürt sorununun eşitlik adalet ve özgürlük temelinde, demokratikleşme ile çözüleceğine inandıklarından devletin savaş politikasına karşı çıkmışlardır. Emekçilerin, sosyalistlerin ve tüm demokrasi güçlerinin Kürt sorunu çözümüne bakışı bundan sonra da 10 Ekim zihniyeti ve ruhu doğrultusunda olacaktır. Bu mitinge HDP’liler, tüm sosyalist partiler ve örgütler katıldığı gibi CHP’nin demokrasiden yana sol kanadı temsil eden gençler de yer almışlar ve şehit düşmüşlerdir. Şu anda CHP yönetimi bu anlayışta değildir.
Hatta 10 Ekim katliamını yapanlara yakın bir siyasi yaklaşıma sahiptir. Ancak CHP’de yönetimin bu anlayışını kabul etmeyen bir toplumsal kesim vardır. Özellikle gençler, kadınlar ve Aleviler bu yaklaşımdadır. CHP, AKP iktidarının psikolojik savaşı ve devlet baskısı altında bu toplumsal tabakaya ters bir politika yürütmektedir. 10 Ekim’de yüzden fazla şehidin yanında bir o kadar da yaralanan ve sakat kalan demokratlar ve devrimciler vardır. Bu şehitlerin anılarına, özlemlerine bağlı kalmak tüm devrimcilerin ve demokratların görevidir. Bunların zihniyeti ve ruhunu Türkiye’deki demokrasi güçlerinin zihniyeti ve ruhu haline getirmek tüm demokratların ve devrimcilerin sorumluluğudur.
Bugünkü iktidarın sorumluluğu altında bu katliam gerçekleşmiştir. Bu katliam 5 Haziran Amed, 20 Temmuz Suruç katliamının devamıdır. Çünkü burada toplanan insanlar aynı duygu ve düşüncelere sahipti. Farklı kimliklere düşman devlet zihniyetini aşarak tüm kimliklerin eşit ve özgür yaşayacağı demokratik Türkiye’yi hedefliyorlardı. 10 Ekim mitingindeki zihniyet ve ruh Türkiye’nin zihniyeti olmadığı takdirde Türkiye’ye ne barış ne de istikrar gelir. Zaten bu nedenle Ankara Garı’nda toplanmışlar, mevcut iktidara karşı tutumlarını ortaya koyarak yeni Türkiye’nin nasıl olması gerektiğini haykırmışlardır. Katliam da bu haykırışa karşı olmuştur. O halde bu haykırışı yaşamın her anında temsil edelim ve onların özlemi doğrultusunda Türkiye’deki faşist zihniyet ve düzene karşı mücadele edelim.