Siyaset, ileriyi gören, düşünen ve sosyal huzura giden yolları seçebilen insanların işidir. Sosyal barışı kurabildiği oranda geçerlidir. İnsan haklarında eşitliği, adaleti sağladığı oranda başarılıdır. Öfke, hiddet ve kavga her şeyde olduğu gibi siyasete de yakışmayan davranışlardır. Aslolan kararlılıktır. Kriz yaratmak usta siyasetçilerin işi olamaz. Evet, bütün ilişkiler, güvene dayalı olarak kurulup, onun sayesinde ayakta kalır, güven eksikliğine bağlı olarak da, parçalanıp dağılabilir.
Son günlerde Türkiye’de muhalefet cenahında yaşananlar baş döndürücü şekilde hız kazandı. Reyting peşinde koşan medya, halk iki büyük depremde yitirdiği canlarına ağlıyorken, kayıplar her gün artıyorken deprem haberlerini ikinci plana aldı. İktidar ise bu süreçte daha çok deprem üzerinden algı oluşturmaya çalıştı.
Ciddi “değer” kayıplarının yaşandığı “etik” kavramının anlamını yitirdiği bu sistemde kimi algı oluşturma yöntemleri kendine geniş bir yaşam alanı buluyor ne yazık ki… Günümüzdeki hakim anlayış, kendi kokuşmuşluğunu sürdürmek için ya değerleri tümden yok ediyor ya da “değer”lerin taşıdığı anlamın içini boşaltıyor.
İktidar ve kimi siyasiler de algı yönetimiyle halkın düşünce olarak olgunlaşmamış ve henüz bir davranış kalıbına girmemiş ön kabullerini yönetmeyi, nüfuz etmeyi, değiştirmeyi ve biçimlendirmeyi esas alıyor.
Hayat her an hazır ister bizi. Olay ve olguların bütün kareleri arasında bir bağlantı kurmak ve bunları bir düzene sokmak kolay olmuyor elbet. Beklediğimiz gibi gitmiyorsa değişiklik gerekir. Çıkarmak ya da eklemek, gerekirse yıkmak ve yeniden kurmak.
Birikmiş bunca sorunun çözümü için köklü bir değişime, bu değişimin gerçeklik kazanması için de zihinsel bir sıçrama gerekecektir. Bu elbette kolay değildir. Çünkü değişiminin ima ettiği zihinsel sıçrama, daha önce sahip olunan kimi ezberleri bozma cesaretini gerektirir.
Değişim, önyargılardan ve şablonlardan kurtulabilmeyle eşanlamlıdır. Böyle bir duruşta çıkar veya korkulara bağlı olarak olan-biteni çarpıtmamak vazgeçilmez koşuldur. Bu da ancak zihin haritasının koordinatlarını değiştirmekle mümkündür. Hayatın yeni tanımlamalara, yeni adımlara ve kararlara ihtiyacı var ama aklımızın kapıları ve ezberlerimiz buna izin vermiyor.
Birçok alanda olduğu gibi siyasette de ihmalin, savsaklamanın bir bedeli vardır. Ha deyince kusursuzu yakalamak mümkün değil belki ama yaşam öğreticidir. Olay ve olgulardan ders çıkarmak elimizdedir.
Geçmişin değerleri ve metotlar yetersiz kaldığında, yeni değerler yaratmak, hayatın tıkandığı noktalarda yeni yöntemler geliştirmek gerekir.
Yeni tanımlar, anlamlar, yeni roller ve hamleler zamanıdır. Mevlana’nın dediği gibi; “… Dünle beraber gitti cancağızım / Ne kadar söz varsa düne ait / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Her olayda olduğu gibi sürecin de mahiyetini belirleyen niyettir. Sonuca ulaştıran en kısa yoldur ve onun pozitif olmasından geçiyor her şey. Niyetin önüne “iyi” sıfatını ekleyip eklemediğimizdir belirleyici olan.
O ağızlara pelesenk olmuş ‘birliği ve beraberliği koruma’nın yolu, her kişi, toplum ve görüşe hayat hakkı vermekten, yani özgürlükleri genişletmekten, özgürlüklerin esas alınıp yasakların kaldırılmasından geçer. Yoksa ülke birliği, herkesi düşman belleyerek ve herkesi aynı tip elbise giymeye zorlayıp ülkeyi yaşanmaz bir hale getirerek korunmaz.
Sorgulamak ve akletmek düşünme yeteneği olan beyinlere has bir özelliktir. Eski veri tabanlarıyla yenilenmek mümkün değildir. Bazen eskileri atmak, beynimize format atmak, akıl ve mantıkta bir dönüşüm, bir sıçrama yapmak gerekir. Yoksa zihinsel gevişin ötesine geçemezsiniz.
Hayat istikametsiz ve hedefsiz kalınca; kimi değerlerin içi boşalır, toplum hafızasını kaybeder ve geleceği yaratmanın anahtarı olmaktan çıkar.
İnsani duyarlığa yakışan ve aslolan, bize yitirilmeye çalışılan “değer”lerimize, yüreğimiz, beynimiz ve duruşumuzla sahip çıkmak olacak.