Üçüncü yol ne aşırı sağcılarca istismar edilebilecek bir kavram, ne de yabancılaşmış siyasetin devamcısı olabilecek bir düşüncedir; ezilen, ötekileştirilmiş bütün toplumsal kesimlerin ortak mücadelesidir
Ilgar Akansel
Bir gerçekliği ifade edebilmek, gerçeklik üzerindeki sanal kişiliği, persona’yı yıkabilmekle başlar. Beş bin yıllık devletçi, iki yüz yıllık kapitalist toplumsal formasyon yalnızca fiili bir tahakküm kurmanın ötesinde, ideolojik bir hegemonya kurarak kitleleri kendi bünyesinde tutmayı başarabilmiştir. Kavramlar iktidarı, iktidarlarsa kavramları betimler, her söylem, retorik gücü aynı zamanda bir bilgi iktidarının ürünüdür. Bacon’ın “bilgi güçtür” özdeyişi esasında resmi ideolojinin zihinler üzerindeki tahakkümünü ve kitleleri bilinçsizleştirme metodunu ifade eder. Bu yazının nesnesi “üçüncü yol” bir fenomen olarak bu çerçevede ele alınacak, hâkim paradigmanın üçüncü yol üzerindeki hegemonyası kırılacaktır. Çünkü gerçekten de “üçüncü yol” kavramı, istismar edilmesi kolay ve tehlikeli bir kavramdır. Persona yıkılmadan hakikat de ele alınamaz.
Kapitalist modernite içerisindeki çelişki yumağında aşırı sağcılar üçüncü yol kavramını benimsemişler, ve topluma kutuplaşmış yapının ortadan kaldırılarak milli değerler etrafında birleşilmesini önermişlerdir. Yakın zaman diliminde Doğu Perinçek’in Vatan Partisi tarafından gündemleştirilen “Ne Ak Parti ne 6’lı Masa” retoriği bu açıdan değerli bir örnektir. Dünyada da aşırı sağın bu söylemi kullandığına, ve siyaset üstü mitolojik bir anlatıyla devleti tanımladığına şahitlik ediyoruz. Almanya’da AfD, Fransa’da Le Pen’in Ulusal Birlik’i, İtalya’da İtalya’nın Kardeşleri; Avrupa’da ekonomik krizin de etkisiyle yükselen bir aşırı sağın varlığından ve bu varlığın kendisini “üçüncü yol” doktrini üzerinden tanımladığından söz edebiliriz. Bu partilerin birçoğunun ortak paydası toplumu sınıflardan veyahut çelişkilerden arındırarak yekpare kabul etmesidir, büyük çoğunluğu sarı sendikacılığa dayanan bu anlayış ulus tanımlaması üzerinden sınıfları görmezden gelen bir yaklaşımla hareket eder. Bu sebepten ötürü üçüncü yol kavramını kullanır, zira “parlamentodaki partiler bürokratik çıkarlarını düşünüyordur, ülkeyi ‘ayrılıkçı’, ‘sınıfçı’ yaklaşımlarla bölüyordur, aslolan vatandır.” Türkiye özelinde Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi’yle, Muharrem İnce’nin Memleket Partisi bahsedilen tanımlamayla büyük ölçüde paralellik arz etmektedir, bu siyasi akımda yer alacağı iddia edilen Tanju Özcan’ı da dahil edebiliriz. Bahsedilen kesim tarafından iktisadi kriz mültecilere, Kürtlere ve diğer azınlık sosyal gruplara mal edilir, Ümit Özdağ’ın LGBT aktivizminden nefret ettiğini beyan etmesinin yanında, siyasetini birçok kez yalan olduğu anlaşılan dezanformasyon bilgilerle mültecileri kriminalize etme üzerinden inşa edişi bu bahsedilen olgunun tezahürüdür, hatta öyle ki konut krizinin mültecilerin gönderilmesiyle çözüleceği dahi iddia edilebilmektedir. Almanya’da Üçüncü Yol adında neo-nazi bir siyasi parti mevcuttur. Bu partilerin ortak özelliği temsili demokrasiyi ve liberal demokrasiyi küçümsemek, sınıflardan özerk bir devlet anlatısı ortaya koymaktır. Piyasacı kapitalizm eleştirisi birçoğunda mevcuttur, fakat eleştirinin temelinde sermaye değil uluslar, kötü sermayedarlar vardır; cumhuriyetin kuruluşu bu açıdan gerçekten de değerli bir örnektir. İzmir İktisat Kongresi’nde işçilerin tek bir talebi kabul edilmiyor, Kongre’ye işçilerin temsilcilerinin katılımı engelleniyor, sendikalar ve grevler yasaklanıyor, işçiler günlük 13-14 saati aşkın çalışma koşullarına mahkûm ediliyor, devlet eliyle bir sermaye yaratılıyor; fakat kapitalist üretim ilişkilerinin bu şekilde ilerlediği bir rejim kendisine “anti-emperyalizm”, “üçüncü yol” nosyonunu çiziyor.
Üçüncü Yol nedir?
Buraya kadarki anlatının uzunluğunun sebebi üçüncü yolun büyük çoğunlukla aşırı sağ ve devlet kapitalizmi yanlıları tarafından kullanılmasıdır, neo liberalizm karşıtlığına dayandığı iddia edilen bu akımın temel arzusu kapitalizmin ulus devlet ve milli burjuvazi etrafında rejenere edilmesi, yeniden yaratılmasıdır. Yüzde 90’ının üzerinde bir oyla kendini başkan belleyen, iktidarı babasından alarak saltanatı kurumsallaştıran, Kürtleri kimlik haklarından mahrum bırakan Esad ailesinin; ABD desteğiyle İran’a karşı paravan olarak kullanılan, aynı ülkenin desteğiyle yüz binlerce Kürt’ü kimyasallarla katleden Saddam’ın; Batılı emperyalistlerin arzusu doğrultusunda komünist partileri kapatan, sosyalist aydınları cezaevine atan Mustafa Kemal’in Türkiyeli sosyalistler tarafından desteklenmesi bu durumun göstergesidir. Hatta bazı kendini “sol” addeden partilerin NATO askerleri tarafından gerçekleştirilen, Çevik Bir’in İsrail için gerçekleştirdiğini itiraf ettiği, başından sonuna kadar Batı medyasının ve Avrupa’nın desteklediği 28 Şubat Darbesi’ni destekleyecek kadar ileri gittiğini görüyoruz. Burada “sosyalistler”i faşistlerle birleştirilen temel husus aldanılan kapitalizme karşı üçüncü yol söylemi, statükoculuğu ve devlet kapitalizmini anti-emperyalizm olarak görmektir. Esad’ın LGBT karşıtı söylemleriyle, Erdoğan’ın, Orban’ın LGBT karşıtı söylemi arasında bir farklılık var mıdır, TKP’nin yayın organı Sol Haber’in Greta’yı kriminalize edişiyle Trump’ın iklim krizi karşıtı açıklamaları arasında bir farklılık var mıdır? Bizce cevap hayır olacaktır, üçüncü yol kavramı yanlış anlaşılıyor olacak ki bu kavramı kullanan güruha kanarak birçok “sol” parti statükoculuğu, kamucu kapitalizmi desteklemektedir.
“E o zaman gerçek üçüncü yol nedir?” sorusu sorulacaktır bu satırlardan sonra, gerçek üçüncü yol statükoculuğu ve kamucu kapitalizmi desteklemek değil, sıkışmış iki siyasete alternatif üretebilmektir. ABD’de Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, Türkiye’de CHP-İYİP (otokratik milliyetçilik) ve AKP-MHP (Türk İslam Sentezi), Suriye’de otoriter Esad hükümetiyle ÖSO, Fransa’da Macron ve Le Pen; bu şekilde her ülkede ana iki akımdan bahsedilebilir. Çoğunlukla varolan iki çelişik akım üretim ilişkilerinden ötürü değil yalnızca retorik farklılıklarıyla ayrışmaktadır. Esad hükümetine özgürlük talebiyle karşı çıktığını iddia eden ÖSO Efrîn’i işgal ettiğinde ilk iş Kürtçe anadilde eğitimi yasaklamış, Kürt nüfusunu yüzde 90’lardan 20’lere indirmiş; Esad’sa YPG’nin iyi niyetini her koşulda suistimal ederek uzlaşmayı reddetmiş, kendisini yüzde 90’ının üzerinde oyla başkan ilan etmiştir; Türkiye’de otokratik milliyetçi akımların hâkim olduğu dönemlerde binlerce köy boşaltılmış, on binlerce insan katledilmiş, tek bir ulus tanımı üzerinden hareket edilerek Kürt, Arap, Ermeni raporları çıkartılarak asimilasyon sürecini perçinlenmiş, kamusal alanda farklı dillerin konuşulmasına engel olunmuştur, bugünkü AKP-MHP yönetimindeyse Kürt Dili ve Edebiyatı bölümünde Kürtçe tez yazmak yasaklanmış, Kürtçe mevlüt okuyan insanlar cezaevinde ölüme terk edilmiş, seçmeli ders talebinin çok az miktarında öğretmen atanmış, Kürt illerine kayyumlar atanmıştır.
Üçüncü yol statükoya ve devlet bürokrasisine veyahut piyasacılığa yenik düşmeden yeni bir alternatif geliştirebilmektir. Analoji kurmaya gerek duymadan ülkemizden, bölgemizden örnek vermek ve tezimizi somutlaştırmak daha doğru olacaktır. Türkiye özelinde 6’lı Masa’yla AKP-MHP-Vatan-Hüda Par ittifakı arasında reel bir farklılık yoktur, veyahut Suriye’de cihatçı muhalif gruplarla Esad arasında bir farklılık yoktur, üçüncü yol Suriye’de Rojava, Türkiye’de HDP olabilmektir. Suriye’de birden fazla resmi dilin ve eğitim dilinin, öz savunma örgütünün, kadın komünlerinin, kadın ordulaşmasının, doğrudan demokrasi mekanizmasını geliştirecek yerel meclislerin, ekonomi kooperatiflerinin olduğu Rojava her iki kapitalist modernitenin yüzüne karşı demokratik modernitede ısrar etmektedir. Türkiye’de de Emek ve Özgürlük İttifakı ve HDP paradigması İstanbul Sözleşmesi’nden, Kürt sorunundan, sermayenin yarattığı krizden bahsedemeyen 6’lı masaya ve AKP-MHP iktidarına karşı direnmek, üçüncü yol olabilmek demektir. HDP’nin tüzüğünde sınıfsız, sömürüsüz, imtiyazsız bir toplum arzu edilmekte, Çözüm Bütçesi Programı’nda elektrik, su, doğalgaz gibi temel ihtiyaçların, şehir içi ulaşımın, sağlık ve eğitim hizmetlerinin ücretsiz olmasından; şehir hastanelerinin, otoyolların, enerji kaynaklarının kamulaştırılmasından, zenginlere yönelik vergi imtiyazlarının ve aflarının son bulmasından, imara göre artan rant vergisinin getirilmesinden, zenginliğe göre oranı artan bir vergi sisteminin getirilmesinden bahsedilmektedir; ulusal soruna demokratik cumhuriyet perspektifiyle yaklaşılarak halkların anadilde eğitim ve kültür taleplerini karşılayan ortak bir vatan tanımından, doğrudan demokrasiden, LGBT haklarından, kadın meclislerinden söz edilmektedir. Türkiye’de üçüncü yol programını ve paradigmasını çizebilecek devrimci irade HDP’nin iradesidir, HDP ne statükoculuk ne piyasa diktatörlüğü bunlara karşılık ekolojik, emekten, kadından yana bir alternatifin geliştirilmesi demektir.
Üçüncü Yol esnekliktir
Üçüncü yol kolektif iradeyi inşa ederken toplumsal ve siyasal koşullara da adapte olmak demektir. Son zamanlarda yaygınlaşan ve manicilikten başka bir anlama tekabül etmeyen yaklaşımlar, özgün farklılıkları görmezden gelerek hareket etmeye çalışmakta. Dünyadaki hiçbir farklı siyasal parti ve akım ikiz kardeş değildir. Türkiye üzerinden herhangi bir analoji kurmadan ilerlemek gerekirse Millet İttifakı’nın askeri operasyonlara destek açıklaması, dokunulmazlığın kaldırılmasına evet oyu verilmesi, af konusunda “terör” suçlarının muafiyetinden bahsedilmesi, İyi Parti’nin HDP’ye bakanlık verilmesi durumunda masadan çekileceğini söylemesi, HDP’nin kapatılmasının hukuki mümkünatından bahseden söylemleri, açıklanan son mutabakat metninde Kürt sorununa dair tek kelam edilmemesi tenkit edilebilir noktaların birkaçıdır; belediyelerindeki rant uygulamalarına, ve Kürt karşıtı faaliyetlere (müzik festivalinde Kürtçe şarkı söylenmesinin yasaklanması, Kürtçe tiyatroya onay veren kişinin görevden alınması, Atsız Parkı’nın yapılması) tam olarak değinilmeden birçok tenkit edilebilir nokta ortaya çıkıyor. Fakat mutabakat metninde barajın yüzde 3’e indirilmesi, kayyum uygulamalarının son bulması gibi görece demokratik vaatler de bulunmaktadır; dolayısıyla üçüncü yol perspektifini Türkiye somutunda gerçekleştirme bakımından yapılması gereken üçüncü yolun temsilcisi Emek ve Özgürlük İttifakı’nın baskısıyla Millet İttifakı’nı mutabakata zorlamak, emek, ulus, doğa, kadın hakları gibi meselelerde ezilenlerin ve ötekilerin lehine hamleleri topluma kazandırabilmektir. CHP-İYİP propagandasının ve iradesizce teslimiyetin kimseye faydası olmayacağı gibi, manici bir yaklaşımın da toplumsal bir yararı, dahası üçüncü yol açısından bir etkisi olmayacaktır.
Neler yapılmalı?
Üçüncü yolu büyütmek için temel yapılması gereken, ortak mücadele alanlarını büyütmek ve ortak mücadele alanlarını üçüncü yol perspektifiyle büyütürken yeni bir paradigma, toplumsal formasyon örebilmektir. Evrensel bir gerçeklik parametresiyle yurttaş olarak anılabilecek ve doğrudan demokrasi mekanizmasının birimleri olacak ulus, gençlik, doğa, kadın, emek, göçmen, azınlık dini kimlikler gibi konu başlıklarının kolektif mücadeleler etrafında birleştirilerek ezilenlerin ve ötekilerin sesini dillendirmek en elzem olan unsurdur. Bugüne kadar siyaset; erkeklerin, sermayedarların, heteroseksüellerin, baskın ulusal kimliklerin ve bir bütünen kapitalist modernitenin siyaseti olmuştur; üçüncü yolu ördüğünü deklare eden bir siyasal veyahut sivil toplum yapısı ezilen uluslara, emekçilere, LGBT bireylere, doğa aktivistlerine ve kapitalist modernitenin azınlık tahakkümüne karşı çoğunluk arz eden devlet dışı toplumsal kesimlere dayanmak zorundadır. İktidarların baskı aygıtları aracılığıyla ördükleri korku iklimi, ancak ezilenlerin, ötekilerin oluşturduğu majör iktidarla def edilebilir. Kapitalist modernite toplumsal mücadele alanlarını birbirinden kopararak iktidarını daha da sağlamlaştırmaya çalışmaktadır, ezilen ulusları emeğine, emekçileri kimliğine yabancılaştırarak ortak mücadele alanlarının örülmesini engellemektedir. Fakat bilinmelidir ki emeğin, kadının, etnik ve dini azınlığın, LGBT bireyin kolektif mücadelesi mevcut hiyerarşik siyasal yapılanmanın yıkılarak yeni bir toplumsal formasyonun oluşturulması neticesindeki yıkım ve yaratım gücüdür. Ortak mücadele alanlarını ulus (etno-sentrizm), sınıf ve emek (dar pozitivist yaklaşım), cinsiyet (cinsiyetçi yaklaşım) merkezli biçimde değerlendirmek verilecek mücadeleyi zayıflatacağı gibi yaratım noktasında da eksik kalacaktır, zira herkesin özgür olmadığı bir toplumsal yaşamda kimse özgür değildir.
Sonuç
Üçüncü yol, ezilenleri, ötekileri, bürokratik siyasi mekanizmanın barındırmadığı toplumsal grupları örgütleyebilmek; dikey hiyerarşik, otoriter, cinsiyetçi, emek ve doğa karşıtı yapının lağvedilmesi üzerine mutabakata varılarak ortak bir mücadelenin verilmesi, mevcut siyasal sistemin yapı söküme uğratılması demektir. Herhangi bir mücadele ayağının merkezi düsturu oluşturması sakıncalı bir yaklaşım olacağı gibi, mutabakatı bozacak, siyaseti bürokratikleştirecek ve toplumdan kopuk bir hâle getirecektir; bununla beraber yürütülen siyasetin kolektif irade inşasında esnek olması gerekmektedir. Üçüncü yol ne aşırı sağcılarca istismar edilebilecek bir kavram, ne de yabancılaşmış siyasetin devamcısı olabilecek bir düşüncedir; ezilen, ötekileştirilmiş bütün toplumsal kesimlerin ortak mücadelesidir.