Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı İyi Parti engelini aşamadı ve masanın bir ayağı kırıldı. Kılıçdaroğlu, “kazanamayacak aday” olarak sorun teşkil etmiyordu ama kazanma ihtimali ortaya çıktığı anda derin devletin başına karlar yağdı. 2007 yılında Mehmet Ağar’ın “derin” müdahalesi sonucunda DP-ANAP birleşmesi engellenerek, AKP’ye iktidarın altın tepside sunulmasına benzer bir operasyonu şu an M. Akşener, Altılı Masa’ya çekiyor. Niyet benzer olsa da, tarihsel koşulların, E. Mumcu ve M. Yazıcıoğlu’nun tasfiye edildiği ya da S. Soylu’nun ve N. Kurtulmuş’un devşirildiği dönemlerden çok farklı olduğunu, operasyonun ters tepme ihmalinin büyük olduğunu bilhassa belirterek, gelişmeleri değerlendirelim.
Altılı Masa adı verilen sistem muhalefetinin bir araya gelme ve CB adayı belirleme süreci, devlet içindeki güç dengelerinden, Saray Rejimi’yle ideolojik akrabalıktan azade değildi elbette. Devletin karşıdevrimci, anti-Kürt ve militarist kodlarına sadık olduğunu her fırsatta vurgulayan Altılı Masa, kendini, müesses nizamı çöküşten kurtarmakla da mükellef gördü. “HDP’yi istemezük” ısrarı her ne kadar İyi Parti kaynaklı görünse de, bu ısrarın “devlet adamı” olma bilinciyle ve daha da ötesinde devletin derinliklerinden verilen suflelerle alakalı olduğu gayet açıktı.
Devletin derinliklerinden Altılı Masa’ya verilen “hiçbir şeyi değiştirmeden, bir kişiyi değiştirme çabanızın karşısında değiliz” mesajı kulislerde konuşuluyordu. Devlet masasında oturanlar, Saray Rejimi’nin Kürtlere ve devrimcilere karşı giriştiği topyekûn savaş konseptine asla zarar gelmemesi için sürekli teyakkuzdalar. Suriye, Libya ve kimi Afrika ülkelerine yönelik “alt-emperyalist” pahalı serüvenlerin devam etmesini, “imparatorculuk” oyununu vazgeçilmez görüyorlar. Laiklik vurgusu azaltılmış, Türk-İslam Sentezi siyasi hattın bölgesel güç olmaya faydalı olacağı fikrindeler. Saray Rejimi’nin, sermayenin yılmaz bekçisi olmasından, emekçilerin örgütlü yapılarının dağıtılmış olmasından çok memnunlar. Siyasal iktidardan kovulan büyük sermaye grupları, kârlılıklarının tarihte görülmemiş biçimde artmış olmasından dolayı Saray Rejimi’nden razılar. Diğer yandan ise Saray’ın sütunlarında oluşan çatlakların yaklaşan bir siyasal depremle yıkılma ihtimalinden dolayı endişeliler. Saray Rejimi’nin çöküşünün kendi çöküşleri olmaması için arayış halindeler.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığının devletin derinliklerinde endişe yaratmasının sebebi, Kılıçdaroğlu’nda devrimci bir potansiyel görmüş olmaları değil tabii ki. Tersine, Kılıçdaroğlu’nun en stratejik zamanlarda “Anayasaya aykırı da olsa evet” diyerek devletin sözünden çıkmadığını gördüler. Kürt sorununun çözümünde CHP’nin, AKP’ye sağdan muhalefeti hepimizin malumu. İşçi-emekçilere CHP’nin geniş manada ekonomik-siyasal haklar vermeyeceğini CHP’li belediyelerin pratiğine bakarak anlayabiliyoruz. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığını düğün-dernek karşılayan, Muharrem İnce’nin adaylığını havada kapan devletlûların Kılıçdaroğlu’nun adaylığına “Kürt-Alevi kimliği sebebiyle mi soğuklar?” Bu soru çok soruluyor olsa da, Kılıçdaroğlu’nun kendi kimliğini sahiplenir bir tavrına bugüne kadar kimse şahit değil. Ulusal ve inançsal haklarını politik özgürlükler zemininde savunmayan, asimilasyona uyum sağlayanların devlette üst yönetimlere gelebildiği örnekler çok. Kılıçdaroğlu’nun, Kürt ve Alevi kimliğiyle siyaset alanında var olmadığını, böyle bir iddiada bulunmadığını bizim bildiğimiz kadar devlette biliyor.
Yani, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığındaki endişe sebebinin kimlikle ya da muhalif fikriyatıyla alakası yok. Hatta “kazanmayacak aday” olarak Kılıçdaroğlu’nu görmekten memnun da olabilirlerdi. Ancak Saray Rejimi’nin çöküşünün ufukta belirmesiyle birlikte, devletin Kürtlere ve emekçilere karşı politikalarının da çökeceği endişesi baş gösterdi. M. Akşener’in Altılı Masa üzerindeki “dominant teyze” rolü, HDP ile mesafeyi koruma görevi zayıflamaya başlamış, HDP’nin, 13. Cumhurbaşkanını belirlemedeki kilit rolü belirginleşmişti. Akşener’in cenderesinden kurtulmuş, seçimin birinci ya da ikinci turunda Emek Özgürlük İttifakı’nın desteğiyle Cumhurbaşkanı olacak olan Kılıçdaroğlu’nun (kendisini destekleyen kitlelerin sokak baskısıyla) mevcut durumu esnetme “tehlikesi” devlet içinde sinirleri gerdi.
Akşener’in, Altılı Masa’ya attığı uçan tekme, iktidarı kaybetme korkusu yaşayan Saray şürekâsı içinde “Hülooooğğğğ” nidalarıyla karşılansa da, Saray Rejimi için her şeyin daha kötü olma ihtimali yüksek. Adeta Altılı Masa’nın kayyımı gibi davranan Akşener’den kurtulmak, Saray’ın ideolojik bariyerini yıkma olanağını içinde taşıyor. Saray Rejimi’nin sureti olmaya aday değil, demokratik bir siyaset ortamı kurmaya aday muhalefet imkânı ortaya çıkıyor. Saray’da entrika bitmez. Bakalım biz onların hileleriyle baş edebilecek miyiz?