İbrahim Murad*
Milyonlarca Suriyeli ve Türkiyeli, 50.000’den fazla insanı öldüren büyük depremin arkalarında bıraktığı yıkımı görmek için 6 Şubat’ta şafak vakti uyandı. Suriye’de birçokları için yıkımın boyutu, iç savaşın neden olduğu yıkımla karşılaştırılabilir.
Sonuçları ve etkileri önümüzdeki yıllarda da devam edecek olan insani acil duruma rağmen, hem Suriye diktatörü Esad hem de Türkiye destekli Suriye muhalefeti, siyasi olarak kazanç sağlamak için bu felaketten yararlanıyor. Esad, kendisini sıkıntı içinde bir kurtarıcı olarak sunarak, tüm ülkenin yardımına koşmaya çalıştığı görüntüsüyle kişisel ve siyasi kazanç arıyor. Üstelik de başarıyla: ABD şimdi Suriye’ye yönelik yaptırımları hafifletti, böylece yardımlar işe yarayabilir. İngiltere ve AB de aynı şeyi yaptı ve yaptırımları hafifletti, yaptırım uygulanan kuruluşların ve bireylerin insani yardım almasına izin verdi – Esad için bir prestij kazanımı.
Ancak ‘İyi Samiriyeli’ imajında büyük bir çatlak var: Böyle bir durumda bile Esad rejiminin gerçekte ne kadar gaddar ve vicdansız olduğunu gösteriyor. Rejim kontrolündeki, depremin vurduğu Halep’teki Kürt mahalleleri ve köyleri, Suriye hükümet birlikleri tarafından kuşatıldı ve bloke edildi. Aynı zamanda depremzedelere ulaştırılan yardım malzemeleri rejime bağlı silahlı gruplar tarafından çalınarak pazarlarda depremzedelere satılıyor.
Deprem, özellikle birçok Arap devletinin doğrudan Suriye hükümetiyle acil yardım koordine edip Şam’a göndermesinden sonra, Esad’ın Arap dünyasıyla normalleşme sürecini hızlandırması için bir fırsat gibi görünüyor. Esad’ın Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Shoukry ve Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi’nin ziyaretleri ile 2011’den bu yana ilk kez bu iki devletten üst düzey diplomat almasıyla daha da somutlaştı. Esad’ın kendisi de geçtiğimiz günlerde Körfez ülkesi Umman’a resmi bir devlet ziyareti yaptı – 2011’den bu yana bir Arap ülkesine yaptığı ikinci ziyaret. Arap dünyasıyla ilişkilerin normalleştiğine dair işaretler var.
İç savaş yıllarında Esad, Rusya ve İran dışında diplomatik sahnede tecrit edilmişti. Şimdi depremden sonra en azından Arap dünyasıyla ilişkiler yeniden ilerliyor gibi görünüyor. Rusya ve İran’ın desteklediği Suriye ile Türkiye arasındaki yakınlaşma sürecinin, deprem sonrası yaşanan ortak zorluklar nedeniyle yoğunlaşması da düşünülebilir. Ankara, son yıllarda Suriye muhalefetinin önemli bir destekçisi oldu.
Dolayısıyla Esad, bölgesel ve uluslararası ambargo engelini aşmayı başarıyor gibi görünüyor. Aynı zamanda rejiminin meşruiyetini kanıtlamaya çalışıyor. Suriye muhalefetine ve “müttefik olmayan” ülkelere rejiminin kalacağını ve ülkedeki işleri kontrol etmeye devam edeceğini belirten mesajlar gönderdi.
Ancak depremi sadece Esad kendisi için kullanmıyor. Ülkedeki siyasi muadillerinde, kuzeybatı Suriye’de, Ankara’ya sadık silahlı gruplar da sağlanan yardımı paylaşmak ve çalmakla meşgul. Türk işgali altındaki Afrin bölgesinden gelen raporlar ve videolar, silahlı grupların yurt dışından gönderilen yardım malzemelerine el koyduğunu ve bunları pazarlarda yeniden sattığını ortaya çıkardı.
Bir zamanlar ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı Afrin’de kalan Kürtler, bu felakete rağmen Ankara ve silahlı muhalefet tarafından sistematik olarak ayrımcılığa uğruyor ve yardım malzemelerinin dağıtımında baypas ediliyor. Siyasi olarak hoş karşılanmayan ve özellikle Kürt olan depremden etkilenenlere karşı da bu şekilde önlem alınmaktadır.
Ankara’nın desteklediği Suriye muhalefeti, Kuzey ve Doğu Suriye Kürt Özyönetimi’nin, Suriye’nin kuzeybatısındaki bölgelere gönderdiği yardım konvoylarının geçmesine de izin vermedi. Belli ki Ankara buna izin vermedi. Yaşanan insani felaketin boyutlarına rağmen, ülkedeki çatışmanın tarafları hala zamana karşı yarışıyor. Deprem felaketi milyonlarca Suriyelinin zararına olacak şekilde siyasileştiriliyor.
El Kaide uzantısı deprem yardımı alıyor
Peki, Suriye’deki felaketin artık siyasi olarak istismar edilmemesini sağlamak için şimdi ne yapılması gerekiyor? Ülke siyasi ve askeri bir kaos içindeyken, uluslararası toplum ve yardım yapan taraflar, yardımların sahada dağıtımını izlemek için çalışmalı ve rejimden çok Suriyelilerin gerçek temsilcileriyle iletişim kurmalıdır.
Çözüm, yardımı yalnızca şüpheli Esad hükümetinin veya Afrin’i ortak yöneten El Kaide’nin bir kolu olan Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) gibi şüpheli muhalif grupların ellerine bırakmak olamaz. Deprem felaketi, Esad rejiminin ve Ankara’ya sadık muhalefetin meşruiyet kazanmasına yol açmamalıdır. Esad ve Ankara’nın uzattığı kolun rolü, insani yardımla ilgili uluslararası bağlayıcı kararlarla sınırlandırılabilir.
Son olarak, AB ve ABD’nin Esad’ın ana müttefiki olan Rusya’ya, sadece Ukrayna’ya değil, Suriye’ye de daha fazla baskı yapması gerekiyor. Aynı şey, kuzeybatı Suriye’nin büyük bir bölümünde fiilen askeri ve siyasi egemenlik uygulayan Ankara’daki sözde batılı rejim için de geçerli.
*Bu yazı 6.03.2023 tarihli taz’da (Tageszeitung) yayımlanmıştır.
Çeviren: Meriç Gök