Amerikalı yazar Debbie Bookchin, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm kuramını değerlendirdi: Abdullah Öcalan, kadınların onları fiziksel, psikolojik ve duygusal olarak köleleştiren ve hayatın her alanında öznelliklerinden mahrum bırakan ataerkil bir sistemin ne ölçüde alıcı tarafında olduklarını anlamakta bunu yeni bir düzeye taşıdı
Talan ve rant üzerine kurulu ulus devletlerin halklara reva gördüğü yıkımı yakından yaşadığımız bu günlerde, yeninin inşasına dair tartışmalar sürüyor. Aynı tartışmaların yapıldığı Rojava’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm kuramının hayata geçirilmesiyle noktalandı. Rojava için “Demokratik Konfederalizm’in pratiğe geçtiğinde neleri değiştirebileceğini kendi gözlerimle görmüş oldum” diyen Amerikalı gazeteci yazar Debbie Bookchin ile konuştuk. Abdullah Öcalan’ın kendisini nasıl etkilediğini, kadın özgürlüğüne dair düşüncülerini, Rojava’daki kadın özgürlükçü modeli, bir de Bookchin’den dinleyelim.
* Abdullah Öcalan’ın yazılarını yakından takip ediyorsunuz. Öcalan’ın yazılarında, fikirlerinde sizi en çok etkileyen ne oldu?
Beni en çok etkileyen şeylerden biri onun tarihsel ve daha da önemlisi diyalektik düşünme biçimi. Öcalan, tüm insanlık tarihine bakarak, henüz oluşmamış, ancak rasyonel bir toplumda ortaya çıkması gereken bazı görünmez toplumsal potansiyellerin olduğunu anlıyor. Öcalan, Marx’ın diyalektik materyalizminden farklı olarak determinist değil, daha çok Hegelci anlamda varlığı her zaman oluş sürecinde görüyor ve bu nedenle insanlık tarihine tüm insanlar için özgürleştirici olma potansiyeli açısından bakıyor. Onun demokratik moderniteye ve kadınların özgürleşmesine yaklaşımı, bu diyalektik düşünce tarzına dayanmaktadır ve mevcut toplumsal yapılara ve gelecekteki bir toplumun neye benzeyebileceğine dair büyük bir içgörü sunmaktadır. Bu nedenle, derinden takdir ettiğim bir iyimserlik de içeriyor. Son kitabı bu pasajda çok güzel bir şekilde bitirdiği gibi, “Umutların ve özlemlerin sınırları olmadığı gibi, gerçekleşmesinin önünde de insanın kendisinden başka engel yoktur. Yeter ki biraz toplumsal onur, biraz akıl biraz da aşk olsun!”
*Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlüğü konusundaki düşünceleri yaşamınızda nasıl bir etki yarattı? Öcalan’la tanışmadan önce ve sonra şeklinde hayatınızı ikiye ayıracak olsanız neler söylersiniz?
Tarihte hiç kimse kadınlara yönelik baskıyı Öcalan kadar merkeze almamıştır. Babam, kadınların ezilmesi de dahil olmak üzere tahakküm ve hiyerarşi hakkında çok şey yazdı. Ancak Öcalan, kadınların onları fiziksel, psikolojik ve duygusal olarak köleleştiren ve hayatın her alanında öznelliklerinden mahrum bırakan ataerkil bir sistemin ne ölçüde alıcı tarafında olduklarını anlamakta bunu yeni bir düzeye taşıdı. Öcalan’ı okumadan önce bunu teorik düzeyde anladığımı ama sonrasında daha önce hiç hissetmediğim bir şekilde içsel düzeyde hissettiğimi düşünüyorum. Onun, kadınlar özgür olmadan toplumun özgür olamayacağı iddiası, sosyalizm içinde kadınların sorunlarının “devrim sonrasına” kadar bekleyebileceği şeklindeki uzun süredir devam eden geleneğe aykırıdır ve gerçek bir devrimin neyi içermesi gerektiğine dair daha derin bir anlayış geliştirir.
*Abdullah Öcalan’ın fikriyatıyla Rojava’da kadınlar öncülüğünde bir sistem kuruldu. Siz de Rojava’ya gittiniz. Kurulan sistemde kadınlara dair neler var? Kadınların özgür yaşadığı bir sistem olduğunu söylemek mümkün mü?
Babam da Sayın Öcalan gibi her zaman her şeyden önce bir devrimciydi ve hiçbir zaman akademisyen olmadı. Çünkü 25 kitap yazmasına ve ders vermesine rağmen üniversite sisteminde yükselmedi. Babamın felsefesinden bölümler genellikle itibar edilmeden çalındı ve sıradan şekillerde kullanıldı. Bu, son 20 yılda büyük ölçüde Sayın Öcalan sayesinde değişti. Belli ki Sayın Öcalan birçok kitap okumuş ve birçok düşünürden etkilenmiş. Ama özellikle babamın fikirlerinden etkilendiğini kabul etti ve bu fikirleri için babama her zaman itibar etti, bu da Sayın Öcalan’ın olağanüstü entelektüel dürüstlüğüne ve onuruna hitap ediyor. Aynı zamanda yepyeni bir nesil genç insanı babamın fikirleriyle ilgilenmeye ikna etti. Bu akıl ve ruh cömertliği için Sayın Öcalan’a sonsuza kadar minnettar kalacağım.
Sorunun diğer kısmına gelecek olursam; Rojava’yı ziyaret etmeden önce, kadınların siyasi ve ekonomik hayatta güçlü bir rol oynayacağı bir yer bulacağımı biliyordum. Bu dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir rol. Kobanê Kongra Star Akademisi’ndeki kadınlarla sohbetlerimden, Jinwar kadınlarına, YPJ sözcüsü komutan Nasrin Abdullah ve meslektaşlarına, Mala Jin’in bilge kadınlarına ve daha sayamayacağım kadar çok kişiye, gittiğim her yerde kadınların kendi hayatlarını yönetme yetkisine sahip olduğu bir toplumun muazzam güzelliğini gördüm. Açıkçası, hayatın her alanında şiddetin uygulayıcısı olan ulus devlet altında yaşadığımız sürece, gerçekten özgürce yaşamamız imkansız. Ancak Rojava, sadece kadınların iyiliği için değil tüm toplum için ne anlama geldiğinin bir örneğine sahip. Keşke herkes kendi gözleriyle görebilse.
*Bir röportajınızda Rojava için “Demokratik Konfederalizm’in pratiğe geçtiğinde neleri değiştirebileceğini kendi gözlerimle görmüş oldum” demiştiniz. Size bunu düşündüren ne gibi örneklerle karşılaştınız?
Demokratik Konfederalizm’de birey ile toplum arasında çok değerli bir ilişkinin oluştuğuna inanıyorum. Birey, yüz yüze toplantılar ve tartışmalar yoluyla toplumun siyasi yaşamına giderek daha fazla dahil olurken, kolektif kararlar almak, bireyin doğal olarak daha etik bir insan haline geldiği bir süreç meydana getirir. Demokratik Konfederalizm’in benim için bu kadar heyecan verici kılan da bu; bireyi ve toplumu dönüştürmeye yönelik radikal potansiyeli. Bunu, sıradan insanların, yerel meclislerde bir şeyler için sorumluluklar üstlendiği Rojava’nın sağlık kurumları, kadın meclisleri, savunma vb. ile koordine olmalarında gördüm.
ABD’de, örneğin “İşgal Et Hareketleri” ve “küreselleşme karşıtlığı hareketleri” sırasında, bu örgütlenme biçimine dair küçük ipuçları görüldü. Ancak Rojava’da yapıldığı gibi her mahallede ve kasabada meclisler oluşturmak gibi önemli bir görev, Amerikan solu tarafından sahiplenilmedi ve bu yüzden insanları günlük yaşamlarında güçsüzleştiren devlet odaklı temsili demokrasiye sıkışıp kaldık. Bu, Amerikan ve Avrupa solunun büyük bir başarısızlığı oldu. Ancak Rojava’da bile doğrudan, meclis demokrasisinin tüm potansiyelini gerçekleştirmek için süregelen bir kararlılık gerekiyor. IŞİD’e karşı savaşırken veya Türk devleti tarafından bombalanırken, yerel meclislere ve komün yönetimine katılımı içeren doğrudan demokratik siyaset gibi devrimci yapılarla ilişkiyi sürdürmek zor. Ama umarım birçok engele rağmen, Rojava halkı, komün yönetim yapılarına katılımı güçlendirmenin ve daha merkezi yönetim biçimlerine karşı bir güç olarak otoritelerini artırmanın yollarını bulacaktır. Öcalan’ın, ulus-devletin gücünü ortadan kaldırmak ve daha ekolojik, özgür bir toplum yaratmak için bu tür doğrudan, meclise dayalı demokratik örgütlenmenin şart olduğunu anlamakta haklı olduğuna yürekten inanıyorum.
*Rojava’da kurulan kadın özgürlükçü sistemin geldiğimiz 2023 yılında etki alanı ne kadar geniş? İzlenimleriniz nelerdir?
Rojava’daki kadın modeli kesinlikle dünyanın her köşesine ulaştı. Bunu dünyanın dört bir yanından bana yazan birçok insandan biliyorum. Kürt hareketi, Avrupa’daki konferanslar ve güneydeki ülkeler de dahil olmak üzere insanları bu model hakkında eğitmek için muazzam bir iş çıkardı. Batı dünyasının büyük bir kısmı, Kürt kadın hareketinden IŞİD’e karşı kahramanca mücadele etmesiyle haberdar oldu. Bununla birlikte, hala eksik olan şey, kadın özgürlüğünü desteklediğini iddia eden liberal feministlerin Kürt kadın hareketinin önemini takdir etmemesidir. Kadın hakları ve sosyal adalet için mücadele ettiğini iddia edenler bile Rojava ve Bakur kadınlarının verdiği muazzam mücadele ve fedakarlıktan çoğu zaman habersiz. Daha da kötüsü, düşünmeden alınan bir kararla “anti-militarist” ve “anti-emperyalist” Amerikan ve Avrupa solu, kız kardeşlerini ve erkek kardeşlerinin kendi kaderini tayinleri için verdiği mücadelede çok sık terk etti. Amerikan solu her şeyi görüyor ama sadece Amerika ordusunun az ya da sınırlı sayıda yardım etmesini eleştiriyorlar ama Rojava’daki mücadeleyi savunmalı ve Esad’ın, Türkiye’nin saldırılarını da görmeli ve eleştirmelidir.
*Abdullah Öcalan’ın “jin, jiyan, azadî” felsefesinin bugün İran halkları için kurtuluşun parolası olduğuna şahitlik ettik. Bu slogan neden bu kadar etkili oldu?
Abdullah Öcalan tarafından 1993’te ifade edilen “jin, jiyan, azadî” Kürt Kadın Hareketi’nin hedeflerini düzgün bir şekilde özetleyen güçlü bir ifadedir. Bu yüzden İranlı protestocular tarafından neden benimsendiğini görmek kolaydır. Halka, bu tür özgürleştirici hareketlerin sadece bir anda ortaya çıkmadığını, onlarca yıllık eğitim ve mücadelenin sonucu olduğunu ve Kürt halkının mücadelesinin görünmez hale getirilmemesi gerektiğini hatırlatmak için önemli eylemler.
* Abdullah Öcalan hala tecrit altında tutuluyor. Öcalan’a Özgürlük kampanyaları da sürüyor. Öcalan’ın özgür olması kadınlar ve halklar için neden önemli?
Abdullah Öcalan’ın 1999’da kaçırıldığından bu yana 24 yıl boyunca hücre hapsinde tutulması çok gariptir. Tamamen insani nedenlerle ve bölgenin daha geniş istikrarı için serbest bırakılması gereklidir. PKK defalarca barış görüşmelerine katılma isteğini gösterdi. Sadece birkaç hafta önce bile Cemil Bayık, PKK’nin depremin neden olduğu korkunç acı nedeniyle insani gerekçelerle tek taraflı bir ateşkes alacağını duyurdu. Kalıcı bir barışla Kürt halkı için müzakere edebilen tek bir kişi var o da Abdullah Öcalan ve hiç kimse bunu bir hapishane hücresinden yapmak zorunda kalmamalı. Nelson Mandela gibi, Kürt halkının sesi olarak serbest bırakılmalı ve kabul edilmelidir. Müzakere edilmiş bir barışın Türkiye, Suriye, Irak ve İran’da tüm bölgede sonuçları olacaktır. Bu mutlak bir zorunluluktur ve bu girişimin başlaması için Türkiye’nin NATO ortaklarının Öcalan’ın özgürlüğünden başlayarak bunu gerçekleştirmek için zaman kaybetmemelidir.
*Ekolojik yıkımların, rant ve kâr nedeniyle yaşanan depremlerde onbinlerce insanın yaşamını yitirdiği Türkiye ve Kurdistanlı kadınlara 8 Mart’a dair söylemek istediğiniz mesaj ne olur?
Kadınlar Kurdistan’ın dört parçasında, baraj inşalarından ve ormanların tahrip edilmesinden kaynaklanan ekolojik şiddete, haksız tutuklamalara, cihatçıların kaçırma ve tecavüzüne, korkunç baskıya kadar devletin elindeki akıl almaz şiddet mekanizmalarına maruz kaldılar. Buna rağmen ve büyük bir bedelle, Bakur ve Rojava’daki kadın hareketi, hakları için tarihi ilerlemeler kaydetti ve tüm dünya için bir örnek oldu. Kadın hareketinin; eğitim, mücadele ve özgürlüğe olan bağlılığıyla bize ilham vermeye devam edeceğini biliyorum. Uluslararası Kadınlar Günü’nde, benim dileğim; Bakur ve Rojava’daki Kürt kadın hareketinin dünyanın geri kalanında ileri görüşlü fikirleriyle ve uygulamalarıyla çiçek açmasıdır.
Kaynak: Sterk Sütcü/MA